Geride Kalan Boşluk

Paylaş:

Dr. Asuman Doğan

ATO Yönetim Kurulu Üyesi

Ankara Tabip Odası’nın oda faaliyetlerinde ve TTB koordinasyonunda kullanılmak üzere Malatya Tabip Odasına gönderdiği konteynerlerin kurulum sürecini takip etmek için Oda emekçilerimiz Umut Evşen ve Sibel Durak ile Malatya’ya gittiğimizde depremin üzerinden 2 aylık bir zaman dilimi geçmişti.

Malatya sınırına yakın tamamen yıkılmış köyler, şehre girdiğimiz anda bizleri karşılayan çadır kent, apartmanlar arasındaki boşluk 6 Şubat günü yaşananları anlamak için yeterliydi.

Konteynerlerin yerleştirileceği Malatya Turgut Özal Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünde Malatya Tabip Odası üyesi Dr. Safa Burak Kıyat ve oda emekçisi Mahmut Hocayı bizi bekler bulduk.  Eğitim Araştırma Hastanesi ile hemen yanındaki Doğum Hastanesi depremin yıkıcı etkisinden nerdeyse hiç hasar almadan çıkmıştı. Doğum Hastanesi 2013 yılından sonra yapılmıştı bu yüzden sismik izolatöre sahipti, Eğitim Araştırma Hastanesi ise 2011 yılında yapıldığı için izolatörü yoktu ancak belli ki deprem yönetmeliğine uygun yapıldığı için ayakta kalmayı başarmıştı.

Konteynerlerin kurulumu ile ilgili işlemler bittikten sonra Dr. Kıyat’la birlikte şehrin durumunu görmek için yola çıktık. Araba ile biri açık biri kapalı sokaklarda ilerlemeye çalışırken depremin geride bıraktığı tablo kendisini acı bir şekilde gösterdi. Girdiğimiz sokaklarda yıkılmayan ya da hasar almayan bina neredeyse yok gibiydi. İkinci deprem sonrası 7 saat enkazda kalan Mahmut Hoca sürekli binalara fazla yaklaşmayalım uyarısı yapmak zorunda hissediyordu kendisini. Bu temelsiz bir korku değildi elbette. Hasarlı binalar hafif bir rüzgar esse yıkılacak gibi duruyordu ki şehirden ayrılmamızın ertesinde yaşanan artçılarda bu binalardan kimisi çöktü. Gördüklerimiz bu süre içinde ekranda görmediklerimizdi. Depremin ardından can kaybının ağır olduğu Hatay, Maraş, Adıyaman üzerinden yapılan habercilik Malatya’da durumun çok da kötü olmadığı izlenimi yaratmıştı ama gerçek hiç de öyle değildi. Malatya’da 1400’e yakın can kaybının olduğu açıklanmıştı ancak yıkılan bina sayısı bu kaybın daha fazla olduğunu gösterir nitelikte olsa da Dr. Kıyat, bu binaların çoğunun ikinci depremde yıkıldığını anlattı.

6 Şubat günü öğlen saatlerinde yaşanan ikinci depremi Ankara’da hissetmiştik. Telaşla dışarı çıktığımızda havanın ayazı 10 dakikadan fazla dışarda kalmamıza izin vermemişti. O gün kendi aramızda yaptığımız “Biz dışarda kalmaya on dakika dayanamadık. Deprem bölgesinde insanlar ne yapıyor acaba?” şeklindeki konuşmamızı anlattığımızda 6 Şubat günü deprem, sis, kar ve soğuğun şehri mahşer yerine çevirdiğini söyledi Mahmut Hoca.

Yeşilyurt semtinden aslında tarım arazisi olan Bostanbaşı denilen semte vardığımızda gördüklerimiz insan hayatının bu ülkede ne kadar ucuz olduğunun kanıtıydı. Milyonlara satılan lüks, çok katlı konutların hiçbiri kullanılır halde değildi. ‘Yıkılmış olsalardı’ diye insan aklından geçirmeden edemiyor. Şehir içindeki incelememiz tamamlanınca Dr. Kıyat, ‘ne düşünüyorsunuz buralar bir yılda toparlanır mı?’ diye sorduğunda hiçbirimiz ‘evet’ diyemedik.

Sonrasında depremden bu yana kendileri de depremzede olmalarına rağmen yoğun bir özveri ile çalışan hekim ve sağlık emekçileri ile bir araya geldik.

6 Şubat günü tüm hastaların acil servise indirildiğini, depremde acil servisin tavanında dökülmeler gibi küçük hasarların olduğunu, civar illerden gelen gönüllü doktorların hızlı bir şekilde Malatya’ya ulaştığını anlattı hekimler. Gelen gönüllü doktorlar daha sonra ihtiyaç yok denilerek geri gönderilmiş ama. Kendileri de depremzede olan doktorlar ailelerinin güvenliğini sağladıktan sonra görevlerini sürdürmeye devam etmişler. Şehirdeki yoğun göç dalgasına rağmen acil başvurularının fazla olduğundan bahsettiler. Acil başvurularının çoğunu deprem nedeniyle dükkanının bozulan elektrik tesisatını yapmaya çalışırken akıma kapılan hasta örneğinde olduğu gibi depremin görülmeyen etkilerinden kaynaklanan başvurular oluşturuyormuş. Hekimlerin en büyük sıkıntısı ise barınma. Gelen gönüllü hekimlerin bir kısmının çadırda kaldığını, yine hekimler için hastanenin bahçesine yerleştirilen bir konteyneri 11 hekimin dönüşümlü kullandığını anlattılar.  

Diğer yandan bu kadar da olmaz dedirten bir başka unsur da afet bölgesi olan bir ilde hekim ve sağlık çalışanlarının özlük haklarına ilişkin sürecin afet öncesi düzenlemeye göre işliyor olması. Pek çok aile hekiminin nüfusun 3000’in altına düşmesi nedeniyle ödemelerini tam alamamaları, hastanede döner sermayenin kesilmesi, sadece nöbet ücretlerinin ödeniyor olması gibi… Yine de hekimler bu koşullara rağmen 48 saat aralıksız görevlerinin başındalar. Ancak ilerleyen zamanlarda bu uygulamanın sonuçlarının sağlık hizmeti sunumunu olumsuz etkileyeceğini söylemek mümkün.

İki ayın ardından Malatya’yı gündüz gözüyle görmüş olduk. Gece yanmayan her lamba, binalar arası boşluklar gibi çok şey anlatacak. Şehirden ayrılırken biliyoruz ki bir senede bu şehirler toparlansa bile geride kalan o boşluk hiçbir zaman dolmayacak.