GÖÇ DOSYASI: Dünya Sağlık Çalışanları Hareketliliği Oturumu

Dünya Sağlık Çalışanları Hareketliliği Oturumu

Dünyada sağlık çalışanları hareketliliğinin konuşulduğu oturumda sağlık çalışanlarının genelinde görülen göç ve özel olarak hekimler ve Türkiye’den verilen göç olguları tartışıldı.  Türkiye’de hekim göçü olgusu, beyin göçü içinde değerlendirilerek her yıl ‘göç sayılarındaki yeni bir rekor’ olarak gündeme gelmektedir. Ancak, hekim göçünün bir anlamda ülkenin yetişmiş genç hekimlerinin kendi toplumuna, ülkesine dair umutlarını yitirdiği ve yabancılaştığı bir sürecin semptomu olduğu düşünülürse konu istatistiklerden ya da bireysel başarı hikayelerinden çok daha fazlasıdır. Dolayısıyla meslek örgütlerinin ve diğer ilgili kişi/kurumların meseleyi tarihsel ve toplumsal bütünselliği içinde gerçekçi bir şekilde analiz etmesi çözümü tartışmanın da ilk adımı olacaktır.

Türkiye’den Hekim Göçü: Neden?

Dr. Bayazıt İlhan

Güz okulunun önceki oturumlarında tartışılan göç konusu içinde hekim göçüne ve özel olarak Türkiye’den hekim göçüne odaklanılmıştır. Farklı dönemlerde hekim göçü gündeme gelmiş ancak son dönemde Cumhurbaşkanı’nın ‘Giderlerse gitsinler’ sözüyle tartışmalar farklı bir biçim almıştır. Cumhurbaşkanı’nın ilgili konuşmasındaki ifadelerin bütününün dikkat çekici olduğu, doktorların az ücret aldıkları için gittiğinin öne sürüldüğü konuşmada doktorların hedef gösterildiği ve ‘gidenlerin yerine üniversiteleri yeni bitirenlerle devam ederiz’ ifadesi kullanılmıştı. Bu konuşmayla ‘doktorluk gibi aziz bir mesleği sadece para üzerine bina etmek insani değildir’ diyor yani yurt dışına giden hekimleri insani bir tutum almamakla itham etmek söz konusu.

Hekim göçünün tartışılması dünyada 1960’lı yıllarda başlıyor. 1968 yılında Dünya Sağlık Asamblesi tutum belgesinde gelişmekte olan ülkelerin sağlık sistemi için bir zorluk oluştuğu tespiti yapılıyor. 2024’te de yetişmiş insan göçünün global olarak gelişmekte olan ülkeler aleyhine sağlık eşitsizliğini derinleştirdiği uyarısı yapılıyor. COVID-19 pandemisi sonrasında da görüldüğü gibi dünyanın bir yerindeki sağlık sorunu günler içinde bütün dünyayı kaplıyor dolayısıyla diğer ülkeleri de etkiliyor. Dolayısıyla az gelişmiş ülkelerdeki sorunlar bizi ilgilendirmez diyemiyor kimse. Dünya Sağlık Asamblesi gelişmekte olan ülkelerde sağlık insan gücü planlamasının doğru yapılmasını öneriyor.

Sağlık çalışanlarının uluslararası hareketliliği ile ilgili Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), OECD ve ILO ile birlikte bir platform oluşturdular. Bu platformun 2021 yılında yayımlanan 2017-2021 arasını inceleyen raporunda gelişmekte olan ülkeler aleyhine göçün devam ettiğini tespit ediyor, yetersiz veri akışı olsa da 5 yıllık raporlarla sürecin takip edileceği söyleniyor. Bir diğer önemli uluslararası belge de Dünya Tabipler Birliği’nin (DTB) sağlık çalışanlarının uluslararası göçü üzerine etik kılavuzu. Bu kılavuzda DTB, her ülke sağlık insan gücü planlamasını yapmalı, hekimlerini ülkelerinde tutabilmek için destekler sağlamalı, bir diğer ifadeyle dışarıdan hekim getirerek sorunlar çözülmeye çalışılmamalı diyerek gelişmiş ülkelere de sesleniyor. Bir diğer taraftan da hekimlerin kendilerini geliştirmek için başka ülkelere gitmesinin önüne engeller konulmamalı ve göçmen hekimler ayrımcılığa maruz kalmamalı, değil mi?

DSÖ’nün Uluslararası Sağlık Personeli İşe Alımına İlişkin Küresel Uygulama Kodu’nda üye ülkelerden çalışan yabancı sağlık çalışanlarını ve göç eden sağlık çalışanlarının sayılarının paylaşılmasını talep ediyor. Türkiye’den verilerin yer almadığını gördüm. Ancak Almanya, Türkiye’den gidenlerin en önemli destinasyonu, en güncel veriye ulaşılabilen 2021 yılı verilerine göre 274.499 hekiminin 44.514’ünün Almanya dışından geldiğini bildiriyor. Türkiye’den giden hekim sayıları 2015’te 728, 2016’da 763, 2018’de yaklaşık bin hekim. Dolayısıyla Almanya’nın DSÖ’ye bildirdiği verilerin Sağlık Bakanı’nın bildirdiği yıllık 450 sayısıyla uyumlu olmadığını görebiliyoruz.

Türkiye'den hekim göçünde önemli bir değişim de akademik olarak kendini geliştirmek, eğitim için ve daha sonra dönmek için gidilirken, şimdi kalıcı olarak gitme eğiliminin arttığını görüyoruz. Bu kalıcı olarak gitmenin sebepleri incelendiğinde kötü çalışma koşulları, gelecek kaygısı, mesleki gelişim ve kariyer, ekonomik olanaklar ve Türkiye’de otoriterleşmeyle de ilişkili olarak çocuklarının geleceği gibi noktalar öne çıkıyor. 2022 yılında Türkiye’de eğitiminin son iki yılı içinde olan tıp fakültesi öğrencilerinin düşüncelerinin incelendiği, 39 tıp fakültesinden yaklaşık 10.000 öğrencinin katıldığı bir çalışmada %70’inin yurtdışına gitmeyi, %60’ının ise kalıcı olarak gitmeyi düşündüğü bildiriliyor. Öğrencilerin %61’i birtakım girişimlerde bulunmuş yani bir dil kursuna gitmek, olası aracı kurumlarla temasa geçmek gibi. %78’i ülkede kalırsa kariyer hedeflerine ulaşmada engellerle karşılaşacağını, %81’i ise bu engellerin kısa bir süre içinde kalkmayacağını ön gördüğünü öğreniyoruz. Bir diğer nokta da, öğrencilerin %39’unun seçme şansı olsa tıp fakültesine girmeyi tekrar seçmeyeceğini belirtmesi ve bu grubun daha yüksek oranda yurtdışına gitmeyi düşündüğü görülüyor. İyi tarafından bakarsak da %60’ının tekrar seçerdim demesi kayda değer. Neden gitmek istedikleri sorulduğunda ise dikkat çeken sebepler arasında seçenek azlığı, sık nöbetler, mecburi hizmet, tıp eğitiminin yetersizliği, TUS’un zor olması, sağlıkta şiddet, sosyoekonomik koşullar gibi sebepler ifade ediliyor. Gidecekleri ülkelerde daha yüksek gelir beklentisi, mesleki gelişim olanaklarının fazlalığı, araştırma olanakları, daha iyi sağlık sistemi, daha iyi yaşam koşulları ve sosyal ortam umudu dikkat çekiyor.

Dünyada bu durum nasıl diye baktığımızda, özellikle az gelişmiş ülkelerden merkez kapitalist ülkelere doğru bir eğilim var. Ortadoğu, Kuzey Afrika ve hatta Avrupa Birliği’nin çeper ülkelerinden merkez ülkelere doğru hareket var. Ayrıca diğer sağlık profesyonellerinin de yurtdışına gitmeye çalıştığını, aynı şekilde mühendisler gibi okumuş insanların, beyaz yakalı işçilerin gitme eğilimi olduğunu vurgulamak istiyorum. Türkiye’de hemşireler arasında yapılan bir çalışmada da %66 oranında yurtdışında çalışma isteği olduğu, nedenler arasında da baskın olarak ekonomik, psikolojik ve fiziksel şiddet, özlük hakları, hemşirelik mesleğinin saygınlığı gibi başlıklar bildirilmiş. Bunun yanında önemli sayıda hemşirenin şartlar düzelirse kalmayı düşüneceğini öğreniyoruz.

Türkiye’deki sağlık meslek profesyoneli profilimize baktığımızda ise toplam yaklaşık 1,5 milyon sağlık çalışanı olduğunu görüyoruz. Hekim ve diğer sağlık çalışanları sayısındaki artış da çok çarpıcı. Kamuda ve tüm sektörlerde sağlık çalışanları sayısının 2002’den beri %283 arttığı görülüyor. Özellikle emeklilik ve ölüm hariç ayrılan ve istihdam edilen hekim sayısında artış dikkat çekici. Ayrılanların önemli bölümünün yurtdışına gitmeye çalıştığını ön görebiliriz. 2023’te 1800 uzman, 2200 pratisyen hekimin yani toplam 4000 hekimin ayrıldığını görüyoruz. Sağlık Bakanlığı hekim sayısındaki artışla övünse de, OECD ortalamasına göre nüfusa oranla düşük olması bir yana nitelik sorunu da söz konusu.

Dolayısıyla Cumhurbaşkanı’nın ‘giderlerse gitsinler’ demesinin arkasında bu artışa dayalı, yani zaten çok hekim yetiştiriyoruz yaklaşımı olduğunu hissediyorum. Kaynaklar nasıl kullanılmış, bu gençler neler yaşamış, Türkiye'de kalanların başına ne geliyor gibi soruları değerlendirecek ince bir yaklaşımın olmadığını görüyoruz.

Hekimlerin sağlık çalışanlarının ülkemizde kalmasına ihtiyacımız var. Doğru insan gücü planlamasına, iyileştirilmiş çalışma koşullarına, tıp eğitimi ve araştırma olanaklarının geliştirilmesine, mesleki gelişim olanaklarının artırılmasına, bilimsel ve kamucu sağlık sistemine ve dolayısıyla demokratik, laik ve barış içinde bir ülkeye ihtiyacımız olduğu anlaşılıyor.

İyi Hal Belgesi Üzerine TTB Görüşleri

Dr. Alpay Azap

TTB Merkez Konseyi Başkanı

Dünya Ekonomi Forumu 2023 yılı Global Sağlık Raporu’nda dünya genelinde sağlık çalışanlarının eksikliği ve tükenmişliğine işaret edilmiştir. 2022’de yayınlanan bir çalışmada 2020 yılında dünyada 65 milyon olan sağlık çalışanı sayısının 2030 yılında 89 milyona çıkması bekleniyor. Bu halde bile 10 milyon kadar açık olacağı tahmin ediliyor. Bu eksikliğin önemli bölümü ise çoğunluğu Afrika’da olan 47 ülkede olacak gibi görünüyor. Raporlar önemli bölgesel ve gelir düzeylerine göre eşitsizliklerin varlığını gösteriyor. Düşük gelirli ve yüksek gelirli ülkeler arasında sağlık çalışanı sayılarında 6.5 katlık ciddi bir fark söz konusu. Göç olgusu da bu eşitsizliği daha da artırıyor çünkü az gelişmiş ülkeler zorlukla yetiştirdiği sağlık çalışanlarını yüksek gelirli ülkelere kaptırıyor. Dünya nüfusunun %2’sinin sağlık çalışanlarının %47’sine sahip olduğu bir dönemden geçiyoruz. Nüfusa oranla yüksek sağlık çalışanına sahip olan ülkelerde ise yurtdışından göçün önemli belirleyici olduğu görünüyor. Nüfusu gittikçe yaşlanan ülkelerden Almanya bu gerekçeyle de sağlıkçı göçünü destekliyor ve ülkemizden de hekim ve hemşireler de dahil olmak üzere aracılarla süreci kolaylaştırıyor.

Ülkemizde sağlık iş gücü istatistiklerinde uzman ve asistan hekim sayılarındaki artışın sağlık sistemimizin daha çok uzman yetiştirmek üzerine kurulu olduğunu görebiliyoruz. Bu durum hekim emeğini ucuzlaştırdığı gibi sistemin de daha çok tedavi edici etkinlik üzerinden işlediğini gösteren önemli bir veri.

Sağlık iş gücünde önemli bir gösterge de hemşirelerin hekimlere oranı. Türkiye’de ebelerin de dahil edildiği durumda bu oran 1.5 dolayında iken ideal olarak 3, mümkünse 2.5 altında olmaması öneriliyor. AB ve OECD ortalaması ise 2.5 ila 3 arasında değişiyor. Bu da yalnız hekim değil hemşire ve diğer yardımcı sağlık personeli göçünün sağlık sistemimiz için önemini gösteriyor.

İyi Hal Belgesi, bilindiği gibi il tabip odaları tarafından alınan başvurulan TTB kayıtlarına dayalı olarak veriliyor. Bu da aslında giden hekimlere dair önemli bir veri sunuyor. Gerekli iletişim bilgileri üzerinden giden hekimlerle teması sürdürmek ve bazı anketlerle süreci takip etmeyi planlamaktayız.