Ato’dan

Paylaş:

ATO Yönetim Kurulu 

Bu satırları yazarken, doğa olayının insan eliyle felakete dönüştüğü, resmi rakamlarla 50 bin yurttaşımızı kaybettiğimiz (bu sayının 2-3 katı olduğu tahmin ediliyor) 6 Şubat depremlerinin üzerinden yaklaşık 45 gün geçti. Ve birkaç gün önce Urfa ve Adıyaman’da yaşanan sel felaketinde de 20 canımız hayatını rant uğruna yapılanlar yüzünden kaybetti.

İnsan hayatının öneminin yitirilmeye çalışıldığı günlerden geçiyoruz. Covid-19 salgını döneminde de açıklanan sayıların gerçeği yansıtmadığını defalarca dile getirmiştik. Söylediklerimiz iki yıl sonra açıklanan TÜİK ölüm istatistikleriyle doğrulandı. Aynı durum depremden etkilenen, hayatını kaybeden yurttaşlarımız için de geçerli.

Bize ulaşan bilgilere göre depremde, 102’si hekim olmak üzere 450 sağlık çalışanı hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden ve yaralanan sağlık çalışanlarının onlarcası deprem gecesi nöbetçi oldukları hastanelerin yıkılmasıyla hayatını kaybetti. Yaklaşık 20 kamu hastanesi kullanılamaz durumda. Hatay’da Dörtyol Devlet Hastanesi dışında hizmet veren kamu hastanesi kalmadı ayakta. Yıkılan hastanelerin bazılarının depreme dayanıksız olduğuna dair raporların mevcut olduğu belirlendi. Sağlık çalışanlarımızın hayatı açıkça hiçe sayılmış. Son Devlet Hizmet Yükümlülüğü kurasında ise yıkılan hastanelere atamalar yapıldı. Hastane yok, kalacak yer yok, koşullar çok ağır.

Depremden etkilenen vatandaşlarımız çevre iller ile metropollere göç ediyor. Yaklaşık 2 milyon vatandaşımız göç etmiş durumda.

Tıp fakülteleri deprem bölgesi dışında yer alan fakültelerle eşleşti. 4,5 ve 6. sınıf eğitimleri devam ederken, ilk üç sınıf için belirsiz uzaktan eğitim öngörüldü. Birçok açıdan uygun olmayan bu eğitim biçiminin sonlandırılması doğru olacaktır. Ayrıca depremden etkilenen öğrencilerin barınma başta olmak üzere acil çözüm bekleyen sorunları var. Ankara Tabip Odası olarak ilimize gelen öğrencilere burs desteği dahil katkı sunmaya, yanlarında olmaya çalışıyoruz.

Doğa olayı olan depremin felakete dönüşmesinde, 21 yıllık betona, inşaat rantına dayalı iktidarın sorumluluğu çok büyük. Peşi sıra yaşanan sel felaketinin de rant ekonomisi ile yakından ilgisi var. İnsanlarımızın depremde konuşarak öldüğü yönetsel ve organizasyonel beceriksizliği ülkemiz hak etmiyor. Artık bilimsel bilginin, liyakatin egemen olduğu bir anlayışa ihtiyacımız var. 

Pandemide olduğu gibi depremde de kapatılan/kapatılmaya çalışılan hastanelerimizin ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşıldı. Devasa ve uzak olan şehir hastaneleri yerine kolay ulaşılan, merkezde yer alan hastanelerin daha uygun olduğu, kapatma sürecinin yeniden gözden geçirilmeye ihtiyaç duyduğu aşikar.

Deprem felaketi nedeniyle 14 Mart için planladığımız birçok etkinliğimizi iptal ettik ya da erteledik. Sadece üç etkinliğimizi bunun dışında tuttuk.  15 Mart’ta Çiğdem Toker’le “Deprem ve Şehir Hastaneleri” söyleşisi, 25 Mart’ta “Deprem“  konulu Nevzat Eren Ulusal Halk Sağlığı Sempozyumu ile 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nde geliri depremzede sağlık çalışanları ile Ankara’da eğitim gören tıp fakültesi öğrencileri yararına kullanılacak olan Nazan Kesal’ın “Yaralarım Aşktandır” oyunu.

Hekimlerin Sergisi’ni Mayıs ayı içerisinde, 40-50-60 yıl plaket törenini ise Haziran ayında yapmak üzere erteledik.

Felaketlerin olmadığı, yoksulluğun, işsizliğin konuşulmadığı, rantın değil insan hayatının değerli olduğu, hekimlerimizin ülkelerini terk etmediği koşullarda 14 Mart’ları kutlamak dileğiyle.