İ. Melih Gökçek’in 23 yıllık dönemi ve Ankara halkının sağlığı

Paylaş:

Dr. Vedat Bulut

ATO Yönetim Kurulu Başkanı

28 Ekim 2017 tarihine kadar 23 yıllık ve 5 dönemlik Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan İ. Melih Gökçek’in istifası ardından herkesin söyleyeceği söz vardır. 33 yıllık Türkiye siyaset dünyasına damga vuran döneminde, Keçiören Belediye Başkanlığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Genel Müdürlüğü, Refah Partisi Milletvekilliği ve dört dönem Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevlerini yürüttü.
Ankara’da kendisinden önceki başkalarına sorumluluğu atabilecek durumda olmadı, 23 yıllık ABB Başkanlığı dönemi sosyal medyada ‘’Gökçek’ten önce Germiyanoğulları vardı’’ benzetmesini simgeleştirmiş bir isimdi.

İ. Melih Gökçek’in 23 yıllık dönemini Halk Sağlığı açısından masaya yatırdık. Kuşkusuz şehir plancıları, mimar ve mühendisler diğer yönleriyle bu sorunlu dönemi ele alacaklardır. Bizim için halk sağlığını tehlikeye atan 23 yıllık dönem uygulamaları kronolojik olarak değerlendirilecektir, sonrasında belediyelerin mevzuata bağlı yükümlülükleri açısından özetlenecektir.

Halk sağlığını tehlikeye atan en önemli ve ilk uygulama ağır metaller içeren Kızılırmak suyunun kent şebeke suyuna verilmesi olmuştu. O dönemin Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Vahide Bilir, Kızılırmak suyu projesinin ikinci bir “Hızlandırılmış Tren” vakasına dönüşmesinden korktuklarını belirterek, Gökçek’i bilimin sesine kulak vermeye çağırdı. Dr. Bilir arıtma sistemlerinin de acil olarak değişmesi gerektiğini belirtmişti. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek “Ankaralılar, 21 gündür Kızılırmak’ın suyunu içiyor, hiç kimse hastalanmadı, ishal yok” diyerek kimyasal kirlenmeyi görmezlikten gelmişti.

Belediyenin Kızılırmak suyu için ODTÜ’nün adını kullanarak halkı kandırdığını açıklayan  dönemin ODTÜ Rektörü  Ural Akbulut, “O rapor bize ait değil. Bizim analizlerimize göre Kızılırmak’ta tehlikeli oranda arsenik var” dedi. O dönemler orman katliamı için ABB’yle protokol yapan rektörler henüz ODTÜ’ye atanmamış ve kurulduğundan  o güne kadar hep birinci seçilen rektörün atanma teamülü bozulmamıştı. Kızılırmak suyuna ilişkin kendilerinin yaptığı analizlerle, Belediye’nin “ODTÜ yaptı” iddiasıyla yayınladığı analiz raporundaki değerlerin birbirini tutmadığını da kaydeden Akbulut, şöyle devam etti: “Limitin iki katı arsenik varken, o rapor limitin onda biri olarak gösteriyor, ‘0.1 arsenik var’ diyor. Halbuki bu gerçek dışı. Bizim cuma günü yaptırdığımız analize göre limitin iki katı arsenik var.”

Melih Gökçek, sağlık örgütlerinin başta arsenik olmak üzere sağlığa zararlı ağır metaller içerdiği için “içilemez” raporu verdiği Kızılırmak suyunu kameralar önünde içerek, “temiz” olduğunu kanıtlamaya çalıştı. Suyun “içilemez” olduğu raporu veren Ankara Tabip Odası hekimlerini ise “kasıtlı yapıyorlar” diye şikayet etmekten geri kalmamıştı.

2014 yılına gelindiğinde, dönemin ATO Başkanı K. Çetin Atasoy ve Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu onlarca kentin atık suyunu barındıran Kızılırmak suyunun ishallere neden olduğunu kamuoyuyla paylaştılar. ÇMO Başkanı, “Kirlilik kentin her tarafını sarmış. Adeta kanalizasyona dönen Ankara Çayı kentin içini dolaşarak Sakarya Nehri`ne kadar gidiyor.  Kentte ishal salgını var. Büyükşehir Belediye Başkanı bunlara çözüm üretmek, iyileştirme yapmak yerine bizi suçluyor, basın emekçilerinin üzerine gidiyor. Sayın Başkan popülist işler yapmak yerine halk sağlığını düşünerek proje geliştirmeli, Kızılırmak nehri ve onun beslenme havzası polimetalik-sülfür, radyoaktif, tuz-jips-anhidrit mineraller içeren formasyanlardan yerüstü ve yeraltı sularla süzülerek, kansorejen ve gen bozunumuna neden olan sülfür, ağır metal ve radyoaktif mineralerce kirlenmekteydi. Ayrıca, Neojen tüflerinden süzülen sular akciğer kanserine neden olan ince-iğnemsi mikrolitleri içine alarak toplanma havzasına taşırlar. Gözle görülmeyen bu iğsi  çubuklar suda hep asılı katı parçacıklar durumda kalırlar. Bunları içeren sular içme olarak alındığında bu sefer mide ve iç organlarda kanserleşmeye neden olabilirler.” demesine rağmen ABB uygulamaları bilimsel görüşlerden beslenmeyi dikkate almadı. Konu defalarca CHP Ankara Milletvekilleri Murat Emir  ve Ali Haydar Hakverdi tarafından soru önergeleriyle TBMM gündemine taşınmıştı.

Bir büyükşehir belediyesinin 5216 sayılı yasa çerçevesinde yükümlülükleri arasında olan “Su ve kanalizasyon hizmetlerini yürütmek, bunun için gerekli baraj ve diğer tesisleri kurmak, kurdurmak ve işletmek; derelerin ıslahını yapmak; kaynak suyu veya arıtma sonunda üretilen suları pazarlamak.’’ görevi ABB tarafından yıllarca yerine getirilememiştir. Ankara’da konutlar ve işyerleri damacana ve diğer ambalajlı sulara mahkum edilmiştir. Suyun pazarlama basamağında suyun tonuna 4 TL fiyatla satış yapan ABB, yıllarca sanayi kirliliği içeren suları kent şebekesine verdi. Bilim insanları elektrotlarla su içerisinde çökeltme işlemleriyle ağır metalleri ispata çalıştılar. Klasik siyasetçi pişkinliğiyse kamuoyu önünde su içerek suyun sağlıklı olduğunu varsayan popülist bir zihniyete teslim oldu. Çarpık kentleşme ve sanayileşme, alt yapısı ve derivasyon sistemleri geliştirilmeden büyütülen kent uzun vadeli sağlık sorunlarını da bugüne taşıdı. “Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Havza Koruma Yönetmeliği’’ Ankara çayı ıslah edilmesi gerekirken, yaşamını halen çiftçilikle sürdürmeye çalışan çiftçilerin de sulama suyu olarak kullandığı bu su havzasına yakın yerleşimler ve sanayi yapılaşmasına izin verildi. Şimdi çiftçilerin motorlarını toplayarak, el koyarak bu suyun kullanımını engellemeye çalışmak, çiftçileri gelirinden ederek bu alanların satışını ve emsal artışlarıyla emlak rantına açmayı hedefleyen kapitalist adımların öncül eylemidir. Günümüzde aşı karşıtı kampanyaların şehir efsanesi haline gelmiş civanın otizm ve diğer hastalıklara yol açtığı savına karşı, Ankaralıların daha fazla ağır metalle karşılaşmalarının nedeninin şebeke suyu ve pazarlarda yıkama suyu olarak kullanılan sulardan kaynaklandığını anlatmaya çaba sarf ediyoruz. Semt pazarlarına uygun sağlıklı su sağlamak ve evlere içilebilir arıtılmış su götürmek ABB’nin görevi olmasına rağmen, uyarılarımız göz ardı edilerek yerine getirilmedi. Kentlere makyaj niteliğinde yüzeyde yapılan popülist yatırımların, alt yapıdaki yetersizlikleri örtmek için kullanıldığını bu çeyrek asra yakın zaman diliminde gözlemledik. O alt yapı yetersizliği ki bir yoğun bakımı basan kanalizasyondan dolayı hasta kaybedilir, alt geçitleri ve çukurda kalan mahalleleri su basar, kent halkının ekonomik kayıplarına ve de sağlığının bozulmasına yol açar.

Bu popülist siyasetin bir etkisi de kömür (düşük kalorili/hava kirliliği yapan) dağıtımıyla, doğal gaz getirilmiş bu kentte insanları kömür yakmaya teşvik etmek olmuştur. Bir taraftan gıda bankacılığı düzenlemeleriyle vergi kaçırmanın da yöntemi haline gelen gıda dağıtımları, diğer taraftan evlere yakıt ve ulufe türünden “sus payı” olarak dağıtılan nakdi yardımların tümü oy avcılığı için üretilmiş popülist politikalardı. İ. Melih Gökçek diğer belediye başkanlarının yaptığından farklısını yapamadı. Bu ülkede kömür kamyonlarının kömür dağıtımlarına katılan ve şoför yanında kampanya yürüten valileri de oldu. Türkiye’de bizlerin de desteklediği sigara karşıtı kampanyayı yürüten hükümet, maalesef kış aylarında Ankaralılara kirli hava solutur politikalara esir oldu. CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, Çevre Mühendisleri Odası’nın ‘Hava Kirliliği 2015’ raporunu TBMM’ye taşımıştı.

Son faciaysa hiçbir önlem alınmadan başlanan Maltepe Havagazı Fabrikası yıkım işleminde çevreye asbest yayılarak gerçekleşti. 25.01.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 28539 sayılı “Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik”  bu tür çalışmalarda izlenmesi gereken zorunluluk ve sorumlulukların çerçevesini çizmekteydi. Bu yönetmeliğe aykırı uygulamaları tespit ederek yargıya taşıdık. Bilirkişi raporlarınca da doğrulanan ve yeterli önlemler alınmadan başlatılan, hem işçilerin sağlığını hem de Ankara halkının sağlığını hiçe sayan bu uygulama Ankara Tabip Odası’nın ve Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin ortak girişimleriyle durduruldu. İlgili mahkeme gerekli önlemler alınıncaya kadar yürütmeyi durdurdu ve Ankara Valiliği süreci kontrollerle kendilerinin yürüteceğini bildirdi. Uzun dönemde mezotelyoma denilen akciğer zarı kanseri yapan bu etkenin çevreye yayılması popülizm ve emlak rantçılığının bir sonucu olarak gerçekleşti. Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Ankara Tabip Odası, Türk Tabipler Birliği, Çevre Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi Maltepe’deki eski Havagazı Fabrikası’nın yıkımını masaya yatırarak bir basın toplantısı düzenledi.  “Havagazı’nda yıkım, halk sağlığı skandalına dönüşmeye başladı, gerekli şartlar yerine getirilene kadar yıkımın durdurulması gerektiğini’’ savunduk.

Ankara çayının kirlenmesi, kötü ve çarpık kentleşme, trafik yükü, ODTÜ ormanları ve AOÇ’de  ağaç katliamı gibi sorunlar da sayılabilmekle beraber, doğrudan gözlenen etkileriyle, yukarıda Ankara Tabip Odası’nın kamuoyunu bilgilendirme ve Halk Sağlığı’nı koruma yönünde paydaş olduğu sorunların tamamı popülist siyaset içerisinde oy avcılığı ve emlak rantı üzerine kurulu sorunlardır. Ankaralıların soluk alabileceği ormanlık alanların bulunduğu AOÇ ve ODTÜ arazileri talana açık hale geldi. ABB Şehir Nazım Planlarının gelecekte oksijen üretimi azalmasına, su ve kanalizasyon baskınlarına, içme sularının giderek daha geri dönülmez düzeylere ulaşacağı görülmektedir.  Tehdit edilen alanlar sadece tarihi ve cumhuriyeti simgeleyen yapı ve yerleşimler değildir, ekosistem Ankara’da çökmektedir. Bunun bedelini ödeyecek olanlarsa hem bizler hem de gelecek kuşaklardır.

Siyaset yaşamının içine doğan İ. Melih Gökçek üretilen popülist siyasi eylemlerin sadece kurbanı değil, aynı zamanda suçlusudur.

Artık dünyada insan sağlığı biyopsikososyal yönlerden ele alınmaktadır. Kent insanlarının sağlığını bu alanda genişletecek gerçekçi, ekosisteme önem veren belediye politikaları özlemiyle, saygılar.