İlaç Zamlandı ve Hala Yok

Artan döviz kuru, enflasyon ve pandeminin temel gıda maddelerinin yanı sıra ilaç teminine de etkisi kaçınılmaz oldu.

Bu yıl 14 Şubat’ta yapılan kur güncellemesi ile ilaç için daha önce 4,5786  olan 1 euro değeri 6,2925 liraya yükseltildi. Bu yükseliş ile ilaç fiyatlarına 19 Şubat’tan itibaren yüzde 37,43'lük zam geldi. Kurdaki güncelleme, gelen zamlar ve bulunamayan ilaçlarla ilgili son durumu Ankara Eczacı Odası Başkanı  Ecz. Taner Ercanlı ile konuştuk.
 

Sibel Durak 

Türkiye’nin ilaç üretimindeki durumundan başlayalım isterseniz? Türkiye bu konuda hangi noktada?

Taner Ercanlı: Yerli ilaç sanayisi olarak Türkiye, dünyadaki 45-50 ilaç üreticisinden bir tanesi. Bu güzel bir şey ama bizim üretimimiz büyük oranda ithalata bağlı. İthal ettiğimiz hammaddeleri mâmül haline getirip ürünü oluşturuyoruz. Kutu bazında yerli üretimimiz olsa da TL bazında ithalatımız hala daha yüksek. Şöyle söyleyelim,  kutu bazında 100 ilacın 88’i Türkiye’de üretilebiliyor ancak kalan 12 kutuluk ilaca ödenen rakam TL bazında yüzde 50’ye denk geliyor çünkü bunlar orijinal moleküller. İthal ilaçlar… İlaç hammaddesinin yanı sıra yardımcı maddelerinin de tamamına yakınını ithal ediyoruz.

Üretimde dışa bu kadar bağlı olunca ister istemez kurdaki dalgalanmaların bir yansıması oluyordur. Bunun yanında bir de pandemi nedeniyle yaşanan sorunlar var. Tüm bunlar ilaç piyasasını nasıl etkiledi?

T.E: Bu dönemde kurdaki makasın çok fazla açılmasının yanı sıra dünya genelinde ham madde ve yardımcı madde tedarikinde yaşanan sorunlar ve uluslararası nakliyattaki fiyat artışı gibi unsurlardan kaynaklı olarak ilaçların bulunurluğunda ciddi sıkıntılar yaşandı. İthal ettiğimiz orijinal moleküllerin çoğu kritik rahatsızlıklarda kullanılan yüksek fiyatlı ilaçlar. Kurun artışıyla beraber bu ilaçların Türkiye’ye gönderiminde yabancı firmalar kısıtlamaya gitti. Kısıtlamayla beraber bu ilaçlara erişimde ciddi problemler ortaya çıktı ki bu dönem biz bunu maksimum seviyede yaşıyoruz.  Yerli ilaç sanayimizin ham madde ve yardımcı maddelerin tamamını ithal ettiğini söyledik. Mesela blister tableti düşünelim. Blister pvc petrol ürünü. Petrole göre, dolara göre fiyatı artan bir ürün. Blister tabletin arka kısmındaki alüminyum malzeme hem dünya piyasalarında alüminyum fiyatındaki artış hem dolardaki artış nedeniyle ciddi seviyede. Kağıt ambalaj ithal ediyoruz. Kağıttaki artış dolardaki artışın çok çok üstünde. İlaç ambalaj sanayinde Türkiye’deki en önemli kuruluş Şişecam. Bu kuruluş son dönemde önemli zamlar yapmak zorunda kaldı. Sanayi doğalgazındaki artışla beraber yıl içinde üç, dört kere ambalaj sanayisi zam yapmak zorunda kaldı. Bunun ilaç üretimine yansımaması gibi bir durum olamaz. Olmadı da . Firmaların bakanlıktan ekstra fiyat talepleri olabiliyor dönemsel olarak. Mesela 21 Aralık’ta 1400 kalem ilacın fiyatında yüzde 16-17 civarında güncelleme yapıldı. 700 kalem ilacın da fiyatında düşüş oldu. 1400 kalem artış son yılların en yüksek seviyesi. Bizim hatırladığımız 200 kalem olan var, 800 var, 900 var ama 1400’e çıkan yok. Bu 1400 kalem ilaca baktığımız zaman bu ürünlerin piyasada bulunurluğu konusunda sıkıntı yaşanan ürünler olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla tüm bu yaşanılanlar hem ithal ettiğimiz hem kendi ürettiğimiz ilaçların yokluğu  sorununu ortaya çıkardı.

Hangi ilaçlar bunlar?

T.E: İthal ettiğimiz ilaçlar içinde ilk akla gelenler kanser ilaçları oluyor ama sadece bunlar değil. Astım, Koah, Diyabet ilaçlarından insülin preparatlarına kadar ithalatı gerçekleştirilen birçok ürün grubu için söz konusu bu durum.  Diğer yandan ithalata bağlı kur artışı yerli ilaç sanayisini ciddi sıkıntıya sokunca kendi  ürettiğimiz çocuk şurupları, antibiyotikler, ağrı kesiciler, antigribal ilaçların bulunurluğu konusunda da eczanelerimizde sorun var.

İlaçların bulunurluğunda sorun yaşandığını söylediniz. Bu sorun hangi seviyede? 

T.E: Eczanelerimizin tedarik zinciri ecza depolarıdır.  Ecza depolarına eczanelerimizden hem online hem de telefonla siparişlerimizi iletiriz. Bu talepler depolarda kayıt altında tutulur. Kaç tanesine yok denmiş,  tekrarlayan yoklar hangi ürün grupları… Bunlar istatistiki olarak tutulur. Ecza depolarından aldığımız bilgiler ile ilaç yokluğu evet her dönem vardı ama bu kadar büyük seviyede olmuyordu. Bugüne kadar en yüksek orandaki yokluk dönemini yaşıyoruz. Pandemi öncesi yüzde 4, pandeminin başlarında yüzde 8, pandeminin ortalarında yüzde 12’ye ulaşan yokluk şu an yüzde 22 civarında. Bu da toplum sağlığı açısından ciddi bir risk oluşturuyor.

Meslek örgütünün ilaç yokluğu ile ilgili açıklamalarına karşın Bakanlık böyle bir durumun söz konusu olmadığını söylüyor.  İlaç yokluğu dendiğinde ne anlamamız gerekiyor?

T.E: Türkiye’de ilaç yokları sürekli basında gündem haline geliyor. Bizler sahadayız, nöbette biz eczanedeyiz. İlaç yok diyoruz ama Bakanlık var diyor. Bakanlığın sadece ilaç takip sistemi üzerinden yaptığı açıklamaların doğru olmadığını ve ilaç yokluğunun ne anlama geldiğini anlatmaya çalışıyoruz.  10 tane eczane varsa bunun bir tanesinde bir ilacın 5 tane bulunması demek ilaç var anlamı taşımıyor. Eğer biz 9 eczanede bu ilacı bulamıyorsak, eczacı depoyu aradığında bu ilaç depoda yoksa bunun adı ilaç yokluğudur. 10 bin hasta varken piyasada 5 bin ilaç varsa, 5 bin hasta ilaçsız kalıyorsa bunun adı ilaç yokluğudur. Elimizde 5 bin ilaç var, bardağın dolu tarafına bakalım diyemeyiz ilaç için. Eczanede yaşanan sıkıntılar toplumun tamamını ilgilendiriyor. Nöbetlerde kuyrukların çoğu ilaç yoklarıyla alakalı. Biz diyoruz ki, hastanın ilaca erişiminde engel ne olursa olsun, adına ister kur deyin, ister SUT deyin, Medula sıkıntısı deyin, bürokratik engeller deyin. Adı ne olursa olsun hepsinin ortadan kaldırılması lazım. Hekim reçeteyi yazdıktan sonra hasta ne olursa olsun o ilacı alma sıkıntısı yaşamamalı.

Türk Lirasının değer kaybetmesi ile komşu ülke yurttaşlarının ilaç almak için Türkiye’ye geldiklerini biliyoruz. Bu durumun bizi etkiler mi?

T.E: Kur ayarlaması yapılırken Avrupa’daki en ucuz 5 ülkeyi referans alıyoruz ve bu ülkelerin en ucuzunu baz alarak yüzde 60’ı oranında bir rakamla fiyatlandırma yapıyoruz. Dolayısıyla Türkiye’de ilaç fiyatları Avrupa ülkelerinin çok altında. Bunun en temel sebebi Sosyal Güvenlik şemsiyemizin çok geniş olması. İlacın devlet tarafından karşılanıyor olması. İlacın doğrudan alıcısı devlet. Halkın doğrudan para ile aldığı ilaçların oranı çok küçüktür bizde.  Haliyle ilaç fiyatları düşük olunca haberlere de konu oldu, Bulgar vatandaşlar kendi ülkelerinde pahalı olan ilaçları gelip Türkiye’den ucuza temin etmeye başladı.  Bu durum uzun süre ve yüksek miktarda olursa özellikle ithal ettiğimiz ilaçlar açısından bize sorun teşkil edebilir. İthal ilaç kullanan 10 bin hastamız var ve 10 bin ilaç geliyor diyelim. Bunun 5 bini geri yurtdışına giderse bu bizim 5 bin hastamızın mağdur olması, ilaca ulaşamaması gibi bir durum yaratabilir.  Ama yerli ilaç sanayimizde eczacı, depocu ve sanayiyi koruyan uygun bir ilaç fiyat kararnamesi yapılırsa burada sıkıntı çıkmaz.

İlaca gelen son zamlardan eczacılar ve hastalar nasıl etkilenecek?

T.E: Eczacılar olarak ilaca zam gelsin istiyoruz sanılıyor. Sanılanın aksine ilaca gelen zamlar eczacının karlılığını düşürüyor ve ekonomik olarak geriye gitmesine sebep oluyor.  Türkiye’deki sistem böyle bir sistem.  Buna karşın ilaca yapılan zamlar eczacıyı hastayla karşı karşıya getiriyor.

 Her zam eczacının karlılığını düşürürken hastanın cebinden çıkan parayı artıyor. Hasta yüzde 20 katılım payı ödüyor. Devlet sürekli eşdeğer bandını daraltıyor. Bu bant daraldıkça orijinal ilaçlarla eşdeğer ilaçlar arasındaki fiyat farkı yükseliyor.  Hasta doğal olarak o ürün grubundan ucuz olanı almak istiyor. İlaçta ikinci kalite kavramı olmadığı için bunda bir sıkıntı yok.  Hastanın istediği, sistemde gözüken ilaç piyasada bulunmadığı zaman hasta büyük farklarla diğer ilacı almak zorunda kalıyor veya almıyor veya ilacın kullanımından imtina gösterebiliyor.

İkincisi kur artışıyla beraber hastanın ilaca erişimindeki sıkıntı büyüdükçe hasta ilaca ulaşamıyor, tedavisi aksıyor. Şu anda biz birçok grupta hekimlere hangi ilaçların olup olmadığını bildirir hale geldik. Hekimlerimiz piyasada neler var bilelim ona göre reçete yazalım diyor.  Durum maalesef bu.

Sağlık alanında topluma yansıması en net olan alanlardan biri ilaca erişim aslında. Şu anda 27 binin üzerinde eczane Türkiye’nin dört bir köşesinde hizmet veriyor. Pandemide tek açık olan yerler eczanelerdi. Hastanın doğrudan randevu almadan gidip kapısını çalıp her türlü derdini anlattığı yerler eczaneler.  Doğal olarak eczanelerde yaşanan bu sıkıntı Türkiye’nin genelini kapsıyor. Hem ilaçların bulunamaması hem gelen zamlar toplum sağlığını etkiliyor.

Bu sıkıntıların aşılması için neler yapılması gerekiyor?

T.E:  İthalattaki sıkıntıları ve ilaç yokluklarını ortadan kaldırmak için ilk olarak fiyat güncellemesinin yılda bir kere yapılmasından vazgeçmek bunu yıl içine yaymak gerekiyor. İkinci olarak İlaç Fiyat Kararnamesinin bir an önce güncellenmesi hatta sıfırdan yazılması lazım. 2009 yılından bu yana güncellenmeyen bir kararname var. Biz eczacıların 12 yıldır değişmeyen sıkıntısının giderilmesi gerekiyor. Üçüncü olarak uzun vadeli bir plan olarak kendi ilacımızı, kendi serumumuzu yapacak konuma ulaşmalıyız. Yerli ve milli ilaç vurgusu TEB’in 65 yıl önceki kuruluş vurgusunda var olan bir gerçeklik. Bunları zamanında biz yaptık, yine yapabiliriz. İlacımızı sadece mâmül halinde değil ham madde, yardımcı madde anlamında da kendimiz üretir hale gelirsek; sadece jenerik ilaçta değil orijinal ilaç molekülü geliştirmeye, Ar-Ge ve analitik araştırmalara kaynakları aktarırsak tüm bu süreçler bizi yoklardan uzaklaştırır. İlaçla ilgili sıkıntılardan daha az korkarız.

Bu dönem ekstrem bir durum oldu ve yerli ilaç sanayisinin yaşadığı sıkıntılar iyice ayyuka çıktı. Bir aşının ne kadar kıymetli olduğunu gördük. Bir aşı fabrikası kurmaya yetecek paraların Ankara’da nerelere çarçur edildiğini de gördük. Oysa yatırım yapıp güçlendirdiğimiz takdirde, köklü eczacılık ve tıp fakültelerimiz var, yetişmiş insan konusunda hiçbir sıkıntımız yok. Siyasetten uzak bir çatı altında bunları birleştirirsek emin olun bizim ilaç sanayimiz hiç de güçsüz değil. Bizim sadece iyi bir idare ve yönetime ihtiyacımız var.

Bakanlık tarafından ilaç stoklarının kritik seviyeye düştüğünü gösteren bir uyarı sistemi kurulması gerekiyor. Bunu geliştirirken de tüm paydaşların sesine kulak vermeleri… Türkiye’de meslek örgütleri Bakanlığın ya da devletin karşısında değil. Bizim hepimiz halkın sağlık hakkının yanındayız. Bunun algılanması gerekiyor. Pandemi sürecinde gördük. Meslek örgütleri ne dediyse onun doğru olduğu ortaya çıktı. Çözümler meslek örgütleri ötekileştirilmeden ortaya konulmalı.