Bir zamanlar Antakya Devlet Hastanesi acil servisi

Paylaş:

Dr. Muhsin Boz

Başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanlarına yönelik şiddet son zamanlarda iyice arttı. Artışın pek çok nedeni var. Bu yazıya sığdırmak zor. Antakya Devlet Hastanesi Acil Servisi’nde bir zamanlar çalışan ve dünya denen cehennemden uzaklaşıp boyut değiştiren, kısacası ebediyete göçen dört hekim arkadaşı anmak amacıyla oturdum bilgisayarımın başına. Epeydir yazmıyordum zaten. Ama bugün, şimdi içimden geçenleri yazmasam, kendim dâhil herkese haksızlık yapacaktım: Dr. Selahattin Can’a, Dr. Belgin Kurt’a, Dr. Ali Ulvi Kassap’a, Dr. Şima Yalvaç’a… Ve daha pek çok hekime, pek çok sağlık çalışanına…

Bir süre önce iki kareden oluşan bir karikatürle yerimde mıhlandım. Bir dede torununa soruyor: “Büyüyünce, ne olmak istiyorsun?” diye. Torun: “Doktor,” diyor kısaca. Dede, yeniden soruyor: “Peki, doktor olamazsan…” Torun cevap veriyor: “Doktor düşmanı!” Özetle, toplumumuzun şimdiki ruh hali…

“Doktorluk Mesleği”, hem ailelerin hem de gençlerin hayallerini süsler. Hadi bu yola girildi. Altı yıl süren ağır bir eğitim. Dili eklerseniz, yedi; yıl kaybını eklerseniz sekiz, bazen dokuz. Bir de uzman mı olmak istiyorsunuz? Ekleyin üzerine bir beş-altı yıl daha. Mecburi hizmet (ler) derken, yaş olmuş 35 – 40. Yolun yarısı çoktan geçildi. Yani hayatın yarısı… “Evlilik Treni” ni kaçırmamak için, evlendiniz diyelim. Eşinizin hayatını karabasana çevirmeniz ihtimal dâhilinde. Çocuğunuzla kaliteli bir iletişim kurmanız son derece zor. Zaman akıp gidecek ve siz çocuk büyütmenin, evlat sahibi olmanın tadını alamayacaksınız. Çocuk da bir annenin, babanın gerçek yüzünü, sevgisini göremeyecektir. Sağlık çalışanlarının tek amacı hasta olan insanları iyileştirmektir. Peki, amaç buyken, insanlar neden memnun kalmaz? Kendilerine uzatılan eli geri çevirir, kırar, daha ileri giderek elin sahibine şiddet gösterir? Öldürebilirler de. İşte bu soruya/soruna değinmeden geçemeyeceğim.

4.5 milyar yıl yaşında olan gezegenimizin son 10-13 bin yılına şöyle bir göz attığımızda… İnsan denen canlı türünün, dünyanın başına bela olduğunu tahmin etmek pek zor değil. Düşünsenize, bazı bitki ve hayvan türlerinin yok olmasına neden oluyor. Ormanları kesiyor, yakıyor, talan ediyor, çölleştiriyor. Petrol ve diğer madenler uğruna yeri kazıyor, altını üstüne getiriyor, zehirler saçıyor, akla gelecek her yeri (karaları, nehirleri, denizleri, okyanusları, havayı) kirletiyor. Ürüyor da ürüyor. Sonra, şu kara parçası senin, bu benim deyip ürettiği silahlarla, önceden sömürdüğü fakir halkları, kadın-erkek, çocuk-genç-yaşlı demeden katlediyor. Kısacası tür olarak kendini sevmiyor ki, diğer canlıları sevsin, korusun, kollasın. Kendini sevmiyor, saymıyor ki üzerinde yaşadığı gezegeni sevsin. “Seviyorum” diyorsa, külliyen yalan! Her tarafından zehir fışkıran bir gezegende hastalıklar katbekat arttı. Gezegen yorgun, insanlar yorgun, sağlık çalışanları yorgun… Zamane insanı her şeyi kabullenmişken, sağlığının bozulmasını kabul edemiyor ne yazık ki! Hadi, kabul etti diyelim. Bu çivisi çıkmış, kokuşmuş sistemde çok abartılı bir hizmet ve iyilik hali istiyor. Kendisine her türlü nimeti sunan gezegeni sevmezken,  onu iyi etmeye çalışan biz sağlık çalışanlarını mı sevecek? Hayır! Dünyaya ne yaptıysa, aynısını bize, biz sağlık çalışanlarına yapacak. Gezegene şiddet ile sağlık çalışanına şiddet, birbirine paralel gidiyor. Özetle şöyle diyor vücut dili: “Seni; üstüne bastığım yeryüzünle, yeraltınla, suyunla, havanla çok seviyorum Allah belamı versin, Allah belanı versin! Ve sevgili sağlık çalışanları: hepinizi çok seviyoruz ama sizin de Allah belanızı versin! Allah vermezse, zaten biz vereceğiz, veriyoruz da!”

Dr. Selahittin Can’ı 1 Eylül 2012’de kaybettik. 52 yaşında, bir çocuk babası.

Dr. Belgin Kurt’u 4 Eylül 2014’te, 43 yaşında kaybettik. “Evlilik Treni”ni bilerek kaçıran, ama  erken  ölümden kaçamadan…

Dr. Ali Ulvi Kassap’ı 30 Ocak 2016’da kaybettik. 47 yaşında, üç çocuk babası.

Dr. Şima Almayaç’ı 14 Aralık 2017’de 47 yaşında kaybettik.  O da, “Evlilik Treni”ni bilerek kaçıranlardan…

Şimdi düşünüyorum da, bu dört acil servis çalışanı hekim arkadaşın, şu kısacık yaşamlarında yaşadıkları ama anlatmadıkları, anlatmaya fırsat bile bulamadıkları ne çok şiddet vardı. Belki de şiddetsiz tek anları, ölümün ta kendisiydi. Kim bilir?!

Rahmetle anıyorum. Işıklar içinde uyusunlar.