GÖÇ DOSYASI: Sosyal Politik Açıdan Göç ve Değişim

Dr. Besim Can Zırh

ODTÜ Sosyoloji Bölümü Göç Araştırmaları Derneği

Son 3 yıldır Almanya’ya en fazla iltica başvurusu yapan ilk 3 ülkeden biriyiz. Diğerleri Suriye ve Afganistan. İnsanlar bir şekilde memleketlerinden çıkmaya çalışıyorlar. Diğer yandan, 2011’den bu yana Suriye ile başlayan süreçle Türkiye’ye yönelen bir göç hareketi var. Türkiye’de durum böyleyken dünyada neler oluyor?

Dünyada neler oluyor?
2019'da Venezuela siyasi yönetimden dolayı çok büyük bir ekonomik krize sürüklendi ve bir anda insanlar ülkeyi terk etmeye başladılar. Sırt çantaları ile evlerinden çıkıp kitleler halinde yürümeye başlayan bu insanlar Ekvador'a geçtikten sonra mümkün olan imkanlarla kuzeye; Avrupa'da İspanya, Portekiz gibi ülkelere ya da Kuzey Amerika'ya doğru yöneldiler. Tahminlere göre bu kriz neticesinde her altı Venezuela vatandaşından biri ülkeyi bir sene içerisinde terk etti.

Yakın tarihimizde tanık olduğumuz en büyük coğrafi hareketlerden biriydi bu. Ve diğer taraftan bu insan hareketinde yön kuzeydi.  Kuzeyde Amerika ve Meksika arasındaki sınır Çok Yüksek Güvenlikli Askerileştirilmiş ilk sınır. Latin Amerika'da insanlar köylerinden çıkıyorlar, ilçelerin, kentlerin meydanında buluşuyorlar ve kuzeye doğru harekete geçiyorlar. Yürüyenler kadar trenle gelenler de oluyor. Ve sonra Meksika'da 10 bin kişilik bir beden oluşturuyorlar ve bir sabah kalkıp Amerikan sınırına doğru yürümeye başlıyorlar. Sınır ne kadar yüksek güvenlikli olursa olsun bu kadar devasa bir göçü durduramıyor.

Yine son 5 yılda Mozambik'te yaşanan bir doğa olayı fırtına sonunda 500 bin kişi bir hafta içerisinde sınır değiştirmek zorunda kaldı.  Bu rakamlar kağıt üzerinde okurken belki kolay gelse de böyle bir nüfusun bir alt yapı desteği olmadan kendi başlarına bir ülkeden diğer ülkeye hareket etmesinin her anlamda çok önemli sonuçları var.

Avrupa’nın Bekleme Odası:Türkiye

Türkiye son 10 yıldır Avrupa'nın bir tür bekleme odası olarak görülüyor. Göç idaresinin açıkladığı resmi rakamlardan kasıt koruma geçici koruma altındaki Suriyeliler. Ama tabii hiçbir zaman bilmediğimiz gayri resmi rakamlar var. Dolayısıyla doğudan batıya köprü olma metaforu tarihte hiç bu kadar gerçekçi olmamıştı ama hani köprü de hemen kendiliğinden geçilen bir köprü değil. En fazla geçici koruma altında bekleyen Suriyeli sığınmacı nüfusu şu an Türkiye’de. Hem Ortadoğu’dan hem Avrupa’dan çok sayıda insanı misafir ediyoruz.

Vatansız İnsanlar

Bangladeş CoxBazaar’da son yıllarda 1 milyon insan hiçbir ülkenin vatandaşı değil ki bu çok yeni bir durum. 1 milyon insan şu anda Bangladeş'teki bir kampta - bu inşa edilmiş bir kamp değil, sınıra en yakın yerden geçtiler uygun bir doğal çevre buldular ve oraya barakalar yapmaya başladılar-  yaşıyorlar.

Vatansızlığın Azaltılmasına Dair Sözleşme üzerine I. Dünya Savaşı'ndan sonra çalışmaya başlandı ve ancak 1961 yılında kısmen imzalandı ve uluslararası düzeyde Birleşmiş Milletler gibi kurumlar bir denklem kurmaya çalıştılar.

1.Dünya Savaşı sonrasında yeni ülkeler kuruldu,  kolonyal rejimler çöktü, bağımsızlık savaşları oldu, imparatorluklar yıkıldı. Bu savaş sonunda insanlar kendileri hareket etmese bile yüzyıllardır yaşadıkları toprakların bir yerden bir yere geçmesi ile politik sınırlar değiştiği için ulus devlet sistemi nedeniyle vatansız duruma düştüler. Dolayısıyla ulus devletler, sınırları içerisinde kalan etnik ve herhangi sebepten azınlık durumdaki bir küme insanı vatandaşlık haklarından dışarıda bırakmamaları için bir konsensus kurmaya çalıştılar.

Kendini Sorumluluk Alanının Dışına Atma

Su üstünde durabilen, motoru olmayan ve öğrenci yurdu olarak kullanılması düşünülse de sonradan vazgeçilen Bibby Stockholm, İngiltere’de yakalanan düzensiz göçmenleri tutmak için bir alan olarak önerildi. Ancak protestolar sonrasında bundan vazgeçildi.

Buradaki durum şuydu: Manş denizinde yüzen bir platform bu ve içine girdiğinizde sizden kimin sorumlu olacağı belirsiz. Bir bloğun içinde düzensiz göçmensiniz ama bu bloktan hukuki ve politik olarak hangi devletin sorumlu olduğu belli değil. Ülkeler bu model üstünde maalesef ki çok uzun süredir çalışıyorlar. Buna bir tür kendini sorumluluk alanının dışına atma diyoruz

21 Mayıs 2024 yeni bir göç yasası çıktı. Midilli ve Midilli gibi benzer adalarda çok yeni bir mülteci kampı konsepti söz konusu. Bu konseptle birlikte adaya ayak basacak mültecilerin, adada yaşayan toplumdan tümüyle izole bir yere yerleştirilmesi söz konusu. Midilli’deki kampı şu anda erişimin olmadığı sadece mülteci kampı için yol açılan bir alana çekecekler ki aslında bu bir tür hapishane olacak ve tıpkı yüzen platformda olduğu gibi Yunanistan’ın herhangi bir kanununun geçerli olmadığı bir ada haline gelecek.

Avrupa’nın Mülteci Krizi-2015

2015'te muazzam bir şey oldu Mayıs ayında hiç beklenmedik bir hareketlilik başladı ve  6 ay içerisinde Yunan Adaları üzerinden 850.000 kişi karşıya geçti İşte buna mülteci krizi diyor Avrupa ve panik oldular. Göç çalışanları olarak biz de beklemiyorduk bunu. Çünkü biz Türkiye içinden bakıyorduk mevzuya. O yüzden de ne oldu ki bir anda bu insanlar hareketliliğe geçti diye düşündük. Ama aslında bir şey olmuştu tam bu hareketlilik başlamadan önce Rusya Suriye'ye müdahale etti. İdlib’i çok ağır şekilde bombaladı. Bu noktada Türkiye'de bekleyen Suriyeliler dediler ki “kaybedilecek, daha çok insan oradan gelecek ve biz burada durmayalım daha ileriye gidelim çünkü Türkiye’de savaşa girecek.”

Aslında bu hareketlilik o günden itibaren bizim açımızdan her şeyi belirliyor. Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde Türkiye ile AB 2016 Mutabakatı denilen bir anlaşma yapıldı. Aslında anlaşmayı kimle yaptığımız belli değildi. Çünkü anlaşma Almanya ile yapılıyor ama Almanya kendisi çıkmıyor AB üzerinden veriyor. Hukuki zemini çok tartışmalı maddeler içeren ne AB açısından ne Türkiye’nin dahil olduğu uluslararası hukuk açısından nasıl uygulanacağı çok belirsiz bir anlaşmaydı bu.

Dünyanın En Ölümcül Rotası

Göçmenler Türkiye’den nereye gidiyorlar. Nihai hedef Almanya. Çünkü Almanya toplumsal olarak göçmenleri kabul eden bir yerden yaklaştı ve Merkel çok kısa sürede 1.2 milyon Suriyeliyi Almanya'ya aldı ancak bu durum bir sürü sorunu da beraberinde getirdi.

 

Bu rotanın kendisi yüzyıl önce de hareketli bir rotaydı. Çünkü 1 Dünya Savaşı'nda aslında rotadaki bütün ülkeler birbiriyle bir şekilde ilişkiliydi. Bu ülkeler arasında nüfus hareketliliği oldu, imparatorluklar yıkıldı, ulus devletler ortaya çıktı, Türkiye-Yunanistan gibi, sonrasında Bulgaristan- Türkiye gibi kendi ulus sınırları içerisinde kalan imparatorluk bakiyesi belirli nüfusları birbirleriyle değiş tokuş ettiler.

2. Dünya Savaşı sonrasında aslında bir havza olan Akdeniz tam ortasından kuzey ve güney olarak bölündü. Dünya Savaşı'nda Avrupa'nın tam karşı kıyısı Avrupalılar için bir sığınma rotasıydı. Ulus devlet sistemi kendini var ettiğinde Akdeniz tam ortadan kuzey ve güney olarak bölündü. Bir göç rotası haline geldi ve bu rota dünyanın en ölümcül rotası olarak biliniyor.

Akdeniz havzasında oluşan her durumda insanlar göç ediyor. Bu göç ne sınırlar kapatılarak, ne yeni bir yasa çıkarılarak çözülebilir. Çünkü çok katmanlı bir durumla karşı karşıyayız. Göç olgusunun arka planında ekonomik kriz, iklim,  politik sebepler gibi sebepler yatıyor. İnsanlar neden göç ediyor sorusunu düşünürken bunların semptomatik okunması gerektiğini düşünüyorum çünkü aynı anda dünyada çok başka şeyler oluyor. Şu an dünya üzerinde yaşadığımız krizlerde aslında yüzyıllar öncesinin izlerini takip edebiliyoruz. Bu sorunlar yakın zamanda da çözülecek gibi durmuyor çünkü biz Suriye yatışsın diye beklerken diğer yandan dünyanın dört bir yanında başka türlü hareketlilikler başlıyor.