Bu Nasıl İmtihan? Savaşta Kadın Hekim Olmak

Afganistan’dan hayatlarının bir bölümü ile ideallerini bırakıp gelen 2 kadın hekim yeniden mesleklerini yapabilme umuduyla savaşın bitmesini bekliyor.

Dr. Ayşe Uğurlu-Sibel Durak

İnsan Hakları ve Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Komisyonunun davetiyle Ankara Tabip Odasında bir araya geldiğimiz Afgan iki kadın hekim ile eğitim hayatları, zorunlu göçleri ve Türkiye’deki yaşamları üzerine konuştuk. Hayatları, gerici rejimlerde kadınların ne denli büyük zorluklar yaşadığına delil niteliğindeki bu iki kadın hekim anlatmaya tıp fakültesine giriş süreçleri ile başlıyor.

Hekimlerden  ilki, 7 yıllık tıp eğitimin ardından jinekoloji uzmanı olmak için 4 yıl staj yapıyor  Diğeri ise tıp eğitiminin ardından pratisyen hekim  olarak diplomasını alıyor. Afganistan’da bağımlı kişilerin tedavisi ile ilgili bir projede koordinatör olarak 10 yıl çalışıyor.

Tek isteğim tıp okumaktı

Her iki kadının okumak ve hekim olmak ile ilgili hedeflerini çevrelerine kabul ettirmeleri kolay olmamış. Okumayı seçtikleri için ailelerinden şiddet gördüklerini, toplumun geri kalanının hakaret dolu bakışlarına maruz kaldıklarını söylüyorlar.  “Sınavı kazanmıştım ve bunun için her şeyden vazgeçtim. Ailemin, kocamın karşısına çıktım çünkü tek isteğim tıp okumaktı.” cümleleriyle özetliyor hekimlerden biri yaşadıklarını.  Bu mücadele sonucunda biri 120 kişilik sınıfta 20, diğeri 200 kişilik sınıfta 100 kadından biri olarak tıp eğitimine başlıyorlar.

5 yıllık zorunlu ara

Ancak tıp fakültesine başladıktan bir süre sonra Taliban rejiminin başa gelmesi ile okulu yarıda bırakıp eve kapanmak zorunda kalıyorlar. Hekimlerden ilki bu süreçte ailesi ile birlikte İran’a mülteci olarak göç ediyor. Tam 5 sene İran’da kalıyor. Kadın hekimler; ev hapsinde oldukları bu dönemde birlikte eğitim aldıkları erkek öğrencilerin sınavlardan kaç alırlarsa alsınlar mezun edildiklerini söylüyorlar.

Taliban rejimi süresince kadınların eğitim ve çalışma hayatından çekilmesiyle birlikte hekim sayısının çok azaldığını anlatıyorlar. Kendilerinin evde kaldığı bu süreçte hastanede çalışmak zorunda bırakılan hekimlerin da başka sorunlarla baş etmek zorunda kaldıklarını “Elektrik olmayan hastanelerde gaz lambalarının ışığında sezaryen yapıldığını,   ‘Elektrik yok yapamayız’ diyen hekimlere hocalarının ‘Siz ne biçim doktorsunuz. Yapacaksınız’ yanıtını verdiğini biliyoruz” cümleleriyle aktarıyorlar.

Aileden bir erkek de nöbette

Kadın hastaların erkek hekime muayene olma imkanı olmadığı için bu yıllarda bazı kadın hekimler de hastalara bakmaları için zorla çalıştırılmışlar. Bir binadan diğer binaya gitmek için formanın üstüne burka giyip giderek veya nöbete kalmaları gerektiğinde ailelerinden bir erkeği yanlarında hastaneye getirerek… Konuştuğumuz kadın hekim bu koşullara gözleri dolarak  “Söylerken kendim utanıyorum. Biz tabii ki Müslümanız. Müslüman olmak sadece burka giymek demek değil. Kadınlara bu kadar zulmetmek Müslümanlık değil. Kendi amaçlarını yerine getirmek için kadınları kullanıyorlar.” cümleleriyle isyan ediyor.

Elbette sadece konuştuğumuz hekimler değil Afganistan’da kadınlardan da bu koşulların değişmesi için seslerini yükseltenler oluyor. Ancak bu eylemlerin sonucu şiddetle sonuçlanmış. Okulun içinde eylem yapan kadınların gece evlerinin basıldığını ve cenazelerine dahi ulaşılamadığını, kimsenin Afganistan’daki kadınların sesini duymadığını ifade ediyorlar.

Kimse hakkımızı savunmayacak, kimse bizi duymayacak

Taliban rejiminin devrilmesi üzerine İran’dan yeniden Afganistan’a dönen kadın hekim o süreci “Taliban gitti ve ben tekrar Afganistan’a döndüm. Afganistan benim ülkem. Benim hayatım, evim, her şeyim. Milletime hizmet için yeniden eğitimime devam ettim.” diyerek özetliyor. Bu dönem tıp fakültesini bitirip jinekoloji uzmanlığı için eğitim almaya başlıyor.  Ancak uzmanlığını son sınava girip diplomasını alamadığı için tamamlayamıyor. 2016 yılında göçmen olarak bu sefer Türkiye’ye geliyor.

Hem kadın hakları savunuculuğu yaptığı hem de 10 yıldır yürüttüğü başhekimlik pozisyonunu bırakması için aldığı tehditler sonucu diğer kadın hekim de ailesi ile birlikte 2017 yılında Türkiye’ye göç ediyor. Önce Karabük ardından Ankara.

Şu an Afganistan’da yine kadınların evlere kapandığını söyleyen kadın hekim geride kalanların “Burada mahkum gibiyiz. Bir şekilde hayata devam ediyoruz ama hiçbir hakkımız yok. Kimse hakkımızı savunmayacak. Kimse bizi duymayacak. Giderek ölüme yaklaşıyoruz. Artık hayatın anlamı kalmadı bizim için” dediklerini aktarıyorlar.

Kayıt olmak için geldikleri Ankara’da kalıyorlar

Kadın hekimlerden ilki ailesi ile birlikte önce İstanbul’a diğeri ise Karabük’e geliyor. Biri karayolu ile diğeri havayolu ile… Ankara’ya gelme nedenleri ise BM Mülteci Örgütü’ne kayıt olup kimlik alabilmek. Kimliklerini aldıktan sonra Ankara’da yaşamaya başlıyorlar Afgan göçmenler için Mamak ve Altındağ’da belirlenen mahallelerde. Son sekiz ayda yeni aileler geldiğini ancak kimlikleri olmadığı için şehir şehir gezdikleri bilgisini veriyorlar.

Biz de burada mahkum gibiyiz

Afganistan’da kalanlar kadar Afganistan’dan göçenler için de durumun pek farklı olmadığı şöyle ifade ediyorlar:  “Şu anda Türkiye’de de bir göçmen olarak yaşamak çok zor. İnsan hakkı diyoruz evet ben yemek yiyorum, nefes alıp veriyorum. Ama bunlar hak değil ki.  Burada da mahkum gibiyiz. Bir kimliğimiz var tamam, ama bu kimlik hapishanede senin bir adın var demek. Türkiye sağ olsun bizi kabul etti ama ne eğitim hakkından yararlanabiliyoruz, ne çalışabiliyoruz. Çocuklarımız okula gittiler, her türlü zorbalığın altında okullarını bitirdiler. Bir anne olarak Türkiye’de de olsa, Afganistan’da da olsa çocuklarım eğitimli olsun isterim. Onlar için daha iyi bir hayat istiyorum ama bu koşullarda hiçbir şartı sağlayamıyorum.” Eğitim hakkı ile birlikte bir diğer istekleri ise sağlık hakkından yararlanabilmek için özellikle büyük hastanelerde tercüman bulundurulması.

İşsizliğin sorumlusu biz değiliz

Göçmenlerin ucuz işçi olarak görülmesi nedeniyle çalışma hayatına katılma olanakları da sınırlı. Geldiklerinden bu yana inşaat, lokanta gibi yerlerde çalışmışlar. Çalıştıkları yerlerin kimisinden ücretlerini alamamışlar, kimi yerler de sigortasız, çok düşük ücretlere uzun saatler çalıştırıyormuş, haftalık izin hakkı bile vermeden. Bu nedenle şu an ailelerinden kimse bir işyerinde çalışmıyor. Tercümanlık, terzilik, ya da İngilizce özel ders vererek geçimlerini sağlıyorlar.  Bu konu ile ilgili düşüncelerini kadın hekim şöyle özetliyor: “Biz göçmen olarak sizin ekmeğinizi elinizden almadık. Sizin patronlar yabancı işçiyi az ücrete çalıştırıyor. Bu onların suçu, bizim suçumuz değil. Biz de insani koşullarda çalışmak istiyoruz. Biz de hakkımızı olanı istiyoruz ama başka bir gelirimiz olmadığı için bizi buna mecbur bırakıyorlar.” 

Makarna ve patates ile besleniyoruz

Türkiye’yi etkisi altına alan ekonomik kriz elbette göçmenleri de fazlasıyla etkilemiş durumda. Makarna ve patatesi ile beslendiklerini söylüyorlar.  Ev sahiplerinin kiraya yapmak istedikleri artış da onlar için başka bir problem. Ev sahiplerinin istedikleri kirayı mecburen ödediklerini çünkü o evden çıkmaları durumda başka bir semte de gitme olanakları olmadığı için barınma sorunuyla karşı karşıya kalacaklarını kaydediyorlar.

Savaş biter bitmez ülkeme dönmek istiyorum

Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz sorumuzu ise iki kere göçmenlik hayatı yaşayan hekim ağlayarak “Göçmenlik hayatı yaşadığım için biliyorum. Her zaman Allah kimseyi göçmen durumuna düşürmesin diye dua ediyorum. Ne Avrupalısını ne Amerikalısını. Göçmen olarak yaşamak zor. Kendi ülkemdeki gibi yaşayamıyorum. Kendi hakkımı savunamıyorum. Dua ediyorum, Allah bizim ülkemize barış getirsin diye. Savaş biter bitmez ülkeme dönmek istiyorum. Doktor olamasam bile hayatımı orada yaşamak isterim. Her devlet elbette kendi kuralına göre göçmenlere destek sağlıyorlar. Ama şartlar çok zor. Ülkemi bir daha görüp görmeyeceğimi bilmiyorum. Ama üçüncü, dördüncü ülke ya da Avrupa’ya gitmek istemiyorum. Çok yoruldum. Benim hayatım bitti. Savaşta ailemden 8 kişiyi şehit verdim. Evet burada bizim için ölüm riski yok ama burada da çok başka türlü zorluklar yaşıyoruz. Türkiye’de göçmen sayısı çok arttı, buna da hak veriyorum. Türklerin elbette kendi hakkı var buna da hak veriyorum. Biz sadece kendi halimize üzgünüz. Bu nasıl bir imtihan?” sözleri ile dile getiriyor.