ATO Olağanüstü Durumlarda Sağlık Hizmetleri Komisyonu Afet Bölgesinde…

Paylaş:

Dr. Gül Bakır - Dr. Gülgün Kıran 

6 Şubat Maraş depremi tüm ülkeyi yasa boğarken ve çok büyük bir yıkım yaşanırken yürekleri orada atan herkes gibi Türk Tabipleri Birliği gönüllüleri de bölgenin her tarafına ilk günden itibaren dağılmış ve Olağanüstü Durumlarda Sağlık Hizmetleri sunumuna başlamıştı bile.

TTB tarafından bölgenin tabip odaları arasında sorumluluk alanları şeklinde paylaştırılması ardından Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu üyelerinin sorumluluk alanları olan Malatya ve Kuzey Maraş ilçelerini (Elbistan, Afşin, Göksun, Nurhak, Ekinözü) ziyaretinden ve durum tespitinden kısa bir süre sonra da Türk Tabipler Birliği Olağanüstü Durumlarda Sağlık Hizmetleri (ODSH)  Kolu adına Dr. Gülgün Kıran, Dr. Gül Bakır ve kol başkanı Dr. Seçkin Kara’dan oluşan bir ekip olarak Malatya merkez ve ilçeleri (Darende, Hekimhan, Kuluncak, Kale, Akçadağ) ile Maraş’ın kuzey ilçelerini (Elbistan, Ekinözü, Afşin, Göksun, Nurhak) sağlık hizmetlerinin durumunu tespit ve TTB adına raporlamak üzere dolaştık.

Dr. Seçkin Kara Malatya merkez raporlamasını yeni tamamladığı için ilçeleri ve merkezde bazı Aile Sağlığı Merkezlerini (ASM) ziyaret ettik. Amacımız sağlık hizmetlerinin durumunu ve sağlık emek gücünü tespit etmek, önerilerimizi iletmek, kamu erki ile bağlantı kurmaya çalışmak, sorunların çözümüne katkı sunmaktı.

Bu amaçla geçici yerleşim alanlarını, hastaneleri, ASM’leri ziyaret ettik. Oralarda o dehşeti yaşamış, ilk şokun ardından hemen görev yerlerine koşmuş, 2 – 3 gün boyunca gönüllü desteği dışında hiçbir kamusal yardım almaksızın mola bile vermeden çalışmış, hasarlı binalarda çalışmaya devam eden sağlık çalışanlarını dinledik. Sağlık birimlerinin kullanılabilirliklerini, kullanılamıyorsa yerine getirilen çözümleri inceledik. Barınma, beslenme, hijyen koşullarını, temiz suya ulaşımı, sağlık hizmetlerine ulaşımı, çadır şartlarını, güvenlik sorununu, anne-çocuk sağlığının durumunu, üreme sağlığı hizmetlerine erişimi, kronik hastalık takip durumunu, bağışıklama hizmetlerinin durumunu, çevre sağlığı hizmetlerinin durumunu tespit ettik. Hazırladığımız raporu TTB’ye ilettik ve kamuoyu ile paylaşıldı.

Bölgede halkın çok az bir kısmı dışında hemen herkes yeni yeni kurulmaya başlanan çadırkent ve konteyner kentlerde, kendi imkanları ile kurdukları baraka, çadır tarzı yerlerde, bağ bahçe evlerinde yaşıyordu. Sağlık çalışanları depremden etkilenmesine rağmen özveri ile ama giderek belirginleşen tükenmişlik içinde çalışmaya devam ediyor, barınma sorunları ile uğraşıyorlardı. Bu arada mesai baskısı, izin sorunu gibi o koşullarda düşünülemeyecek idari baskılara göğüs germek zorunda kalıyorlardı.

Çevre sağlığı koşulları günlük yaşamı zorlayıcı şekilde sürüyordu. WC; duş sorunu gibi çok tekrarlanan ama hala çözülmemiş olan sorunlar dışında temiz kullanma suyu sıkıntısı, giderek artan içme suyu sıkıntısı vardı. Aşevleri dışında seçenek yoktu ve burada erişkin ve çocuklar, konik hastalığı olanlar aynı tarz besin grubu ile besleniyorlardı. Enkazlar kaldırılırken oluşan toz halkın ve önlem almamış görevlilerin sağlığını tehdit ediyordu. Çadır kentlerin hemen hepsi kural dışı, acele ile kurulmuş, halen malzeme eksiklikleri ve birçok fiziksel eksiklik yaşanan ortamlardı. Çadırlar çok yakın kurulmuş, mahremiyete aykırı bir düzen vardı ve yangın riski oldukça fazlaydı. Kadınlar, çocuklar, kırılgan gruplar düşünülmemişti. Çadır kent alanlarında gruplar halinde dolaşan tarikat görevlileri ve 4-6 yaş grubuna kuran kursu açmak için dolaşan Diyanet temsilcileri dikkat çekici idi.

Gezdiğimiz yerler savaş alanlarını andırıyordu. Konuştuğumuz herkeste çaresizlik ve gelecek endişesi vardı. Gitmek mi zor, kalmak mı zor ikilemi yaşayanlar yanı sıra enkazdan bulabildikleri eşyalarını bagajlara yükleyip yola düşenler de vardı.
Orada yaşanan acıyı ve dehşeti anlamak ve anlatmak için hiçbir kelime, hiçbir söz yeterli gelmiyor. Sadece unutulmasından korktuğumuz yaşatılanları tarihe not düşmeye, tekrar tekrar hatırlatmaya çalışacağız.

AKLIMIZ ORADA KALDI !
 

  • Depremin merkezi olan Elbistan’da Devlet Hastanesi acilinde henüz 6 aylık pratisyen hekim olarak çalışırken depreme yakalanan ve devletten hiçbir yardımın ulaşmadığı, sadece gönüllülerin desteği ile ayakta kaldıkları ilk üç gün boyunca yağmur gibi yağan yaralılara ampütasyon dahil tüm cerrahi müdahaleleri uyumayı unutarak yapmış olan, halen de aynı yerde mesaisini sürdüren genç hekimde kaldı aklımız.
  • Kuzey Maraş’ın Göksun ilçesinde hasarlı olmasına rağmen devlet hastanesinden ayrılmadan acil nöbeti tutan, her artçıda tekrar tekrar aynı korkuyu yaşayan, geceleri bahçedeki WC ve duşu olmayan konteynerlerde geçiren ürkek bakışlı hekimde kaldı aklımız.
  • Malatya merkezde evinin yıkılması üzerine depremin ilk saatlerinde ailesi ile birlikte çalıştığı ASM’ye sığınan, kendisi ile karşılaştığımız depremin 3. haftasında henüz duş bile alamamış olan, yemek çadırlarında sıraya girmekten, ekmek için bile kuyruk beklemek zorunda olmaktan çekinen aile hekiminde kaldı aklımız.
  • Depremde kaybettiği ağabeyini toprağa verdikten sonra 72 saat içinde göreve dönme çağrısı alan, kendi evi de yıkılmış deprem mağduru hekim arkadaşımızda, öfkesinin kararttığı yüzünde kaldı aklımız.
  • Kahramanmaraş Nurhak ilçesinde 4 gün boyunca devletin ilçeye ayak basmadığına yemin eden, 4. gün sonunda ilçeye gelen vali yardımcısının ilk iş olarak kendi olanakları ile edindikleri ve ASM olarak hizmet vermeye başladıkları konteynerlerine el koymasının isyanını yaşayan aile hekimi ve hemşiresinde kaldı aklımız.
  • Nurhak’ta çadır kentte “Yavrum sen biliyor musun biz ne olacağız, evimiz yıkıldı hiçbir şeyimiz kalmadı” diyerek 20. günde halen sular akmadığı için bidonla su taşımaya çalışan yaşlı teyzede kaldı aklımız.
  • Manisa ve Edirne’den gelip çadır kentlere üniversitelerinin kurdukları hastanelerde gönüllü olarak çalışan sağlık çalışanlarının, hocalarının, aşçılarının, görevlilerin çabalarının güzelliğinde kaldı aklımız.
  • Ve çadır kentlerin, geçmişini yitirmiş, geleceğinden kaygılı, bulunduğu zamana yabancı, yardım kuyruklarına alışmaya çalışırken gözleri hüzünle aşağılara bakan tüm deprem mağdurlarında kaldı yüreğimiz, aklımız. Ev yaşantısını çadırlara taşımaya çalışırken cinsiyet eşitsizliğinin afet ortamında derinleşmiş olan sıkıntılarını yaşamaya fırsat bulamayan kadınlarda, berber kuyruğunda beklemeyi bile neşeli bir etkinliğe dönüştürmüş gibi görünse de gözleri ürkek bakan çocuklarda, analarının soğuktan, açlıktan ve hastalıktan korumaya çalıştığı bebelerde, ellerinde ilaç kutuları ile sağlık çadırları önünde sıra bekleyen yaşlılarda kaldı aklımız.
     
  • Bağ evlerinde bizleri ağırlayan, evleri yıkıldığı halde bizleri rahat ettirmek için ellerinden geleni yapan dostlarımızda kaldı aklımız.
     
  • Türk Eczacılar Birliğinin her yerde gördüğümüz, halkı ilaçsız bırakmayan  kocaman eczanelerinde; gördüğümüz her gönüllünün, kendileri de depremzede olan çalışanların işlerini ne büyük çaba ile yaptığında; dayanışmanın ne kadar önemli olduğunda kaldı aklımız, yüreğimiz.

 

Üzüntüde, acıda, öfkede birleşirken aklımızın kaldıkları ile, sözümüz olsun onlara;

UNUTMAYACAĞIZ; UNUTTURMAYACAĞIZ!