E Pluribus Unum*

Paylaş:

Dr. Emel Bayrak

ATO Yönetim Kurulu Üyesi 

Şu son birkaç yıldır yerin yedi kat altındaki moral seviyemi nasıl yükseltebilirim diye bakıyorum. İyi ebeveynlik, iyi ilişkiler gibi iyi hekimliğin de olmazsa olmazı önce kendi iyilik halimizi sağlayabilmek değil mi?

Dünya Sağlık Örgütü sağlığı, “sadece hastalıklardan korunma değil, bir bütün olarak fiziki, ruhi ve sosyal açıdan iyi olma hali” olarak tanımladığına göre de durumumuz vahim görünüyor.

Ercan Kesal’ın bir sözü geliyor aklıma, ‘’Turgut Uyar okumuş bir cerraha ameliyat olun, Çehov okumuş bir doktora muayene olun, eğer şansınız varsa…’’. Bir hekimin hastasını sadece tetkik sonuçlarıyla değil, her haliyle, insan olarak görüp değerlendirebilmesinden bahsediyor devamında.

Turgut Uyar’a ve Çehov’a bakıyorum. Okuduklarımdan anımsadıklarım, insanları yaşadıklarıyla, yaşanmışlıklarıyla, ilişkileriyle, varsıllığı, yoksulluğu, duygusuyla bir bütün olarak görüp anlatabilmeleri. Sonra hastalarıma ve dolaylı olarak yaşadığımız topluma bakıyorum. Sanırım ruh sağlığını tümden yitirmemek için aklını, düşünme yetisini korumaya alıp kendini hiçe sayan, evde evin reisinin, sokakta iktidarın uygun gördüğünü yaşayıp, yaşamanın ne olduğunu unutan insanlar geliyor gözümün önüne.

Değil nefes alacak parkı, bahçesi, yürüyecek kaldırımı kalmayan, bir araya gelme olanakları alışveriş merkezlerinde para harcama koşuluna bağlanmış, spor yapabilme, sanatı yaşamına katabilme şansları olmayan, gelecekleri bile ipotek altına alınmış insanlardan sağlıklı, sosyal ve ruhsal açıdan iyi olmalarını bekliyor muyuz gerçekten?

İnsanları böylesine varoluşlarına aykırı yaşamaya razı edebilmenin nasıl mümkün olabildiğini anlamaya çalışıyorum sonra. Sanırım, toplumsal dayanışmayı, birlikteliği sağlamak yerine, bireyleri olabildiğince yalnızlaştıran, toplumun diğer fertlerini kendileri için potansiyel tehlike olarak görmelerine yol açan, böylece daha da hasta bir toplum yaratan yönetim anlayışıyla; insanların kendilerini sürekli maddi-manevi tehdit altında hissetmelerini sağlayacak korkuyla…

İş korkusu, aş korkusu, gelecek korkusu, geçerliliğini yitirmeye görsün hızla yenisi üretilen bir tahakküm aracı olarak korku…

Herhangi bir meslek grubunun, bulunduğu toplumun dışında kendini var edebilmesi mümkün mü sizce?

Kimi özel hastaneler geçtiğimiz aylarda bir anda piyasa işsiz hekimlerle dolunca çalışanlarının maaşlarını düşürmek, çalışma saatlerini artırmak gibi çeşitli mobbing yollarına başvurdu. Kabul etmeyip ayrılanların yerine hemen başkaları daha düşük ücretler karşılığında ve daha kötü koşullarda çalışmaya razı oldu. Bu vesileyle hekimlerin de işlerinden olma korkusuyla çalıştırıldığına, meslektaşlarımızın göz göre göre mağdur edilişine bir kez daha tanık olduk.

Mağduriyet demişken, KHK’larla işlerinden edilen meslektaşlarımıza, hocalarımıza dayatılanlar çok daha zor, uzun bir yazının konusu.

Bu yazı yazarı tarafından bir kez daha şu acı gerçek hatırlanarak yazıldı:

Geleceğimizi ve meslek onurumuzu kurtaracak olan şey, neye sarılacağımız;

Ecco Homo**, Homo Homini Lupus***

ya da aynı gemide batmaya mecbursak ki öyleyiz, e pluribus unum*…

*Latince: Birlikten kuvvet doğar.

**Latince: “İşte (bakın) insan”

** *Latince: İnsan insanın kurdudur. ( Thomes Hobbes -17.yy )