COVID-19 Salgını ve Ruh Sağlığımız

Paylaş:

Dr. M. İrem Yıldız 


Yeni corona virüs infeksiyonunun 2019 sonunda ortaya çıkışı ile birkaç hafta içinde milyonlarca insanın yaşamı tehlikeye girdi. Ciddi solumun sistemi sorunlarına yol açan ve bulaşıcılığı yüksek hastalık bireylerle birlikte devletleri ve halk sağlığı sistemlerini de hızlıca sarstı. Hem devletler hem de halk sağlığı otoriteleri bu durumu bir halk sağlığı acili olarak ilan ettiler ve yayılımı önlemek üzere olağanüstü önlemler almaya başladılar. Tüm insanların yaşamı bir anda tamamen değişti, son derece zorlayıcı özellikleri olan bu yeni yaşam koşullarına uyum sağlamaya çalışırken yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlikten köken alan hali hazırdakilerin üzerine yeni stres kaynakları da eklendi.  COVID-19 hastalığı artık pandemi statüsü kazandı. Dünya Sağlık Örgütü vb uluslararası ve ulusal örgütler, sorunu hem biyomedikal hem de psikolojik yönleriyle ele alarak rehberler oluşturdular. Kritik öneme sahip koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerine ek olarak Covid 19’dan etkilenen tüm insanların ruh sağlığını korumak üzere acil krize müdahale önlemleri alınması zorunluluğu da ortaya çıktı. Bu önlemler hastalık bulaşma korkusuyla yaşayan toplumun tüm bireylerinin, hastaların kendileri ve yakınlarının ve onlara sağlık hizmeti veren sağlık çalışanlarının ruh sağlığını korumaya yönelik önlemleri kapsamaktadır. 
COVID-19’un pek çok farklı coğrafya ve ülkeden kişileri etkilediğini görüyoruz. COVİD-19 pozitif kişilere atıfta bulunurken hastalığı belirli bir etnisite, ulus ile ilişkilendirmemek ahlaki bakımdan olduğu kadar damgalanma ve ayrımcılıkla ilişkili ruhsal sorunların önlenmesi bakımından da çok önemli. Ait olduğumuz toplumdan ya da diğer toplumlardan olan ve virüs ile infekte tüm kişilere empati ile yaklaşılması gerekmektedir. Virüs ile infekte kişilere suç işlemiş, büyük bir hata yapmışlar gibi davranmak yerine, her insanın hakettiği desteği, dayanışmayı ve şevkati sunmak için elden gelen yapılmalıdır.
Salgınlar toplumların tüm bireylerini eşit düzeyde olmasa da ruhsal bakımdan olumsuz etkilemektedir. Tüm bireyler belirli ölçüde stres ve endişe yaşarlar. Salgına verilen ortak ruhsal tepkiler şu şekilde özetlenebilir:
-    Hastalanma ve ölüm korkusu
-    Bakım alırken infekte olma korkusu ile herhangi bir sağlık sorunu için sağlık merkezlerine başvurmaktan kaçınma
-    Geçim kaynaklarını kaybetme, izolasyon sırasında geçici olarak gelirini, kalıcı olarak işini kaybetme endişesi
-    Karantina altına alındığında hastalıkla ilgili olumsuzlukların kendisine atfedileceği endişesi ile toplumun geri kalanından dışlanma korkusu
-    Sevdiklerini koruyamama, onları hastalık nedeniyle kaybetme korkusu
-    Karantina nedeniyle sevdiklerinden, bakım aldıklarından ya da bakım verdikleri kişilerden uzaklaştırılma endişesi
-    İzolasyona bağlı sıkıntı, yalnızlık, çaresizlik hisleri

Tüm toplumu ilgilendiren acil durumlar her zaman büyük stres yaratır, ancak COVİD-19 salgınına özgü, tüm toplumu etkileyen diğer bazı stres etmenleri de mevcuttur. 
-    Geçiş yolu ile ilgili %100 netlik olmaması nedeniyle infekte olma ve yakınlarını infekte etme endişesi
-    Diğer sağlık sorunlarıyla ilgili yakınmaları COVID-19 yakınması sanarak paniğe kapılma
-    Çalışma zorunda bırakılan ebeveynlerin çocuklarını evde korumasız bırakmak zorunda kalacağı endişesi
-    Fiziksel ve ruhsal bakımdan incinebilir durumda olan kişilerin (yaşlı ve engelli kişiler) bakım verenleri için kendiler karantinaya alınacak olurlarsa bakım verdikleri kişilerin desteksiz ve korumasız kalacağından korkmaları

Karantina ve izolasyon:
Karantinanın kendisi ve ilişkili pek çok etmen ruh sağlığının bozulması bakımından çok önemli bir risk etmenidir. Karantinalarda toplumun genelinin yararı için toplumu oluşturan bireylerin kimi hak ve özgürlükleri geçici olarak kısıtlanmaktadır. Bu nedenle yeterli gerekçeyle ve mümkün olan en kısa süre için, büyük bir özenle uygulanmalıdır. Karantinanın adil bir biçimde uygulanmasının toplumsal barış ve bireylerin ruh sağlığı için yaşamsal önemi vardır.


Karantinada bulunmak ruhsal bakımdan herkesi etkiler ama  bazı kişileri daha olumsuz etkiler
 Sevilen kişilerden ayrı kalmak, bağımsızlığını yitirmek, yaşamı üzerindeki kontrolünü yitirme kaygısı duymak, kendi ve çevresindekilerin hastalık durumuyla ilgili belirsizlik, can sıkıntısı ruhsal bakımdan oldukça zorlayıcı olabilmektedir. Kişilerin yakın gelecekleri ile ilgili tüm planları ani bir biçimde değişebilir ve kendilerini tamamen yabancı bir ortamda, alışkın oldukları sosyal çevreden uzakta bulabilirler.  Karantinadakilerin yakın ilişkide oldukları kişilerle bağlantıları tamamen koparsa veya kendilerine bağımlı kişilerin ihtiyaçlarının düzenli olarak karşılanabileceğini bilemezlerse kaygıları hastalık düzeyine çıkabilir.
  Salgınlara bağlı karantinalar sırasında karantina altındaki kişilerde öfke patlamaları, özkıyım düşünceleri ve girişimleri, karantinadan kaçma girişimleri, adli olaylar meydana gelebilmektedir. Zorunlu karantina uygulamalarının olası yararlarının yanında olumsuz ruhsal sonuçlarının da olacağını hesaba katmak gerekir. Koruyucu bir halk sağlığı önlemi olan karantinanın başarılı bir şekilde uygulanabilmesi ancak olumsuz etkilerinin en aza indirilmesiyle mümkündür. 
Salgın hastalıklarda karantinanın ruhsal etkilerine ilişkin deneyimler geçmişteki Ebola ve SARS salgınları sırasında elde edilmiştir.  SARS virüsü bulaşmış kişiyle temas ettiği için karantina altına alınan kişilerde sık görülen ruhsal zorlanma işaretleri korku, sinirlilik, üzüntü ve suçluluk hissidir. Karantinaya alınmanın uzun dönem etkileri arasında kalabalıktan kaçınma ve aşırı dikkatli bir biçimde el yıkama gibi davranış değişikliklerinin yer aldığı ve kişilerin bir kısmının aylarca normal yaşama dönemediği görülmüştür. 
Karantina sırasında en sık görülen ruhsal yakınmalar arasında, kafa karışıklığı, konsantrasyon bozukluğu, korku, öfke, suçluluk hissi, matem hisleri, uyuşukluk, uykusuzluk ve tükenmiş hissetme yer almaktadır.
 Karantina sürecinde yaşanan stresli durumlara ikincil gelişen ruhsal hastalıklar ise; akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu ve majör depresyondur.
 Karantina sırasındaki ruhsal yakınmalarla ilgili risk faktörleri şu şekilde sıralanabilir:
1-Toplumdan yalıtılmaya bağlı sıkılmak ve engellenmiş hissetmek
2- Günlük rutinin belirgin bir biçimde bozulması
3-Kaynaklara ve düzenli tıbbi bakıma erişimde yetersizlik
4-Hastalığın yaygınlığı ve karantina süresiyle ile ilgili yetersiz bilgi sahibi olmak 
5-Bulaş ve korunma yollarıyla ilgili yetersiz bilgi
6-Karantina süresinin uzun olması (10 günden uzun ise) 

Tüm bu risk faktörleri, ruhsal hastalıklara yatkınlığı olsun olmasın tüm kişilerde belirgin bunaltı hissine ve karamsarlığa neden olabilir. Bu tür belirgin sıkıntı yaratan durumlara verilen bu olağan tepkilerin ruhsal bir hastalığa dönüşmemesi için her bireye uygun destek ve güvence sağlanmalıdır. 
Sağlık otoritelerinin salgınla ilgili yeterli miktarda ve zamanında bilgi vermesi, kendini ve diğerlerini koruyabilmek için neler yapılması gerektiği konusunda net yönergeler vermesi, karantinanın nedenini açık bir biçimde ortaya koyması, hastalığın yaygınlığı ile ilgili şeffaf olunması, karantinanın olası süresinin açıklanması, uzama ihtimali olduğunda önceden verilen bilgilerle kişilerin bu sürece tekrar hazırlanmalarına olanak vermek ruhsal yakınmalarla ilgili riski azaltmaya yarayabilir. 
Karantina döneminde ruhsal hastalıklar bakımından riskli gruplar önceki salgınlardan elde edilen deneyimle belirlenmiştir. Halen ve geçmişte ruhsal hastalığı bulunanlar,  sağlık çalışanları,  alkol ve madde bağımlılığı olan kişiler,  gebeler, lohusalık dönemindeki kadınlar, bilişsel bozukluğu olanlar, azınlık grupları ve yaşlı kişiler bu dönemde ruhsal zorlanmalar bakımından daha da kırılgan hale gelmektedirler. 
Hem COVID-19 ile infekte olma ve kötü seyir bakımından hem de ruhsal hastalıklar bakımından risk altındaki grupları tanımlamak kuşkusuz çok gerekli ve değerli. Ancak, bu grupların fiziksel ve ruhsal sağlıklarını korumaya yönelik ek tedbirler alınmadan ve de bu tedbirlerin işe yarayacağına dair güvence verilmeden risk altında olduklarının kendilerine ve tüm topluma sürekli vurgulanması, kişileri kaygı ve umutsuzluğa sevk edecek, toplum tarafından kırılganlıkları nedeniyle damgalanmalarına, sonuç olarak da ruhsal bakımdan daha da örselenmelerine neden olacaktır.
Karantina öncesinde ruhsal hastalığı olan kişilerin hastalıkları döneme özgü stres etmenleri ve bu dönemdeki kısıtlamalara bağlı olarak ilaçlarına, düzenli olarak kontrole gittikleri ve destek aldıkları hekimlerine erişememeleri durumunda alevlenebilmektedir.
Alkol ve madde bağımlılığı olan kişilerin  izolasyon ve karantina döneminde alkol ve maddeyi aniden bırakmalarına bağlı olarak ani yoksunluk belirtileri yaşayabilecekleri, deliryum ve epileptik nöbet riski açısından risk altına girdikleri bilinmektedir. Bulundukları ortamda alkol ve madde yoksunluğu belirtilerinin önlenmesi, ortaya çıktığı takdirde de acilen tedavisi bakımından sağlık hizmeti veren birimler tarafından yeterli önlemlerin alınması gerekmektedir. 
Bilişsel kapasitesi kısıtlı olan demans hastaları ve zeka geriliği olan bireylere  bu dönemde özel olarak dikkat edilmelidir. Kendilerine bakım kapasiteleri kısıtlı olduğu için yardım almaksızın kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacakları gibi, tedbirleri anlamakta ve karantina ve izolasyon kurallarına uyum sağlamakta da güçlük çekecekleri düşünülerek, sosyal ve fiziksel gereksinimlerini sağlamak için sağlık ve sosyal hizmet politikalarının hızla geliştirilmesi ve yaşama geçirilmesi gereklidir. 
Azınlık grupları sürekli olarak maruz kaldıkları azınlık olmakla ilgili stres etmenlerine ek olarak bu dönemde daha fazla ayrımcılığa uğramakta, sağlık hakkı başta olmak üzere pek çok haklarından yoksun kalabilmektedirler. Bu grupların başında gelen mülteciler psikososyal destek gereksinimleri ve sağlık hizmetine erişim güçlükleri nedeniyle bu salgınla ilişkili olarak dezavantajlı gruplar arasında kabul edilmektedir.  Bazı mülteciler hastalık yaymakla ilgili suçlanmaktan veya İçişleri Bakanlığı'na bildirilip sınır dışı edilmekten korkabilir. COVİD-19 salgını nedeniyle hali hazırda yaşamakta olduklarına ek güvenlik endişeleri yaşayabilirler. Bu kişilere hizmet veren sağlık çalışanları ve psiko-sosyal destek birimleri tarafından, karantina uygulamasının ceza amaçlı olmadığı, kendisi ve yakınlarını koruma amacı ile yapıldığı net bir şekilde ifade edilmelidir. COVİD-19 bulaşından korunma ve tedaviyle ilgili bilgilendirmeler pek çok ortamda yapılmasına karşın mülteciler dil bariyeri nedeniyle bu bilgilere erişemeyebilir. Bu gruplara kendilerinin de güvenilir bulduğu kaynaklar tarafından bilgi aktarılmalı, dil ve kültürlerine özgü bilgilendirme araçları geliştirilmelidir.

Sağlık çalışanları salgın dönemlerinde ruhsal sorunlar bakımdan riskli gruplar içinde yer alır. Toplumun maruz kaldığı stres etmenlerine ek olarak bazı diğer etmenler de ruhsal bakımdan incinebilirliklerini artırır:
-    COVID-19 hastalarıyla çalışanların ve yakınlarının potansiyel olarak bulaş kaynağı kabul edilerek damgalanması
-    Katı koruyucu ekipman donanımı zorunluluğu nedeniyle;
1.    Fiziksel olarak etraftan yalıtılma
2.    Hastalara bakım vermenin zorlaşması,
3.    Sürekli bir biçimde aşırı uyanık ve teyakkuzda olma hali
4.     Doğal bir biçimde hareket etmelerini ve otonomilerini zora sokan sıkı prosedürleri takip etme zorunluluğu
-    Çalışma yaşamında kendilerinden beklentilerin aşırı düzeyde artmış olması, uzun çalışma saatleri,   
-    COVID-19 tedavisiyle ilgili sürekli güncellenen bakım standartlarını takip etmeye çalışma
-    Yoğun çalışma temposuna bağlı sahip olduğu sosyal destekten mahrum kalma, kendi sosyal desteğine ihtiyaç duyanlardan uzak kalmanın kaygısı
-    Kendine fiziksel ve ruhsal olarak bakım vermek için zaman ve enerji bulamamak
-    COVID-19 ile infekte bireylerle uzun süre çalışmaya bağlı risklerin açıklığa kavuşmamış olması
-    Yakınlarına virüsü bulaştırma kaygısı ile zaman ve enerjisi olsa bile görüşmekten kaçınma

Sağlık çalışanlarının salgın döneminde en fazla maruz kaldıkları ruhsal sorunlardan biri tükenmiş hissetmektir. Bu yoğun ve aşırı beklenti ve talep yüküyle dolu süreçte sağlık çalışanları, mesailerini bedensel, duygusal ve zihinsel enerji harcayarak tamamlarlar. Dinlenme ve kendi ihtiyaçlarına zaman ayıramazlar. Hastalarının yoğun çabalarına rağmen kaybedilmesi nedeniyle zaman zaman yetersiz ve başarısız hissedebilirler.  Fiziksel ve ruhsal enerjinin tamamen tükenmesi, yeterince verimli olmadıklarını hissetmek ve yeterli takdir ve desteği alamamak tükenmiş hissetmeye neden olur. Son dönemde yaşanılan COVİD-19 salgını, sağlık sistemi üzerinde bir kriz oluşturduğundan tükenmişlik riski barındırmaktadır.

 Salgın döneminde sağlık çalışanlarında tükenmişlik ile ilgili risk arttırıcı bazı etmenlerden biri de ikincil travmatizasyondur. Yaşamını kaybetme riski COVİD-19 hastaları ve yakınları için ruhsal travma özelliği taşıyan bir süreçtir. Travmatize olmuş kişilere sağlık hizmeti veren kişiler başka insanların maruz kaldığı travmatize edici durumlara tanık olduklarında ve yardım etmekle ilgili çaresiz kaldıklarında kendileri de travmatize olur. Buna “ikincil travmatizasyon” denir. Hekimden hemşireye, güvenlik personelinden temizlik görevlilerine, teknisyenlerden idari personele kadar tüm sağlık çalışanları kriz ve afet durumlarında ikincil travma açısından risk altındadır. İkincil travmanın aynı zamanda tükenmişlik riskini de arttırdığı bilinmektedir. (https://www.psikiyatri.org.tr/uploadFiles/14202016552-TukenmislikCOVID.pdf)

Sağlık çalışanlarının tükenmişlikle ilgili riskini arttıran çalışma koşulları ile ilgili etmenler arasında;
-    COVID poliklinikleri ve yatan hasta servislerinde çalışanlar arasındaki rol karmaşası,
             görev tanımının net olmaması, beklentilerin net olarak tarif edilmemiş olması,
-    Diğer sağlık sorunlarıyla ilgili tedavilerin sürdürüldüğü kliniklerdeki insan kaynağının büyük ölçüde COVİD-19 servislerine aktarılması nedeniyle geride kalan personelin yükünün belirgin ölçüde artması,
-     Görev yer ve tanımlarının salgının değişen aşamalarında yeniden ve çalışanın beklentileri ve zorlukları göz önüne alınmadan değiştirilmesine bağlı kendi yaşamıyla ilgili kontrol duygusunun azalması,
-     Yöneticiler, hastalar ve hasta yakınları ve de toplumun geri kalanı tarafından salgının kendi doğasıyla ilgili zorluklardan sorumlu tutulma ve gereksinilen takdiri görememe yer almaktadır.
 Sağlık çalışanları tükenmişlik yaşadıklarında diğer kişilere göre yorgunluk ya da hastalık gibi bedensel belirtileri diğer çalışanlara göre daha az önem atfetmekte, çalışma koşullarının doğal bir sonucu olarak görmektedirler ve bu yaklaşımları nedeniyle içinde bulundukları tükenmişlik sendromu daha da geç tanınmaktadır. Sağlık çalışanlarında kendiyle ilgili farkındalığın ve öz gereksinimlerine zaman ve kaynak ayırma davranışının adanmış bir biçimde çalışılan kriz durumlarında azaldığı, bu nedenle çalışma arkadaşları ve amirleri tarafından gözetilip korunmaları gerektiği, aksi halde önemli fiziksel ve ruhsal hastalıklar bakımından risk altında kalabilecekleri bilinmektedir. 


Karantinayla ilgili ruhsal etkilenme salgın dönemi bittikten sonra da devam etmektedir ! 
Karantina sonrası döneme ilişkin olumsuz ruhsal etkilenmeyi artıran temel etmenlerin salgın döneminde ve sonrasında yaşanan ekonomik kayıplar ve damgalanma olduğu görülmektedir. 
Ekonomik Kayıplar:  Karantina ve izolasyon nedeniyle işe gidememeye özgü dönemsel mali kayıplar neredeyse tüm toplumu olumsuz bir biçimde etkilemekle birlikte, evden çalışma ve gelir elde etme olanağı bulunmayan, ücretli izne ayrılmaları ile ilgili düzenlemeler yapılmadığı için işe giderek kendisi ve evinde birlikte yaşadığı yakınlarını hastalık bakımından riske atmakla, temel gereksinimleri karşılayacak parayı kazanmak seçenekleri arasında kalan kişiler çok büyük bir ruhsal zorlanma yaşamaktadırlar.  Geçmiş deneyimler, karantina sonucunda meydana gelen mali kaybın ciddi sosyoekonomik sıkıntılar yarattığını ve karantinadan birkaç ay sonra ruhsal hastalık belirtilerinin gelişmesi için bir risk faktörü olduğunu göstermiştir. Karantina dönemindeki ekonomik kayıp ve ruhsal belirtiler arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalarda düşük gelirli bireylerin, yüksek gelirlilere göre geçici kayıplardan ruhsal bakımdan daha çok etkilendiği düşünülmektedir.
Karantina döneminde çalışamamaya bağlı mali kayıpların devletler tarafından mümkün olabildiğince tazmin edilmesi, karantina boyunca düzenli gelirlerini kaybetmiş olan kişilere de mali destek sağlanması temel bir vatandaşlık hakkı olduğu kadar bir koruyucu ruh sağlığı tedbiri olarak da görülmelidir 
(https://www.psikiyatri.org.tr/TPDData/Uploads/files/KarantinaCOVID.pdf). 
Damgalanma:  Bulaşıcı hastalığı olan bireylere yönelik damgalama karantina döneminde ortaya çıkmakta, karantina kaldırıldıktan sonra da etkisini göstermektedir.  Salgınlarda sıklıkla görülen hastalıkla ilişkili damgalama, belirli bir hastalığı yaşayan bir kişi veya gruba, onların yakınlarına, hastalığın görüldüğü yerlere ve hastalara sağlık ve bakım hizmeti veren kişilere yönelik kötüleyici, düşmanca, değersizleştirici ve ayrımcı yargı ve tutumları içerir. Özellikle karantina altında yaşayan bireyler damgalamadan daha olumsuz etkilenmekte, depresif belirtilere yatkın hale gelmektedir.
Pandemide hastalanıp iyileşmiş kişiler, pandemi sonrası dönemde de çevreleri tarafından belirgin damgalanma ve reddedilmeye maruz bırakılabilmektedir. Etkilenen bireyler kendilerini içselleştirilmiş damgalanma nedeniyle suçlu hissedebilirken aynı zamanda çevreleri tarafından evlerine veya işyerlerine dönmeleri engellenebilmektedir.
Hastalığı çevreleyen damgalama, hastalıktan etkilenmiş pek çok kişinin toplumdan ayrı tutulmasına yol açarak genel olarak tüm toplumun iyileşmesini engelleyebilir. Salgından geriye kalan diğerini tehdit olarak görme ve kişiler arası ilişkilerdeki temel güveni kaybetme salgın sonrasındaki damgalayıcı tutumların sürmesine, kişilerin içinde yaşadıkları topluma yabancılaşmalarına, aidiyet hislerini yitirmelerine ve daimi bir yalıtılmışlık atmosferinde yaşamalarına yol açabilir.
Her toplumsal kriz kendi günah keçilerini yaratır ve bireylerin öfkesi krizden esas sorumlu olan sistemsel sorunlara değil, bu kişilere yönelir. Yaşlı bireyler, Çinliler, yabancılar, yurt dışından dönenler, hastalar,  hastaların yakınları ve sağlık çalışanları salgınla ilgili toplumsal krizin günah keçileridir. Bu nedenle uğradıkları damgalanma, bireysel hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması yanı sıra tüm toplum tarafından damgalanmalarına ve ruhsal ve fiziksel hastalıklar bakımından risk altına girmelerine neden olmaktadır.
Damgalamayı önleyici tutumlar arasında en önemli olanı hastalık ve hastalarla ilgili damgalayıcı bir dil kullanmayı terk etmektir. Hastalığı olan kişilerle ilgili  ‘COVID-19 vakaları’, ‘kurbanlar’ ‘COVID-19 aileleri’ veya ‘hastalıklı’ vb olumsuz adlandırmalar damgalamayı desteklemekte ve hastalara yönelik ayrımcı yargı ve tutumları pekiştirmektedir. “COVID-19 hastalığı olan kişiler”, “COVİD-19 hastalığından iyileşmiş kişiler” gibi nötr adlandırmalar başta ülke yöneticileri ve sağlık otoriteleri tarafından benimsenmeli ve görsel, yazılı ve sosyal medyada yaygınlaştırılmalıdır. Unutmayalım ki her birimiz potansiyel bir COVID-19 hastası ve hasta yakınıyız ve bugün hasta olsak da birgün iyileşebildiğimizde, yaşamlarımıza evlerimizde, iş yerlerimizde toplumun saygın bir bireyi olarak devam etmeyi hak ediyoruz. 


Salgın ve Karantinanın Ruhsal Etkileriyle Nasıl Baş Edilmeli ?
Türkiye Psikiyatri Derneği web sayfasından yer alan, topluma ve sağlık çalışanlarına yönelik hazırlanmış COVID-19 salgınıyla ilgili bilgi notları ve rehberler ile bu kriz ortamında toplumun ruh sağlığının nasıl korunabileceğine dair çok değerli önerileri kullanıma sunmuştur (https://www.psikiyatri.org.tr/menu/161/covıd-19-ve-ruh-sagligi).
Salgınla ilgili kriz müdahale için uygulanması önerilen başlıca tedbirler şunlardır:
-    Psikiyatri uzmanları, psikiyatri hemşireleri, klinik psikologlar ve diğer ruh sağlığı çalışanlarının dahil olduğu çok disiplinli ruh sağlığı ekiplerinin çalışması,
-    COVİD-19 salgını ile ilgili düzenli ve gerçeğe uygun bilgilerin toplumla açık bir şekilde paylaşılması,
-    -Gerektiğinde uzaktan (telefon ve internet aracılığıyla) ruhsal destek sistemlerinin kurulması.
-    Türkiye Psikiyatri Derneği’nin web sitesinde, sosyal medyada da yaygınlaştırılmış olan çeşitli rehberlerde risk gruplarına ilişkin koruyucu ruh sağlığı önerileri yer almaktadır. 
Salgın döneminde ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyen etmenlerden belki de en önemlisinin karantina, izolasyon gibi kişileri sosyal destek sistemlerinden uzak tutan uygulamalar olduğundan söz edilmişti.
Karantinanın psikolojik etkileri karantinanın bitiminden aylar hatta yıllar sonra da sürebileceğinden karantina planlama sürecinin bir parçası olarak psikolojik etkileri azaltma önlemlerinin de uygulanması gerekmektedir 
(https://www.psikiyatri.org.tr/TPDData/Uploads/files/KarantinaCOVID.pdf.)
Bu nedenle karantinayla ilgili oluşan ruhsal etkilerin geri dönüşlü olabilmesi için erken müdahalede bulunulması, ruhsal etkilenmeyle ilgili risk faktörlerin bilinmesi ve ortadan kaldırmaya yönelik önlemlerin zamanında alınması gerekmektedir.  Karantinayla ilgili ruhsal etkilenmeyi azaltmak için uygulanması gereken temel öneriler:
1-Karantina Mümkün Olduğunca Kısa Tutulmalı
2-Hepimiz için Ulaşılabilir, Anlaşılabilir, Mümkün Olduğunca Fazla ve Doğru Bilgi Verilmeli
3- Temel Gereksinimlerle İlgili Yeterli Sarf Malzemesi Sağlanmalı
4- Karantina Altındaki Kişilerin Sosyal Destek Ağlarına Ulaşımları Desteklenmeli, İletişimlerinin Artırılarak Huzursuzluk Düzeyi Azaltılmaya Çalışılmalı
5-Risk Gruplarına Özel Önlemler Alınmalı

İzolasyon sırasında kişilerin kendileriyle ilgili bazı kararları vermesine, kısıtlı da olsa bir günlük rutin tesis etmelerine izin verilmesi, mizah gibi sağlıklı savunma düzeneklerini kullanmalarına olanak verilmesi kişileri güçlendirecek ve ruh sağlığı ile ilgili dengede kalmalarına yardım edecektir 
 Sağlık Çalışanlarının Durumu: 
 Sağlık çalışanları toplumun genelini ilgilendiren izolasyon ve karantina önlemleri alınmadan çok önce çalışma ortamları gereği kendilerini kolaylıkla karantina atmosferi içinde bulabilirler. Yapılan çalışmalarda sağlık çalışanlarında anksiyete, depresyon ve somatizasyonla ilgili yakınmalarda artış ve engellenme eşiğinde düşme gösterilmiştir. Ek olarak ailelerine ve diğer sevdiklerine bulaştırma kaygısı da mevcut durumu daha da ağırlaştırabilmektedir. Kriz yönetimi konusundaki belirsizlikler, rol karmaşası, sık strateji değişimi ve genel belirsizliğin sağlık çalışanlarındaki kaygı düzeyini arttırdığı unutulmamalı ve yöneticiler bu durumu göz ardı etmemelidir. Yakın temas içinde çalışmaya alıştıkları bir ekipten ayrılmak, karantinaya alınan sağlık çalışanlarının yalıtılmış hissetmelerine katkıda bulunabilir. Bu nedenle, meslektaşları tarafından desteklendiklerini hissetmeleri çok önemlidir. Bulaşıcı hastalık salgınları sırasında, olumlu bir grup dinamiğinin ve kendi meslektaşlarından gelen desteğin genel olarak sağlık personelinin ruh sağlığını koruduğu gösterilmiştir. 
Salgın sürecinde her daim psikolojik destek gerekli olmayabilir ama sağlık çalışanlarının gerektiği takdirde bu desteğe rahatlıkla ulaşabileceklerini bilmeleri önemlidir. Yöneticilerin, böyle durumlarda meslektaşlarını desteklemelerini sağlamak için uygun strateji geliştirmeleri oldukça önemlidir.
Bu boyutta bir krizin bir sağlık kurumlarını etkileyen yönlerini yönetme durumunda olmak yöneticilere büyük bir sorumluluk getirmektedir. Sağlık çalışanlarının beden ve ruh sağlıklarını koruyucu önlemler almak bu dönemde yöneticilerin temel önceliği olmalıdır. Bu önlemlerin alınması hem sağlık çalışanları hem de böyle bir kriz döneminde sağlık hizmeti sundukları toplum için verimli bir biçimde çalışmaları bakımından yaşamsal bir önem taşımaktadır.

Türkiye Psikiyatri Derneği’nin hazırladığı,  Sağlık Çalışanlarının Ruh Sağlığının Korunması İçin
Sağlık Kurumu Yöneticilerine Öneriler rehberinde;

Çalışma koşullarıyla ilgili olarak;  çalışma düzeninin gerekli bilgilendirme yapılmadan ve çalışanların geri bildirimini almadan değiştirilmemesi önerilmektedir. Aksi takdirde sağlık çalışanları gereksinimlerinin dikkate alınmadığını, kendilerine değer ve önem verilmediğini düşünecektir.  Adil bir çalışma düzeni oluşturulamaz ise çalışanlar takımın bir parçası olarak hissetmenin verdiği çalışma isteği ve enerjisinden mahrum kalacak, son derece ağır koşullarda büyük bir elseverlikle yaptıkları işin anlamını sorgulayacak, işlerine olan inançları ve bağlılıkları azalacak, tükenmeleri an meselesi olacaktır. Bu tükenmişlik hem kendi sağlıklarını tehlikeye atacak hem de hastalara verimli bir sağlık hizmeti verilmesine engel olacaktır. https://www.psikiyatri.org.tr/uploadFiles/3032020115022-SaglikKurumlariCOVID.pdf

Sağlık çalışanlarının yeterli koruyucu ekipmanı olup olmadığını sürekli gözden geçirmek, kendilerini güvende hissederek çalışmalarını sağlamak yöneticilerin bir başka önceliği olmalıdır. Vardiyalı çalışma düzeninde vardiyalar olabildiğince kısa olmalı, vardiyalar arası dinlenme sürelerinin verimli geçirebilmeleri, öz bakımlarını ve yakınlarıyla iletişim kurma  gereksinimlerini karşılayabilmeleri için verimli bir ortam yaratılmalıdır. 
Ruhsal yakınmaları olan çalışanların gereken psikolojik desteği alabilmeleri için kurum içinde kolaylıkla ulaşabilecekleri bir psikososyal destek biriminin kurulması sağlanmalıdır. 


Sağlık çalışanlarının ruh sağlığının korunmasına yönelik öneriler 
Son olarak sağlık çalışanlarına ruh sağlıklarıyla ilgili bazı hatırlatmalar yapmak istiyoruz: 
-    Her ne kadar başkalarına sağlık hizmeti ve danışmanlık veren bir konumda olsanız da kendiniz ve yakınlarınız için endişeli olmanız ve kendinizi gergin hissetmeniz gayet doğaldır
-    Size yönelmiş yüklü taleplere yetişemiyor olmanız kimi zaman işinizi iyi yapamıyor olduğunuz duygusuna kapılmanıza neden olabilir. Bu duyguyla kalmamak için meslektaşlarınızla düşünce ve duygularınızı paylaşmanızı, ortak olan maddi ve manevi yükünüzü ortaklaşarak aşmaya çalışmanız hem dayanışma duygunuzu güçlendirecek hem de yetersizlik duygusundan arınmanızı sağlayacaktır.

-    Temel gereksinimlerinizi karşılamak için kendinize zaman ayırmaya çalışın, aileniz, arkadaşlarınız ve diğer yakınlarınızla temasınızı sürdürmeyi ihmal etmeyin
-    Ruhsal bakımdan zorlandığınızı hissettiğinizde psikolojik desteği geckmeden talep edin


Son söz:
Salgınlar gibi toplumun tamamını ilgilendiren, kendimize ve diğerlerine karşı sorumluluklarımızın arttığı felaket dönemlerinde, bireysel iyilik halimizi korumak üzere yapacaklarımızın yanında toplumsal iyilik halimizi korumak üzere üzerimize düşen sorumlulukları da yerine getirmeliyiz. Doğru ve bilimsel bilginin yaygınlaştırılmasından, temel gereksinimlerle ilgili kaynaklarımızın ortaklaştırılmasına kadar dayanışmanın her türlüsüne dahil olmak, sağlık hakkı başta olmak üzere hak ve özgürlük taleplerimizden vazgeçmemek, kendi hakkımızın yanında ötekinin hakkının da teminatı olmaya çalışmak, hastalıkla ilgili paniğin körükleyebileceği damgalayıcı ve ayrımcı tutumlardan kaçınmak ait olduğumuz topluma karşı sorumluluklarımızdır.

Pandemiler gibi felaketler hem bireylerin kendileri hem de birer parçası oldukları toplumlar için varoluşsal krizler yaratır. Kim olduğumuzu, ötekiyle ve kendimizle ilişkimizin niteliğini her yönüyle ortaya koyar.
Pandemiden bir gün kurtulacağız, ancak kurtulduğumuzda geriye dönüp nasıl kurtulmuş olduğumuz ve nasıl insanlar haline geldiğimizi görerek bireysel ve toplumsal olarak bir tür yargılamadan geçeceğiz. Bu süreçte kendimiz ve içinde yaşadığımız toplum için dayanışmanın türlü çeşidiyle yapabildiğimiz olumlu şeyler varlığında bir tür travma sonrası büyüme yaşayacağız ya da bugüne kadar içselleştirmiş olduğumuz vicdan ve adalet duygularının yaratığı potansiyel iyilik kaynağımızı kullanamamış ve isek bireysel ve toplumsal olarak varlığımız büyük bir hasar görmüş olacak.
Tüm dünyayı etkileyen bu tür felaketler karşısında, dünyadaki tüm toplumlar birbirleriyle, her toplumun bireyleri ise kendi aralarında eşitlik, adalet, ötekine karşı sorumluluk hissiyle ilişki kurduklarında panik ve korku yerini güvenlik hissine bırakacak, ancak birbirimize güvenerek yaşamda kalacağımızı bir kez daha görme olanağı bulacağız.
Sağlıkla ve dayanışma ile…

 

Kaynaklar
1-    Psychiatry of Pandemics, A Mental Health Response to Infection Outbreak, Damir Huramovic, Springer, 2019 
2-    The psychological impact of quarantine and how to reduce it: rapid review of the evidence, Samantha K Brooks, Rebecca K Webster, Louise E Smith, Lisa Woodland, Simon Wessely, Neil Greenberg, Gideon James Rubin, www.thelancet.com Vol 395 March 14, 2020 
3-    https://www.cstsonline.org/assets/media/documents/CSTS_FS_Caring_for_Patients _Mental_WellBeing_during_Coronavirus.pdf.pdf
4-    https://www.psikiyatri.org.tr/uploadFiles/14202016552-TukenmislikCOVID.pdf
5-    https://www.psikiyatri.org.tr/uploadFiles/3032020115022-SaglikKurumlariCOVID.pdf
6-    (https://www.psikiyatri.org.tr/menu/161/covıd-19-ve-ruh-sagligi
7-    https://www.psikiyatri.org.tr/TPDData/Uploads/files/KarantinaCOVID.pdf
8-    https://www.psikiyatri.org.tr/uploadFiles/243202019327-DamgalanmaCOVID.pdf
9-    https://www.psikiyatri.org.tr/uploadFiles/293202013329-multeciCOVID.pdf