Haklarımızı Biliyor muyuz? Hekimlerin Sır Saklama Yükümlülüğü ve Tanıklıktan Çekinme Hakkı
Haklarımızı Biliyor muyuz?
Bilindiği üzere hekim-hasta ilişkisinin doğasında ve temelinde, karşılıklı güven ve mahremiyet olguları yer almaktadır. Bu doğrultuda hekimlere yönelik temel deontolojik yükümlülükler arasında “sır saklama yükümlülüğü” de gündeme gelmektedir.
Nitekim Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 4. maddesi; hekimlerin, meslek ve sanatlarının icrası vesilesiyle haberdar oldukları sırları, kanuni bir mecburiyet olmadıkça, ifşa edemeyeceklerini (açıklayamayacaklarını) hüküm altına almış bulunmaktadır. Hatta, tıbbi ve mesleki etkinliklerdeki sunumlarda ya da mesleki yayınlarda dahi, ele alınan vakalardaki hastaların hüviyetinin açıklanmaması kural kılınmıştır.
Peki bir hekim, bir yargısal süreçte, hastasına ait bilgi ve olgulara temas edecek biçimde tanıklık yapma durumu ile karşılaştığında nasıl bir yol izlemelidir? Hemen belirtmek gerekir ki yukarıda değinilen deontolojik gerekler yani “sır saklama yükümlülüğü”, kural olarak bu durumlarda dahi geçerlidir ve hekimin “tanıklıktan çekinme hakkı” bulunmaktadır.
Hukuk disiplininde, yargılamaya konu bir olay/olgu hakkında özellikle hüküm makamı (mahkeme) nezdinde bir kanaat oluşturma eylemine “ispat” denilmekte; ispat için kullanılan araçlar ise “kanıt” ya da “delil” olarak adlandırılmaktadır. “Tanık” da şüphesiz önemli bir ispat aracıdır ve yargılamaya konu olan ya da ilgili bir olaya/olguya dair bilgi ve/veya görgüsü olan kişiyi ifade etmektedir.
Bir yargılamada maddi gerçeğe ulaşılmanın kamusal öneminden kaynaklı kural olarak herkes tanıklık yapmakla yükümlüdür ve sebepsiz yere tanıklık yapmaktan çekinen kişilere yönelik kimi adli yaptırımlar dahi gündeme gelebilmektedir. Ancak bazı kişilerin tanıklıktan çekinme hakkı, diğer bir ifade ile anılan sır saklama yükümlülüğü, yine ilgili mevzuat tarafından tanınmış ve güvenceye alınmış bulunmaktadır.
Öncelikle ceza yargılamaları özelinde, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 46. maddesi, “Meslek ve sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinme” hak ve usulüne yer vermekte olup; “Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensuplarının, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları hakkında öğrendikleri bilgiler” kapsamında bir ceza soruşturması ya da kovuşturması nezdinde tanıklıktan çekinme hakkına sahip olduklarını hükme bağlamaktadır.
Ancak anılan maddenin devamında dikkat edilmesi gereken bir özel kural ve koşula ayrıca yer verilmekte olup; ilgilinin rızasının varlığı halinde, bu kişilerin tanıklıktan çekinme hakkının bulunmadığı ifade edilmektedir. O halde eğer ki hekimin hastası, hekiminin tanıklık yapmasına ve kendine ait tıbbi bilgileri/olguları bu kapsamda açıklamasına açıkça rıza göstermiş ise, hekim tanıklık yapmak mecburiyetindedir.
Olası bir deontolojik sorun yaşanmaması için hekim tarafından bu rızanın yazılı alınması, en azından duruşma sırasında ilgili (hasta) tarafından açıkça beyan edilmesi şüphesiz faydalı ve gereklidir.
Ceza yargılamaları yanında hukuk yargılamalarında da benzer bir usul mevcut bulunmaktadır.
Bu kapsamda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 249. maddesi; kanun gereği sır olarak korunması gereken bilgiler hakkında tanıklığına başvurulacak kimseler, bu hususlar hakkında tanıklıktan çekinebilirler demekte; ancak, sır sahibi tarafından sırrın açıklanmasına izin verildiği takdirde, bu kimselerin dahi tanıklıktan çekinemeyeceğini ifade etmektedir. Öte yandan HMK madde 251’de; bir hukuki işlemin yapılması sırasında tanık olarak bulundurulmuş olan kimsenin o işlemin esası ve içeriği hakkında; ayrıca aile bireylerinin doğum, ölüm veya evlenmelerinden kaynaklanan olaylar hakkında, tanıklıktan çekinme hakkı kullanılmayacaktır.
HMK madde 252’ye göre tanıklıktan çekinen kimse, çekinme sebebini ve bu sebebi haklı gösterecek delilini, dinleneceği günden önce yazılı veya davet edildiği duruşmada sözlü olarak bildirmek zorundadır. Çekinme sebeplerini ve bunun dayanaklarını önceden bildirmiş olan tanık belli günde mahkemeye gelmek zorunda da değildir. Mahkeme, duruşmada bulunan tarafları dinledikten sonra tanıklıktan çekinmenin haklı olup olmadığına karar verir.