Ankara’nın ilk kadın doktorlarından Dr. Sevim Öge

Ankara’nın ilk kadın doktorlarından Dr. Sevim Öge bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda hekim yetiştirilen yıllarda bir kadın olarak çıktığı bu uzun yolculuğu, yeni açılan tıp fakültesinde ve meslek hayatında yaşadığı tüm zorlukları Hekim Postası için anlattı.

Röportaj: Sibel Durak

Dr. Sevim Öge,11 Nisan 1929 Çankırı doğumlu. Ağır Ceza Reisi bir dede ve hukukçu bir babanın kızı, 4 kardeşin ikincisi. Yolunu takip ettiği ablasının ilkokula başlamasını kıskanınca o da gayri resmi yollardan başlıyor ilkokula. Babasının Ankara’ya tayini çıktığında, okuldan küçük Sevim için 2. sınıfa geçtiğini belirten bir kağıt veriyorlar. Ankara’da okula ikinci sınıftan başlıyor başlamasına ama okuma yazmayı bilmiyor henüz. Öğretmeninin ilgisiyle sonradan söküyor okumayı. Dumlupınar ve Atatürk İlkokullarında okuyor ve nerdeyse her sene bir dersten ikmale kalarak tamamlıyor bu yılları. Kaldığı ders bazen jimnastik oluyor bazen dikiş… O ise en çok müzikten kalmasına anlam veremiyor. Çok iyi bir müzik birikimi olan babasının tüm makamları öğretmesi, Türk Sanat Müziğini Safiye Ayla gibi söylemesi bile engel olamıyor çünkü müzikten ikmale kalmasına. “Müziğin nesine çalışacağımı bilmiyordum. Notaları okuyup bestecilerin hayatını bilmem gerekiyormuş meğer.” diye anlatıyor bu durumu.

Devamsızlık hayatını değiştiriyor

9. sınıfa kadar sürüyor bu durum. Kız Lisesinde okuduğu yıllara denk gelen bu zamanda kardeşiyle birlikte kızamığa yakalanıp 20 gün okula gidememesi hayatının dönüm noktası oluyor. 20 günün sonunda okula rapor götürmediği için devamsızlıktan kalıyor. “Okuma delisi bir kadındı” diye tarif ettiği annesi bu durumu herkese ilan edince Öge, hırsa geliyor. O bir seneyi tekrar ediyor ama lise yıllarını bundan sonra adı iftihar listesine girecek şekilde tamamlıyor. Bu çalışkanlık hem tıp fakültesinde hem sonrasında meslek hayatında da devam edecek şekilde sürüyor.

Doktor ablanın izinde

Oldu bitti sosyal dersleri sevmediği için hukuk okumayı hiç düşünmüyor. Onun ilk hayali pilot olmak. Ama bir gün evlerinin önünden 7 pilotun naaşı geçince bu hayalinden vazgeçiyor. Sesi güzel olduğu için Konservatuvara gitmek istiyor, köçek mi olacaksın dedikleri için ondan da vazgeçiyor. Olgunluk ve bitirme imtihanlarını yüksek notla verince üniversite için seçeceği bölüm belli oluyor: tıp fakültesi. Önündeki örnekse yine İstanbul Tıp Fakültesine kaydolan ablası.

 

Fakültede 6 arkadaş

Henüz yeni kurulmuş Ankara Tıp Fakültesinin ilk öğrencilerinden oluyor Dr. Öge. Aralarında eşi Doğan Öge ve ilk kadın Sağlık Bakanı Türkan Akyol’un da bulunduğu 6 kişilik arkadaş grubuyla birlikte. Fakülte yılları 6 arkadaş dayanışarak geçiriyorlar. “Bir alet aldıysak hepimiz o aletten istifade ediyoruz. Bir atlas aldıysak bu gece sende kalsın, bu gece bende kalsın diyerek hepimiz aynı atlası okuyoruz” diye anlatıyor okumanın zor olduğu o yılları. O zorluk sadece ekonomik sıkıntıdan değil bakış açısından da kaynaklanıyor. Her ne kadar kendileri de tıp fakültesinde okuyor olsalar da kimi erkek öğrencilerin kız öğrencilere yönelik hadsiz tutumları, kadavradan kestikleri uzuvları kız öğrencilerin önlük ceplerine atmaya varan şakaları da bu zorlukların diğer yanı. 6 kişilik gruplarındaki erkek arkadaşlarının korumasında bitiriyorlar fakülteyi. 200 kişilik sınıftan yalnızca 51 kişi…

THK ilk kadın doktoru

Mezuniyet sonrası o dönem nişanlısı olan Dr. Doğan Öge askere gidiyor. Uzmanlığın fahri olarak yapıldığı yıllar o yıllar. Ailesine katkı sağlaması için çalışması gerektiğinden ihtisası düşünmüyor mezun olunca. Ya şarka tayin olacak, ya da bir yerde çalışacak. Derken çocukluk hayalini kıyısından köşesinden gerçekleştirecek bir gelişme oluyor. Türk Hava Kurumunda açık bir doktor kadrosu olduğunu öğreniyor. Başvuruyor ve Ankara Tıp Fakültesi’nin ilk mezunu olduğu gibi THK’nın da ilk kadın doktoru oluyor. 1953 yılından 1958’e kadar yürütüyor bu görevi.

Bu arada artık eşi olan Dr. Doğan Öge ihtisasını bitirince hocaları Sevim Öge’nin ihtisas vakti geldiğini bildiriyorlar. Böylece 1958 yılında kurumdan istifa edip ihtisasa başlıyor Dr. Öge.Türk Hava Kurumunda çalıştığı yıllarda alanda çok şey öğrendiğini, pratiğini çok geliştirdiğini aktarıyor. O yıllarda edindiği deneyimi ihtisas yıllarına aktarıyor. Bugünlerle o yılları kıyasladığında mesleğin ulaştığı noktayla ilgili olarak, uzmanlaşmanın değerlendirmeyi zorlaştırdığını “Eskiden, kardiyoloji derdiniz, kalbin her şeyine bakardır. Batın derdiniz, dahiliye derdiniz barsaklarından midesine kadar bakardı. Şimdi el cerrahisi diyor ayrı, kol cerrahisi diyor ayrı… Beyinde sadece küçücük bir yerin ameliyatını yaparak hayatını idame ettiren doktor var, beynin 12 saatlik ameliyatını yapan doktor var. Bel kemiğine ben bakmayayım diye havale eden var. Hasta gelmiş ızdırabı var deyip gidip hastayı ameliyat eden var.” cümleleriyle anlatıyor.

Boş kağıda imza

Fizik tedavide yaptığı ihtisasın ardından 4 yılın sonunda uzmanlığını alıyor. Ancak 147’ler hadisesi ile hocası ihraç ediliyor. Geride kalan hocalardan biri, doçentlik çalışmalarına başlayacağı sırada Dr. Öge’ye boş kağıda imza attırarak istifasını alıyor. Böylece fizik tedavi ile bağı kopuyor.

Eşi Doğan Öge bu durumu kendi bölümünde anlatınca hocaları, Dr. Sevim Öge’nin nörolojide gelip çalışmasını istiyorlar. Bundan böyle 1995 yılında emekli oluncaya kadar Ankara Tıp Fakültesi’nin nöroloji kliniğinde sürdürüyor mesleğini.  Emekli olunca gelen tekliflere rağmen bırakıyor mesleği. Boş vakitlerini sahip olduğu yetenekleri geliştirmek için kullanıyor. Önce kumaş boyama ardından deri dikişi. Derken çocukluktan beri ilgisi olan resme yöneliyor ve eşini kaybettikten sonra nerdeyse tek uğraşısı resim oluyor.