Covid-19 Aşıları

Paylaş:

Dr. Haydar Can Dokuyan 
ATO Yönetim Kurulu Üyesi 

İçinde bulunduğumuz 21. yüzyıl beklentilerin aksine hiç de olumlu başlamadı. 2 büyük dünya (paylaşım) savaşı görmüş dünya bundan ders almamış olacak ki yeni yüzyılda da savaşlar, katliamlar, doğa talanı, eşitsizlikler ve yoksulluk katlanarak artmaya devam etti. İşte tam  bu katastrofinin ortasında geldi Covid-19 pandemisi. Romantik bir bakış açısına sahip olanlar için doğa öç almaya karar vermişti. Neden sonuç  ilişkileri gözetildiğinde ise tüketim odaklı hayvan katliamları ve doğa tahribi ile yaşam alanlarının daralmasının sonucu olarak  türler arasında enfektif patojenlerin geçişleri ve daha duyarlı olan türlerde bu patojenler ile oluşan enfeksiyonların  yayılımı zaten beklenen bir sondu.

21 Şubat 2021 itibari ile ülkemizde resmi rakamlara göre 2,5 milyonun üzerinde vaka ve 27 bin 983 ölüm bildirilmiş. Dünyada ise 111 milyonun üzerinde vaka ve 2,5 milyona yakın ölüm mevcut. Hal böyleyken salgını kontrol altına alarak ölümleri önlemenin tek yolu yaygın aşılama ile toplumsal bağışıklığı sağlamak  gibi görünüyor. Peki en önemli silahımız gibi görünen aşılar nasıl çalışır? Kaç tip aşı vardır? Aşılamada bugüne nasıl geldik?

Tarihte aşı konusunda ilk uygulamanın, çiçek hastalığa karşı M.Ö. 590 yılında Çin'de Sung Hanedanı döneminde uygulandığı belirtilmektedir. Sistematik aşılama ise yine çiçek hastalığına karşı bazı kaynaklarda 1796, bazılarında ise 1798 yılında Edward Jenner tarafından başlatılmıştı. Jenner ineklerin de çiçek hastalığına benzer  bir hastalığa tutulduklarını ve hasta ineklerden süt sağan kadınların bu hastalığa karşı dirençli olduklarını gözlemlemişti. Dahası kendinden çok önce Osmanlı sarayında çiçek aşılaması yapıldığını biliyordu. Osmanlı’da çiçek hastalığına yakalananların döküntülerindeki irin, çiçek çıkarmamış çocuklara aşı yapmak üzere toplanırmış. Geleneksel olarak bu işi yapan aşıcı kadınlar, ceviz kabuklarında ya da incir yapraklarında hastaların döküntülerinden alınan irini biriktirir, deriyi çizerek bu irini aşılar, sonra yara yerini gül yapraklarıyla kapatırlarmış. İstanbul’a seyahatleri sırasında bu uygulamaya tanık olanlar gördüklerini 1714 ve 1716 yıllarında ‘Transactions of The Royal Society of London’ adlı dergiye anlatmışlardır. Fakat hekimler bu dergide anlatılanları görmezden gelmiş ve kabul etmemişlerdir. Bu yöntem Avrupa ‘ya ilk kez  İstanbul‘da görev yapan İngiliz büyükelçisinin eşi Lady Mary W. Montagu tarafından getirilmiştir. Lady Montagu’nun yüzü çiçek hastalığı nedeniyle tahrip olmuş bu yüzden aşıyı 1718 yılında önce oğluna ardından 1721’de kızına yaptırmıştır. Montagu’nun uygulaması toplumda duyulmuş ve bu yöntemin hapishanedeki mahkumlar üzerinde defalarca denenmesine yol açmıştır. Başarılı sonuçlar alındığı görüldükten sonra ise tüm Avrupa’ya yayılmıştır.Tabii bu yöntemin de zorlukları mevcuttu. Eğer irin alınan lezyon öldürücü virüslerden meydana gelmişse insanları öldürüyor ya da ciddi sekellere sebep oluyordu.

Edward Jenner süt sağan kadınların ellerinde oluşan hafif inek çiçeği hastalığının onları çiçek hastalığından koruduğu fikrinden yola çıkmış ve belli bir koruma mekanizması ile kişiden kişiye aktarılabileceği neticesine varmıştı. İneklerin memelerinde meydana gelen çiçek kabarcıklarından aldığı iltihabı sağlam ineklere uygulamıştı. İnek aşısı olarak bilinen bu aşı Jenner tarafından ortaya koyulmuştur. Jenner elde ettiği bulguları Kraliyet Tıp Akademisi’ne sunmuştur. Akademi makalesini reddetmiş ‘bu güvenilmez fikriyle halk arasında ün kazansa bile, bu fikri resmi  olarak ilan etmemesi’ için onu ciddi şekilde uyarmıştır. Bunun üzerine Jenner bu fikirlerinin yer aldığı kitabını kendi imkanları ile yayımlamıştır.1800 yılına kadar ise tüm dünyada yaklaşık 100 bin kişi  bu ineklerin memelerindeki çiçek kabarcıklarından aşılanmıştır. İngilizcede ‘vaccination’ ve ‘vaccine’( aşı) kelimeleri , Latincede ‘inek’ anlamına gelen ‘vaca’ kökünden gelmektedir.

Aşılar mekanizmalarına göre farklı türlere  ayrılsa da nihayetinde aynı ilkeye göre çalışır. Aşı ile  bir patojeni (hastalığa neden olan bir organizma) veya  patojenin bir parçasını tanımak için bağışıklık tepkisini uyarmak amaçlanır. Bağışıklık sistemi patojeni tanımak için eğitildikten sonra, patojene maruz kalındığında vücuttan uzaklaştırılması kolaylaşacaktır. Spesifik olarak, aşı ile bağışıklık sistemi, vücutta normal olarak bulunmayan  patojenin içindeki veya yüzeyindeki yabancı 'antijenleri' tanır.

Covid -19 pandemisinde de pek çok aşı çalışması yürütülmektedir. Covid-19 pandemisinde çalışılan aşı tipleri ve mekanizmaları ise şu şekilde özetlenebilir:

İnaktif Aşılar

Hücre kültüründe SARS-CoV-2 üreterek ve ardından virüsü ısı, radyasyon, UV ışın, kimyasal ajanlar gibi yöntemler kullanarak inaktive etme, etkisizleştirme prensibine dayanır. Etkisiz hale getirilen ve patojenitesini kaybeden virüs, bağışıklık tepkisini uyarmak için genellikle adjuvan dediğimiz moleküller ile birleştirilir. Bu aşılar üretim için biyogüvenlik seviyesi 3 tesis gerektirirler. Nispeten uzun bir üretim süresine sahiptirler.

Canlı Attenüe (Zayıflatılmış) Aşılar

Canlı zayıflatılmış aşılar, wild type virüsün genetik olarak zayıflatılmış versiyonlarının geliştirilmesiyle üretilir. Bu zayıflamış virüsler, kişide bir bağışıklık yanıtı oluşturmak için çoğalır, ancak hastalığa neden olmaz. Zayıflatma, virüsün genetik olarak değiştirilmesiyle veya olumsuz koşullarda çoğaltılması ile sağlanabilir. Böylece virülans kaybolur, ancak bağışıklık yanıtını uyarabilme gücü korunur. Hem humoral hem hücresel bağışıklığı uyarması umulmaktadır.

Henüz klinik evrede Covid-19 aşı çalışması yoktur.

Vektör Aşıları

Bu aşı türü, ilgili patojenin belirli bazı parçalarını iletmek için güvenli bir virüs kullanır. Böylece hastalığa neden olmadan bir bağışıklık tepkisini tetikleyebilir. İlgili  patojenin belirli kısımlarını taşıyan antijen yapıları virüse eklenir. Güvenli virüs daha sonra proteini vücuda iletmek için bir platform veya vektör (taşıyıcı denebilir) görevi görür. Protein, bağışıklık tepkisini tetikler. Ebola aşısı viral bir vektör aşısıdır ve bu tip hızla geliştirilebilir.

Rekombinan Protein Aşıları

Rekombinant aşılar, aşıyı üretmek için bakteri veya maya hücreleri kullanılarak yapılır. Korunmak istediğimiz virüsten veya bakteriden küçük bir DNA parçası alınır ve üretim yapacak bakteri veya maya hücrelerine yerleştirilir. Örneğin Hepatit B aşısını yapmak için, Hepatit B virüsünden alınan DNA'nın bir kısmı maya hücrelerinin DNA'sına eklenir. Bu maya hücreleri daha sonra Hepatit B virüsünün yüzey proteinlerinden birini üretmeye başlar. Üretilen  bu protein saflaştırılır ve aşıda aktif bileşen olarak kullanılır.

Bu tür aşılar polisakkaritler (şekerler) veya bakteri veya virüslerin yüzeyinden proteinler içerir. Bu polisakkaritler veya proteinler, bağışıklık sistemimizin "yabancı" olarak tanıdığı parçalardır ve bunlara antijenler denir. Aşı, bir bakterideki binlerce proteinden yalnızca birkaçını içermesine rağmen, hastalığa karşı koruyabilecek bir bağışıklık tepkisini tetiklemek için kendi başına  yeterlidir.

Nükleik Asit Aşıları

Nükleik asit aşıları diğer aşılardan farklı bir şekilde çalışır. Korunulması hedeflenen patojenin antijen yapılarını doğrudan sunmak yerine, vücuttaki hücrelere antijenin genetik talimatlarını sağlarlar. Karşılığında hücreler, bir bağışıklık tepkisini uyaran antijeni üretirler. Nükleik asit aşılarının geliştirilmesi hızlı ve kolaydır ve gelecekte aşıların geliştirilmesi için umut vaat etmektedirler.

RNA aşıları

RNA aşıları, bir lipit (yağ) zarının içinde mRNA (haberci RNA) kullanır. Hücrelerimiz zaten hali hazırda kendi DNA’mızdan mesajcı RNA’lar aracılığı ile protein üretmektedirler. mRNA aşılarının lipit örtüsü vücuda ilk girdiği anda hem mRNA'yı korur hem de hücre zarı ile kaynaşarak hücre içine girmesine yardımcı olur. mRNA hücrenin içine girdiğinde, hücre içinde hali hazırda bulunan mekanizmalar  onu antijen proteini üretmeye yönlendirir. Bu mRNA tipik olarak birkaç gün ömürlüdür. Ancak bu süre içinde bir bağışıklık tepkisini uyarmak için yeterli antijen yapılır. Daha sonra vücut tarafından doğal olarak parçalanır ve çıkarılır. RNA aşıları insan genetik kodu (DNA) ile birleşemez ve kısa sürede yok edilir.

Şu anda yaygın kullanımda olan iki RNA aşısı bulunmaktadır. Pfizer BioNTech ve Moderna Covid-19 aşılarının her ikisi de RNA aşılarıdır.

DNA aşıları

DNA aşıları tipik olarak elektroporasyon adı verilen bir teknikle birlikte uygulanır. Bu, vücut hücrelerinin DNA aşısını almasına izin vermek için düşük seviyeli elektronik dalgalar kullanır. DNA, daha sonra bir bağışıklık tepkisini uyaran protein antijenlerine çevrilmeden önce hücre çekirdeği içindeki mRNA'ya çevrilmelidir.

Şu anda lisanslı DNA aşısı yoktur, ancak geliştirilmekte olan çok sayıda aşı vardır.

Şu anda klinik kullanımda olan aşılar ve alt tipleri şunlardır:

  • BNT162b2 (BioNTech ve Pfizer)--m RNA aşısı
  • mRNA 1273 (Moderna)--m RNA aşısı
  • NVX-CoV2373 (Novavax)--rekombinan protein+adjuvan
  • ChAdOx1 nCoV-19/AZD1222 (University of Oxford, AstraZeneca)--R.I. adenovirüs vektör aşısı
  • Ad26.COV2.S (Janssen)--R.I.adenovirüs vektör
  • Ad5-based COVID-19 vaccine (CanSino Biologics)--adenovirüs vek.
  • Sputnik V (Gamaleya Institute)--adenovirüs vek.
  • BBIBP-CorV (Sinopharm)--İnaktive virüs aşısı
  • CoronaVac (Sinovac)--İnaktive virüs aşısı

 

            KAYNAKLAR

https://www.ttb.org.tr/eweb/asi_brosur/tarih.htm

TIBBİ MUCİZELER-TIP TARİHİNDEN YAŞAMI DEĞİŞTİREN 100 GELİŞME EUGENE W. STRAUS, ALEX STRAUS  76-84

https://www.who.int/news-room/feature-stories/detail/the-race-for-a-covid-19-vaccine-explained

https://vk.ovg.ox.ac.uk/vk/types-of-vaccine