Fiili Kürtaj Yasakları

Paylaş:

Dr. Ayşe Uğurlu

ATO Yönetim Kurulu Üyesi

Ülkemizde siyasi iktidarların söz söylemeyi ve oy devşirmeyi sevdiği konulardan birisi “sağlık”tır. Sağlık; AKP iktidarı ile birlikte neoliberal politikaların da dayatması sonucu özelleştirme ve piyasalaştırmanın bir enstrümanı haline gelmiştir. Dinsel referansların sağlık politikaları üzerinde etkisi arttırılmış durumdadır. Siyasi iktidar tarafından kadınlar üzerinden yürütülmek istenen aile merkezli politikalar muhafazakar ve dini söylemlerle, halk desteğini de alarak güçlendirilmek istenmektedir. Bu kavramın kadınlar üzerinde en önemli ve geri dönüşümsüz fiziksel ve ruhsal travmalara yol açan boyutu ise fiili olarak uygulanan kürtaj yasaklarıdır.

Muhafazarlık ve piyasa ilişkileri nedeniyle kürtaj uygulamalarının sınırları daraltılmak istenmektedir. Ülkemizde isteğe bağlı kürtaj halen 10 haftaya kadar yasaldır. Uygulamada bu yasal hakkın kullanımının önüne ciddi engeller çıkarılmaktadır. 25.05.2012 tarihinde o dönemin başbakanı tarafından; ”Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsaade etme hakkı olmamalı. Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz, ha doğduktan sonra öldürürsünüz. Hiçbir farkı yok." diyerek kürtajın bir cinayet olduğu algısı zihinlere yerleştirilmek istenmiştir. AKP iktidarı “aile” kavramı üzerinden toplumu dönüştürmeye çalışmaktadır. Kadını yok sayan aileyi kutsayan politikalar geliştirilerek ayrıca adından “Kadın” kavramı da çıkarılarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulması bile kadını üreten, gelişen, geliştiren toplumsal bir varlık olma durumundan; eve kapatılarak biat eden, söz hakkı olmayan, emek sömürüsüne uğrayan bir varlık haline indirgenmek istendiğinin bir kanıtıdır.

Kürtaj ile ilgili fiili yasaklamalar birden bire başlamadı. Günah, cinayet vb. dini sembollerin dışında birçok yol ve yöntemle kadınların kürtaj yaptırması engellenmek istendi. Kürtaj yaptırmak isteyen evli olmayan kadınlara evlilik cüzdanı sorulması, kötü davranılması, yasal süre 10 hafta olmasına rağmen 8 haftanın üzerindeki gebeliklere kürtaj yapılmaması gibi uygulamaların yanı sıra kürtaj yaptırmak isteyen kadınlar için kadın doğum polikliniklerinde “bilgilendirme ve düşünme süresi” adı altında “ikna odaları” kuruldu. Gebe kadının bu konuyu tekrar düşünmesi için süre verildi, bebeğin kalp atışları dinletildi, kürtaja dini ya da başka gerekçeler üzerinden karşı olan hekimlere kürtaj yapıp yapmama ile ilgi tercih hakkı sunuldu. Muayenehanelerde kürtaj yapan hekimlere çeşitli zorluklar çıkarıldı. Artık kadın doğum servisi bulunan devlet hastanelerinin küçük bir yüzdesinde isteğe bağlı kürtaj yapılırken, büyük bir yüzdesinde ise sadece tıbbi zorunluluk durumlarında kürtaj yapılıyor. Bazı devlet hastanelerinde ise hiçbir koşulda bu hizmet verilmiyor. Bu durum güvenli ve ücretsiz kürtaja Türkiye’de erişimin oldukça zor olduğunu, hatta fiili bir kürtaj yasağı uygulandığını ortaya koymaktadır.

Fiili kürtaj yasakları ile kadınlar bakamayacakları çocukları doğurmaya zorlanmaktadırlar. Devlet hastanelerinden geri çevrilen ve özel hastanelerde ise yüksek miktardaki ücretlerle kürtaj yaptıracak durumu olmayan kadınlar; yakınlarından yardım alarak, ilkel yöntemlerle düşüğü başlatmaya çalışma veya sağlıksız, merdiven altı yerlerde kürtaj olma yolunu seçmek zorunda kalmaktadır. Bu durum ise kadınların hayatlarını tehlikeye atmalarına, hatta çeşitli sakatlık ve ölümlere neden olmaktadır. Ayrıca özel hastanelerde de kayıt altına alınmamak için yapılan işlemler de kadınlar açısından güvenceli değildir. İşlem sırasında oluşan herhangi bir komplikasyonda hiçbir yasal hak iddia etmek mümkün olamamaktadır. Kürtaj konusunda hekimler açısından baktığımızda bir diğer konu da 2003 yılında hayata geçirilmiş olan Sağlıkta Dönüşüm Programı ile birlikte hekimlere performansa dayalı bir ücret ödenmesi sistemidir. “Kürtaj uygulaması”nın bu sistem içerisinde performans puanının düşük olması, ayrıca tıbbi işlem sırasında oluşan komplikasyonlar sonucu yaşanabilecek sorunlar üzerinden açılan malpraktis davaları nedeniyle hekimlerin defansif bir tutum sergilemek zorunda kalmasıdır. Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla beraber Sağlık Ocakları ile Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Sağlığı Merkezleri kapatılarak Aile Hekimliği sistemine geçilmiştir. Performans sistemi ise burada da geçerlidir. Bu sistemle aile planlaması ve cinsel sağlık gibi koruyucu sağlık hizmetleri göz ardı edilmiş, gebe ve yenidoğan izlemi öncelenmiştir. Sağlık politikalarında ücretsiz ve güvenli aile planlaması uygulamalarından vazgeçilmiştir. Kürtaj yaptırmak isteyen her kadının farklı nedenleri olabilir. Kadın cinsel saldırı sonucu gebe kalabilir. Ülkemizde bu durumlarda gebelik sonlandırılması için yasal süre 20 haftadır. Failin belirlenmesindeki gecikmeler veya adli süreçlerin uzaması gibi durumlarda bu yasal süre olan 20 haftanın geçmesi durumlarında ne yazık ki gebelik sonlandırılamamaktadır. Bu nedenle 20 haftalık yasal sürenin arttırılması; kadının yüksek yararı dışında toplumsal da bir zorunluluktur. Ayrıca bu tür gebelik sonlandırılmalarda savcılık izni şartı kaldırılmalıdır.

1983 yılında kürtaj yasallaşırken, kanunda, evli kadınların kürtaj yaptırabilmesine eş izni koşulu konulmuştur. Yasalar boşandıktan sonra altı ay içerisinde hamile kalırsanız ya da boşandıktan sonra başka birinden hamile kalırsanız dahi yine bu izni almak zorunda olduğunuz şekilde düzenlenmiştir. Evli kadının kürtaj olabilmesi için eşinden izin alması koşulu kaldırılmalıdır. Evli olmayan kadınların en büyük korkusu ise gebelik esnasında kayıt altına alınmaktır. GEBLİZ (Gebeliği İzleme Sistemi) sistemi ile herhangi bir sağlık kuruluşunda test yaptırıp gebe olduğunuzu öğrenirseniz, tüm otomasyon kayıtlarında görünmeniz nedeniyle aile hekimi tarafından gebelik takibi açısından aranmanız, evinize ziyarete gelinmesi, ailenizin ve başkalarının istemediğiniz halde gebeliğinizden haberdar olması durumu söz konusudur. Bu durumun yaratacağı sonuçlar düşünülerek, kamuoyunun da baskısı ile Sağlık Bakanlığı tarafından “mahremiyet butonu” uygulaması getirilmiştir. Bu butonu seçtiğiniz zaman artık evinize gelinmiyor olsa da bu da kağıt üzerinde kalan bir uygulamadır. Çünkü sağlık çalışanlarının çoğunluğu bu uygulamadan haberdar durumda değildir. Mahremiyeti hiçe sayan GEBLİZ sisteminin yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak öncelikle doğum kontrol yöntemleri ve kürtaja erişimin önündeki tüm engeller kaldırılmalı, ücretsiz ve güvenli olmalıdır. Doğumun hangi yöntemle yapılacağına devletin değil hekim ve gebe kadının birlikte karar vereceği yasalar çıkarılmalıdır. Erkekler için doğum kontrol yöntemleri yaygınlaştırılmalıdır Kadın bedeni bir meta değildir. Kadın bedeni siyasi iktidarların politika yapma malzemesi değildir. Kadınlar tarih boyunca süren mücadelelerinin birikimiyle bedenleri üzerindeki cinsiyetçi denetime karşı, doğum kontrolü ve kürtaj hakkına karşı kazanımlarını sürdüreceklerdir. Kendi bedenimiz hakkında tek söz bizimdir. Ne toplum, ne devlet, ne de erkeklerin bedenimizle ilgili söz söylemeye hakkı yoktur.