Halkoylaması ve Sağlık İlişkisi

Paylaş:

Dr. Vedat Bulut

ATO Yönetim Kurulu Başkanı

16 Nisan 2017 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 18 adet Maddesi oylanacak. Toplam 58 milyon 222 bin 937 seçmen, eğer sandıklara giderlerse, oylarını kullanacaklar. Halkoylaması için yapılan propaganda çalışmalarının biyopsikososyal sağlığımızı kökten etkileyeceği kesindir. Basının görsel işitsel gücünün teknolojiyle taçlandığı bu dönemde, gri propagandanın ve algı yönetiminin bizleri etkilememesi olası değildir.

Eğitim düzeyimiz ne kadar yüksekse ve de belleğimiz ne kadar kuvvetliyse etkilenme oranımız da o denli artacaktır.  Daha 5-10 yıl önce karşı çıktıkları düşünceleri, siyasi liderlerin niçin birden bire, sıkı sıkıya sarılarak savunduklarını anlayamayız. Bir zamanların en ünlü demagog siyasetçisi Süleyman Demirel ‘Dün dündür, bugün bugündür’’ dememiş miydi? Örneğin 3 yıl önce terör örgütleriyle aynı yastığa baş koyanların şimdi ‘HAYIR’ savunucularını terörist olarak nitelemesi bizlere garip gelecektir. Yine belleğimiz kuvvetliyse 1982 Anayasasının 20 defa değiştirildiği ve her defasında ‘’Darbe anayasasını değiştirmek’’ veya ‘’İleri demokrasiye geçmek’’ söylemlerinin verildiğini hatırlayacağız. 1987’den bu yana Anayasanın 87 maddesi değişmiştir, ancak bazıları 2 hatta 3 kez değiştirildiğinden Anayasanın yarıya yakını zaten 1982 Darbe Anayasası olmaktan çıkmıştır. 2010 yılının Eylül ayında Anayasanın 27 maddesinin değişikliği halkoylamasına sunulduğunda ‘’İleri demokrasi’’ ve ‘’Yargı bağımsızlığı’’ ana söylemler olmuştu. 2010 yılında kimilerine göre darbe anayasasını tarihe gömüyorduk. Batıya ve ileri demokrasilere doğru gideceği düşünülen bu trende ‘’Yetmez ama Evetçiler’’ denen bir yolcu kafilemiz de vardı. Ancak o trenin bazı vagonları Pensilvanya’ya varırken ve CIA emrine girerken, diğer vagonların yolcuları da Ortadoğu ve Afrika’da buldular cancağızlarını. Bizlerse trenin mecburi yolcuları olduk. O dönemde %58 EVET çıkınca %42 HAYIR diyen bizler de mecburen yola çıktık diğerleriyle. Anayasaydı bu. Mecburi hizmetlere mahkum bir kitle olarak biz hekimler zaten alışmışızdır böyle zaruretlere. Sonuçta o ‘’Yargı paketi’’ içeren Anayasa’nın yolu FETÖ’ye ve 15 Temmuz Darbesine çıkmıştı.

1982 Anayasası’na da toplum kahhar bir ekseriyetle, alkışlarla ve bandolarla %92 oranında EVET deyince, o trene de binmiştik, yine mecburiyetten. HAYIR kampanyası yapmak suçtu o zamanlar, 4891 kişi işten atılmıştı, tahminen 20.000 kişi istifa etmişti. İşkenceler, idamlar ve askeri vesayetin en ağırıyla tanışmıştık.

Şimdi de, 2017 yılında, HAYIR kampanyası yürütenler, broşür, bildiri dağıtanlar gözaltına alınmakta, terörist olmakla suçlanmakta. EVET kampanyası yürütenler kamu ve servet güçleriyle, 28 adet ulusal televizyon kanalı ve yüzlerce ulusal/yerel gazetelerle, örtülü ödeneklerle desteklenmekte. Değişen tek şey işinden, aşından edilen kitlenin daha büyük oluşu, 130.000’i geçti şimdilerde. Sadece darbeden sorumlu tutulan FETÖ/PDY destekçisi olanlar değil, sosyalistler, sosyal demokratlar, komünistler -yani halkın kısaca Solcu dedikleri- kitle, sendikacılar da nasibini aldı bu fırtınadan. Doğal kaynaklarımıza ne kadar hoyratsak, insan kaynaklarımıza da o kadar hoyrattık.

İşte böyle bir ortamda psikososyal sağlığımızın etkilenmemesi olası değildir. 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası, aradan geçen 5 ayda seçmen sayısı 2 milyon artmışken, 1 Kasım 2015’ten sonra geçen 15 aylık süreçte de seçmen sayısının niçin aynı sayıda, 2 milyon arttığı gibi aritmetik sorularına fazla takılmamak psikolojik sağlığımız için tavsiye edilir. Kaygı, duygu durum bozuklukları yaşayabiliriz. Kendimizi rahatça ifade edememenin yarattığı baskı süreci uzun sürdüğünde stresi dengeleyemeyebiliriz.

Biyolojik sağlığımız da etkilenebilir elbette. Biber gazı -içinde ne olduğu bilinmeyen yeni kimyasal bileşenler-  akciğerlerimizi, derimizi, gözlerimizi hasarlayabilir, yanlış açılanmış bir gaz fişeği gözümüzü tamamen çıkarabilir, bir panzerden sıkılan tazyikli su kaburgalarımızı kırabilir ve hatta başımızı yere çarparsak ölüm de gerçekleşebilir. Bu işin fıtratında var. Plastik mermiler ve copları da sağlığı bozan etkenler olarak sayabiliriz. Çantamızdan bir şiir kitabı çıktığında, yerle yeksan son nefesimizi vermiş olabiliriz. Bir DAEŞ, bir TAK teröristi öyle aniden yanı başınızda pimini çekebilir. Basın yasakları nedeniyle en yakın arkadaşlarımız, ailemiz bile sağlığımızdan haber alamayabilir. Bu nedenle halkoylamasına kadar biyolojik sağlığımıza da dikkat etmemiz gereken bir süre var.

Eh! Halkoylaması çalışmaları sağlığımızı etkilerken, sağlığımız halkoylamasını etkilemez olur mu? Elbette etkiler. İyi bir biyopsikososyal sağlık durumu kararımızı doğru vermemizi sağlar.

Toplam seçmen sayısı 58 milyon 222 bin 937 olarak açıklandı YSK tarafından. Ben sizler için hesapladım, tam tamına 29 milyon 111 bin 469 kişi yeni maddelerin kabulüne veya reddine yeterli rakamdır.

Bu sayıdaki seçmen EVET derse, siyasilere tavsiyem balkon açıklamaları ve çılgın şölenlerle kutlamasınlar, çünkü halkın sağlığını bozabilirler. 1982 Anayasası bile %92 oranla kabul edilmişken meşruiyeti halen tartışılıyorsa, 2017 Anayasasının meşruiyeti çok daha fazla tartışılacaktır. Nihayet %58’lik EVET oranıyla kabul edilen 2010 Anayasa değişiklikleri Türkiye’ye daha iyi bir istikrar ve daha iyi bir ileri demokrasi getirmedi.

Yine bu sayıdaki seçmen HAYIR derse, muhalifler de Türkiye’yi kurtardık, Cumhuriyetimizi muhafaza eyledik diye boşuna sevinmesinler. Algıları sadece halüsinasyonları ya da illüzyonları olabilir. Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerinin timsali 5 oku kırılıp kırılıp çöpe atılırken seyirci kalanlar, bir tek hacı yatmaz misali Laiklik okuna sarılmaktalar. Korunan ve kurtarılan sadece kısmen yaşam tarzlarıdır. O da zaten yaş ağaç kırığı misali öylesine ayaktadır.

Anayasa devlete giydirilen sınırları belirleyen ve kısıtlılıkları ortaya koyan temel yasalar bütünü olan bir elbise gibidir. Yöneten egemen sınıfa elinizdeki kumaştan ister frak, smokin giydirin, ister askeri üniforma, ister imam cübbesi. Değişen sadece elbisenin kesimidir. Vesayet rejimi yine vesayet rejimidir. Çünkü kumaş aynı kumaştır. Demokrasi kültürü Türkiye’de oturmuş ve de yerleşmiş değildir.

İnsanların eşitliğine, emekçilerin emeğinin yüceltilmesine, tüm halkların kardeşliğine, barış ve sevgi dolu günlere, bireysel ve toplumsal sağlığımızın kurulmasına, demokratik ve adil oluşumuza EVET diyebileceğimiz bir gelecek özlemiyle… Bu şikeli maça HAYIR demek de mecburiyetimizdendir.