Dilekçe Vermek Bir Hak, Dilekçenin Alınmaması İse Bir Suçtur
Dilekçe Vermek Bir Hak, Dilekçenin Alınmaması İse Bir Suçtur
ATO HUKUK BÜROSU
Odamız hukuk bürosuna başvuruda bulunan hekimlerimiz, kimi talep ve/veya şikayetlerini iletmek için yazdıkları dilekçelerinin, ilgili idari makamlar tarafından keyfi biçimde kabul edilmediğini sıklıkla dile getirmektedirler.
Oysa idari makamlara dilekçe vermek, hukuk kuralları tarafından güvenceye alınmış temel bir hak olduğu gibi; bir dilekçenin muhatabı olan idari makam tarafından keyfi biçimde alınmaması da, ilgili sorumlu personel nezdinde cezai yaptırımları dahi doğurabilecek bir suçtur.
Nitekim “dilekçe hakkı”, öncelikle doğrudan Anayasa’da tanımlanmış ve güvenceye alınmış bulunmaktadır.
Anayasa’nın 74’üncü maddesine göre; “Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar, kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir. Kendileriyle ilgili başvurmaların sonucu, gecikmeksizin dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir” demektedir.
Yine bu hakkı destekleyen diğer bir Anayasal kural da, m. 40’da; “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” şeklinde yer bulmaktadır.
657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu (DMK) m. 21’de de; “Devlet memurları kurumlarıyla ilgili resmi ve şahsi işlerinden dolayı müracaat; amirleri veya kurumları tarafından kendilerine uygulanan idari eylem ve işlemlerden dolayı şikayet ve dava açma hakkına sahiptirler. Müracaat ve şikayetler söz veya yazı ile en yakın amirden başlayarak silsile yolu ile şikayet edilen amirler atlanarak yapılır. Müracaat ve şikayetler incelenerek en kısa zamanda ilgiliye bildirilir” denilmektedir. Anılan yasa maddesi de görüldüğü üzere dilekçe verme hakkını güvenceye almakta, yalnızca silsile yoluna uyulmasını gereklilik kılmaktadır.
Öte yandan 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) m. 10; ilgililerin, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabileceğini ayrıca öngörmektedir.
Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) lafzında ayrıca bir suç olarak düzenlenmekte ve cezai yaptırıma bağlanmaktadır. TCK m. 121’e göre; bir kişinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına verdiği dilekçenin hukuki bir neden olmaksızın kabul edilmemesi halinde, fail hakkında altı aya kadar hapis cezasına hükmolunacaktır. Bu durumda, idareye vermek istediği dilekçesi, haklı ve hukuki bir neden olmaksızın alınmayarak dilekçe hakkını kullanması engellenen kişi, o yer Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunarak, sorumlu personel hakkında adli soruşturma başlatılmasını sağlayabilecektir.
Bir dilekçenin muhatabı olan idari makam; Anayasa m. 74’de de vurgulandığı üzere, kendisine verilmiş olan bir dilekçeye gecikmeksizin yazılı olarak yanıt vermekle yükümlüdür. 2577 Sayılı İYUK m. 10 ve m. 11 ise, özellikle idareye verilmiş dilekçeler üzerine açılacak idari davalara yönelik ayrı bir süre kuralına yer vermekte olup; eğer idareye yapılmış bir yazılı başvuruya 30 gün içinde yanıt verilmez ise, dilekçeye konu istemin ret edilmiş sayılacağını (zımmi ret) ve olası dava açma süresinin işlemeye başlayacağını ayrıca öngörmektedir.
Son olarak bir dilekçenin muhatap idari makam tarafından alınmasının, o dilekçeye bir gelen evrak kayıt numarası ve dilekçe sahibine de bir alındı belgesi verilmesi ya da en azından söz konusu evrak kayıt numarasının dilekçe sahibi ile paylaşılması ile usulü olacağı da dikkate alınmalıdır.