Cumhuriyet bayramında, madenciler su altında!
Dr. Çetin Atasoy
ATO Yönetim Kurulu Başkanı
Bu yazıyı 29 Ekim 2014 akşamı yazıyorum. Yani Cumhuriyet’in ilanının 91. yıldönümünde. Yani yerin 350 metre derininde 50 metre su altında kalan 18 işçimizin kurtulma umudunun iyice azaldığı dakikalarda. Cumhuriyet, halkımız için bir direnme çizgisidir. Daha bağımsız, daha özgür, daha eşitlikçi bir düzene ulaşabilmek hedefinde bir direnme çizgisi. Sömürüyü katmerleştirmek, kuşatmayı ve baskıyı artırmak, eşitsizlikleri derinleştirmek isteyenler, bilinçli ve programlı olarak bu direnme çizgisini kırmak için uğraşıyorlar.
Bu ülkedeki herkes bütün farklılıklarıyla, eşit ve kardeşçe, barış içinde yaşayabilmelerinin başlıca koşullarından biri olan Cumhuriyet’i savunmalı ve o zeminde daha laik, demokratik, ilerici, aydınlık bir ülkeye ulaşabilmenin mücadelesini vermeli. Çocukların ekmek yolunda öldürülmediği, kadınların töre cinayetlerine kurban edilmediği, işçilerin yeryüzünün yüzlerce metre altında gaz ile, su ile boğulmadığı, ırkçılığın lanetlendiği, bütün farklılıklarımızın kültürlerini rahatça yaşattığı ve geliştirdiği, insanların doğal çevre ile birlikte uyum içinde yaşadığı, üretilenlerin adilce paylaşıldığı, halkın tamamının nitelikli sağlık hizmetine ulaşabildiği,… bir ülkenin mücadelesini daha ileri götürebilmenin ön koşuludur Cumhuriyet’e sahip çıkmak. Cumhuriyet’le hesaplaşanlar çalışanlara, emeği ile geçinenlere hayatın bütün alanlarını her geçen gün daha da dar ediyorlar.
Tesadüf sayabilir misiniz daha beş ay önce Soma’da 301 işçimiz hunharca katledilmişken, İstanbul’da 10 işçimizin asansör içinde 32. kattan yere çakılmasının üzerinden henüz 50 gün geçmişken Ermenek’te bir maden ocağında 18 işçimizin 50 metre suyun altında kalmasını? Tesadüf sayabilir misiniz maden “kaza”larındaki ve işçi katliamlarındaki artışın sağlıkta şiddetteki artış ile aynı dönemde yükselmesini? İşçi haklarındaki gerilemenin özel sektörde çalışan hekim arkadaşlarımızın özlük haklarındaki gerileme ile paralel olmasını? Sermaye yanlısı, emek düşmanı zihniyet, işçi haklarında da, barışta da, Cumhuriyet’i algılama biçiminde de aynı samimiyetsizlikle karşımıza çıkıyor.
Vahşi kapitalizmin doymak bilmeyen kar hırsı, dur denilmedikçe kendisine güçlü bir sesle, her yıl daha fazla işçi kardeşimizin kanına girecek, bakamayacağı kadar çok sayıda hastayla kar uğruna karşı karşıya bırakılan nice hekim tükenecek, bunun karşılığını daha az ücretle ve daha çok yumrukla alacaktır! Bütün emek alanlarında ve sağlıkta kar-şiddet-ölüm sarmalından kurtulmanın yolu; emeğin yüceliğine, insan haklarına, demokrasiye, laikliğe, kısaca insanı insan yapan bütün değerlere inananların bölünmeden, aralarındaki küçük farkları büyütmeden, birlikte mücadele etmeyi öğrenmesinden, “Kurtuluş yok tek başına” sözünün aslında düşündüğümüzden daha geniş bir anlama, yani tek tek bireyleri değil, daha büyük grupları da ima ettiğine inanmamızdan geçiyor. 3 yaşındaki Mustafa, Ermenek’teki madende su altında kalan babasının kendisine mama getirmesini bekliyormuş. Dilerim babası kurtulur, dilerim babalar çocuklarına mama getirebilmek için jeolojik etüdleri yapılmamış madenlere inmek zorunda kalmazlar, dilerim hep birlikte Cumhuriyet’imizi işçileri madenlerde boğanlardan hesap soran bilince taşırız.