6 Şubat Sonrasında Deprem Bölgesindeki Havanın Durumu

Paylaş:

Dr. Arif Müezzinoğlu

ATO İşçi Sağlığı İşyeri Hekimliği Komisyonu Üyesi

Sağlık, doğa koruma ve iklim alanlarında çalışan 15 sivil toplum kuruluşu ve meslek örgütünün bir araya gelmesiyle 2015 yılında çalışmalarına başlayan Temiz Hava Hakkı Platformu (THHP) ile Türkiye’deki hekimlerin örgütlü sesi olan Türk Tabipleri Birliği ortaklaşa bir çalışmayla 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan, bazı kentlerin neredeyse tamamen yıkıldığı deprem sonucu bölgede hava kalitesiyle ilgili 2 rapor yayınlamıştır.          

Bunlardan birincisi, Tıp Dünyası dergisinin Ekim 2023 sayısında yayımlananTürk Tabipleri Birliği ve Temiz Hava Hakkı Platformu, Antakya’da gerçekleştirdiği hava kalitesi ölçümlerin sonuçları. Deprem bölgesindeki yoğun toz (partikül madde) kirliliğine kamuoyunun dikkatini çekmek ve yetkililerin önlem almasını sağlamak amacıyla Hatay Tabip Odası Antakya binasında, bu süre zarfında sıkça yaşanan elektrik kesintileri nedeniyle düzenli olamamasına rağmen 7 Haziran-23 Ağustos 2023 tarihleri arasında ince partikül madde (PM2.5) ölçümü yapılmıştır.

Bu bölgede depremin ilk günü olan 6 şubat 2023 günü saat 04:00’da yapılan son ölçümden Ağustos sonuna kadar ölçüm istasyonu devre dışı kalmış, dolayısıyla Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın resmi hava kalitesi izleme sitesinde bu 6 ay boyunca partikül madde 10 ve Partikül madde 2,5 ölçümü raporlanmamıştır.

Bu bölgedeki ağır hasarlı binaların çokluğu ve yoğun yıkım çalışmaları ortamda ağır bir toz (partikül madde) kirliliği oluşturmaktadır. İnce partikül maddeler, aerodinamik çapı 2.5 mikron ve altında olan kompleks yapılı parçacıklı maddelerdir. Özellikle yıkım ve enkazların taşınması sırasında ortaya çıkan kirleticilerin mikroskobik düzeyde göstergesidir.

Türkiye’deki çevre mevzuatında PM10 için limit değerler olmasına rağmen, PM2.5 için belirlenmiş bir limit değer yoktur. Ancak Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), özellikle PM2.5 kirliliğinin insanda kanser yapan etmenler arasında bulunduğunu 2013 yılında ilan etmiş, 2021 yılında ise PM2.5 için tavsiye niteliğindeki kılavuz değerleri düşürerek yeniden belirlemiştir. DSÖ’ye göre dış ortam havasında yıllık ortalama PM2.5 konsantrasyonu 5 µg/m3’ü aşmamalıdır. Günlük (24 saatlik) ortalama PM2.5 konsantrasyonu için belirlenen kılavuz değer ise 15 µg/m3’tür. DSÖ, 24 saatlik değerin yıl boyunca 3-4 günden fazla aşılmaması gerektiğini belirtmektedir.

Avrupa Birliği hava kalitesi mevzuatında ise PM2.5 için belirlenen yıllık ortalama limit değer 20 µg/m3’tür. Bu değerin 10 µg/m3’e düşürülmesi için Avrupa Komisyonu üye ülkeler ile çalışmalarına devam etmektedir. AB 24 saatlik ortalama için bir limit değer tanımlamamıştır.

Türkiye’de de 2020 yılında taslağı kamuoyu ile paylaşılan Dış Ortam Hava Kalitesinin Yönetimi Yönetmeliği hazırlanmış ancak yönetmelik hâlâ yürürlüğe girmemiştir. Ayrıca taslakta öngörülen PM2.5 ulusal limit değeri 20 µg/m(DSÖ kılavuz değerinin 4 katı) olarak tanımlanmış ve ancak 2029 yılında yürürlüğe girmesi planlanmıştır.                                                                                                               

Rapor’a göre Hatay Antakya’da hava kalitesi alarm veriyor. Değerlendirmede haziran ayında farklı süreler boyunca ölçüm yapılabilen 16 günün tamamında DSÖ limitlerinin aşıldığı, temmuz ayında farklı süreler boyunca ölçüm yapılabilen 7 günde DSÖ limitlerinin aşıldığı da gözlemlenmiş ancak bilimsel temelli olması için sadece 24 saate en yakın yapılan ölçümler açıklamaya konu edilmiştir. Bu çerçevede kısa süreli ölçümlerimiz kılavuz değerlerin aşılma olasılığının yüksek olduğunu göstermektedir.

İkinci olarak, THHP ve TTB, şubat depremlerinin ardından bölgede yaptığı asbest analizlerinin sonuçlarını 27 Ekim 2023 günü TTB’de düzenlenen bir etkinlik ile kamuoyuyla paylaştı.  
                                                                                                                                

Deprem bölgesinde yıkılan ya da yıkılması gereken binalarda asbest olasılığı üzerine 28 Ağustos-16 Eylül 2023 tarihleri arasında Kahramanmaraş merkez ve Elbistan ilçesi ile Adıyaman’da yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlar Türk Akreditasyon Kurumu’ndan onaylı bir laboratuvarda analiz edilmiştir. Sonuçlara göre Kahramanmaraş merkezinden alınan 21 örneğin 8’inde, Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinden alınan 15 örneğin 2’sinde, Adıyaman’dan alınan 30 örneğin 2’sinde farklı türlerde asbest tespit edildiği açıklandı.
                                                                                                                                                

Aynı rapor içinde belirtilen bir başka çalışmada, Çevre Mühendisleri Odası’nın Alman Deutsche Welle televizyonu ile birlikte yürüttüğü Eylül 2023 tarihli çalışmada, Hatay ilindeki dört ayrı ilçe/beldede yapılan örnekleme sonucu 45 numunenin 16’sında asbest tespit edildiği paylaşılmıştır.                                                                                           
Türkiye’deki ulusal asbest mevzuatına göre herhangi bir bina yıkılmadan önce, asbestin varlığına dair incelenmeli; asbest bulunması durumunda, ilgili yapı malzemeleri özel eğitimli asbest söküm uzmanı gözetiminde, yine özel eğitimli asbest söküm çalışanları tarafından binadan uzaklaştırılmalıdır. Asbest tehlikeli atık sınıfındadır; buna göre tehlikeli atıklara özel tesislerde nihai bertarafı gerçekleştirilmelidir. Asbeste maruz kalınan süre boyunca çalışanlar özel kıyafetler ve solunum maskeleri ile donatılmalıdır.
                                                                                                                       

Ancak, deprem sonrası yıkık binaların enkazlarının kaldırılması ve ağır hasarlı binaların yıkılması esnasında, asbest riskine karşı ulusal mevzuatta yer alan önlemlerin hiçbirinin alınmadığı gözlemlenmektedir. Çalışma yapılan üç kent merkezinde de solunma tehlikesi olan asbest bulunması, deprem bölgesinde asbest kullanımının olduğunu, enkaz kaldırma çalışmalarında bu tehlikeli maddenin uzaklaştırılmasına dair önlemler alınması gerektiğini kanıtlamaktadır.     

 Dünya Sağlık Örgütü, havadan solunan asbest için bir sınır değer tanımlamaz. Bunun nedeni, asbestin tek bir lifinin bile başta asbestozis ve akciğer zarı kanseri mezotelyoma olmak üzere asbestle ilişkili hastalıkların gelişmesi için yeterli olduğu bilimsel bilgisidir. DSÖ’ye göre, asbest ile temas mümkün olduğunca tamamen önlenmelidir veya mümkün olan en düşük düzeyde tutulmalıdır.            

Türkiye’de yürürlükte olan yönetmelikte belirlenen sınır değer ise, çalışma ortamında asbeste maruz kalınması ile ilgilidir. Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmeliğe göre, bütün önlemler alındıktan sonra bile en fazla 8 saat boyunca asbest bulunan ortamda çalışabilirler. Bir başka deyişle, bu yönetmelikteki limit değerler, hiçbir koruyucu maske ve diğer ekipmanı olmayan, enkazlar nedeniyle asbeste 24 saat sürekli maruz kalma riski taşıyan halk için bir anlam ifade etmemektedir. Koruyucu hiçbir önlem olmadığı durumda, asbest ile temas hiç olmamalıdır. Bu nedenle dış ortam havasında asbest varlığı için T.C. mevzuatında yasal bir limit değer bulunmamaktadır. Dolayısıyla yaşam alanlarında, atık bölgelerinin yakınlarında zaman zaman yapılan ‘ölçüm değerleri mevzuatta belirtilen sınır değerlerinin altındadır’ açıklamaları gerçekte yaşanan sorunlarla ilgili değildir.     
                                                                                                                     

Bölgedeki yoğun yıkım çalışmaları sonucu ortaya çıkan hava kalitesindeki bozulma pek çok sağlık sorununa yol açmaktadır. Bölgede yıkım çalışmalarında yer alan emekçiler başta olmak üzere, sürekli yıkım tozuna maruz kalan halkın kanser riskine maruz kaldığı bilimsel bir gerçekliktir. Alınacak önlemler TTB ve ilgili meslek örgütleri tarafından defalarca kamuoyu ve yetkililerle paylaşılmış olmasına rağmen, hızlı, plansız ve önlemsiz yıkım çalışmaları devam etmekte, bölge halkı sistematik bir sağlık hakkı ihlaline maruz bırakılmaktadır.