Asıl siz kusura bakmayın…
Dr. Onur Naci Karahancı
ATO Yönetim Kurulu Üyesi
Cemal Süreya abimizin hükümetiyle ilgili şiirini yazmıştım bir önce. Çok hoşuna gitmiş dostların, Cemal abi de duymuş bunu… Bir de savaşı resmettiydim şiirimle, hele bunu da yazsana dedi… Kıramam kendini:
Bir savaş: Otlukbeli
Bir mavi: Spartaküs
Bir soru: niçin Spartaküs
Bir kuş: nereye gidiyon kuşu
Bir çiçek: bilmem ki çiçeği
Bir su: şüpheli….
Aşk olsun Cemal abi ta oralara gittin, Spartaküs’ün Otlukbeli savaşında masmavi giyiminden, nereye gidiyon kuşlarına, bilmiyom çiçeğine kadar ayrıntısıyla savaşı resmettin. Bu kadar ayrıntılı görünce, su ‘şüpheli’ geldi sana öyle mi?..
Son zamanları, dilinin döndüğünce resmedenler de, her şeye rağmen çıktı. Onlar da suları şüpheli görmüş: Barışı dile alınmaz hale getirmeye çalışanlar, bir de ‘kusura bakmayın’ demiyorlar mı onlara!.. Pek de severler ya bu şekil konuşmayı, o şekil yazdım ‘kusura bakmayın’cılara: (Bilirim satarlar ne sattıklarını bilmeden, ama satmak yeter onlara…) “Çok da mağrur olma kim meyhâne-i ikbâlde / Biz hezâran mest-i mağrûrun humârın görmüşüz.”* Anlamayacaklardır, dur bir de çevireyim dilim döndükçe: “Talih meyhanesinde çok da gururlanma/ biz gururdan sarhoşların binlercesini sersemlemiş görmüşüz.”
Cemal abi, Bertolt Brecht’i bilir misin diye sormayım ayıp olur. O da senin gibi, yaşadığım Dünya Savaşlarını resmedeyim hele demiş. Çok kez yazmış cihan harplerini; anladığım o da hep şüpheli görmüş suyun halini… Amma da barış dediniz; “Savaşla Çok Şey Büyüyecek” demiş:
Büyüyecek
Mülk sahiplerinin mülkleri
Ve mülksüzlerin sefaleti
Yönetenlerin söylevleri
Ve yönetilenlerin suskunluğu**
Taktın sen de “su”ya diyen varsa, hatırlatırım: “Şüpheli” her su, halk sağlığı sorunudur. Buna da öyle değil, demezsiniz her halde? Ohal’de her şüpheli su’ya da söz söylemek bizim sorumluluğumuz.
Vay bu siyaset diyenler! Bulanık suda ne güzel balık avlarız diye bekleşenler! Valla eğer buna siyaset diyorsanız yapacak bir şey yok, görüyorsunuz sular siyasi… Sağlık alanında soru sormaya cesaret etmenizi geçtim, sorularımızın/sorunlarımızın birine bile cevap verememeniz? Sadece tutacağınız balıkların hayaliyle haksızlığı göre göre vurun abalıya demeniz? Görüp, duyup, bilip, susmanız? Peki ya bunlar siyaset değil mi? Asıl siz kusura bakmayın!..
Ali Şeriati, “Sadece devletin konuşma hakkına sahip olduğu bir memlekette hiçbir söze inanmayın” demiş… Hakikat dediğimiz şey; demokrasi dediğimiz şey; çok sesten, çok sorudan, cesaretten geçer. Bunların olmadığı yerde zulüm gelir: İşte o zaman da, asıl cehennemlikler kutsal değerleri sömürenlerdir, diyebilmek gerekir Ebuzer gibi… Unvanım, param, özgürlüğüm gitse de doğruları ve barışı savunacağım demek gerekir Muhammed Ali gibi…
Her şerde bir hayır aramak da kültürümüzün parçası olmuş ya… Ben de TTB’nin geçtiği süreçte en çok Onur Hamzaoğlu hocamla zaman geçirebildiğime, birikimlerinden yararlanabildiğime sevinmiştim. Öncesinde pek anlayamazdık birbirimizi ama o günlerde gördüm ki: Sürekli TTB’de sessizce emek veren ama dostları tekrar dönene kadar oradan hiç ayrılmayan biri vardı… Bir şey yapacağında, bir şey paylaşacağında gözleri ilk gençleri arayan, onları gördükçe gözlerinin içi parlayan biri vardı… TTB’de her işe kendini (dostlar alışverişte görsün demeden) sessizce, samimiyetle adayan Onur Hoca vardı… Bilenler bilir azıcık da serttir: Hocam söz, gel; daha çok dinleyeceğim, daha çok çalışacağım. İlk ödevini de duyar gibiyim: Aşağıdaki şiirin ana fikrini çıkarıp, pratikleriniz içinde kullanın!
Ne ah edin dostlar, ne ağlayın!
Dünü bugüne
bugünü yarına bağlayın!***
*Nâbi
**Bertolt Brecht
***Nazım Hikmet