Kars’tan Ankara’ya Bir Cumhuriyet Kadını

Paylaş:

Dr. Muharrem Baytemür

Hekim Postası Yayın Kurulu Üyesi

Türkiye’de kadın haklarının, her ne kadar son yıllarda gerilese de, bugün ulaştığı noktayı sağlıklı olarak değerlendirebilmek için, Cumhuriyet öncesinden günümüze kadar olan gelişmeleri gözden geçirmek gerekir.  Atatürk Devrimleri ve Cumhuriyet
projesi ile başlatılan çağımızın başarılı çağdaşlaşma, özgürleşme ve aydınlanma projesi kapsamında Şubat 1926’da kabul edilen ve kadınla erkeği eşit kılan Medeni Kanun kişiler hukuku, aile, miras, eşya hukuku ilişkilerinde dini hukuk yerine laik hukuk düzeni getirirken, özellikle kadınlara tanıdığı haklar açısından toplumun aydınlık yüzü olmuştur. Türk Medeni Kanunu ile: Ailede kadın-erkek eşitliği sağlanmış ,evlilikte resmi nikáh zorunluluğu getirilmiş, erkekler için tek eşle evlilik esası getirilirken kadınlara, istedikleri mesleğe
girebilme hakkı tanınmıştır.

Ve Türk Medeni Kanunu’nun doğal sonucu olarak, kadınlara siyasal alanda da haklar tanınmıştır; 1930’da belediye seçimlerine katılma hakkı, 1933’te muhtarlık seçimlerine katılma hakkı. 1934’te milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınarak kadının konumu, “tebaadan yurttaşa geçiş, karşıt cinsle eşit statüye ulaşma” olarak kavramsallaştırılmıştır.

Laik hukukun benimsenmesi ile her şeyden önce kadınların eğitim, çalışma yaşamı, siyaset gibi kamu alanlarına açılması yönünde adımlar atılmıştır. İşte kadınların eğitim, çalışma yaşamı, siyaset gibi kamu alanlarına açılma mücadelesi verdikleri o yıllar, Yıl 1931…

O sene Kars valiliği şöyle bir karar alır: ortaokulda başarılı olan öğrencileri okumak üzere İstanbul’a göndereceklerdir. Çünkü o yıllarda Kars’ta lise yoktur. Cumhuriyet yönetimindeki idari kadrolar başarılı öğrencileri özellikle de kız öğrencileri lise ve yüksekokul okumaları için teşvik etmektedir.

İşte bu uygulamadan yola çıkılarak ortaokulu en iyi dereceyle bitiren üç kız öğrenci ( iki Nezihe ve Şefika ) eğitim masrafları Valilik tarafından karşılanmak üzere İstanbul’a gönderilir.

Nezihe (Yener ) ve Şefika ( Ataman ), kendi paralarıyla okuyacak olan Kars’ın tüccarlarından Altunizade’lerin kızı Şerefnur ve oğulları ile birlikte bu aileye ait özel arabaları ile Trabzon’a hareket ederler. Trabzon’da iki gece bir otelde kaldıktan sonra üçüncü gün İstanbul’dan gelen vapura binerek yola çıkarlar.

Babası subay olan küçük Nezihe onlardan ayrı olarak seyahat eder. Şefika Ataman Trabzon – İstanbul arasındaki heyecanlı vapur yolculuğunu şu ifadelerle anlatır;

“Çok dalgalı bir gündü, hatırlıyorum, otel müdürü -Kars’tan yazıp haber verdikleri için ilgileniyor- bizi vapora kadar götürdü. Vapora binişimiz çok heyecanlı oldu. O zaman limanı yok Trabzon’un, uzakta demir atıyor gemi, kayıklarla götürüp yerleştiriyorlardı vapora. Bizi götüren kayık vapora yanaşamadı. Kayıkta doktor Hasan Beylerin çok uzak bir akrabası olan akıl hastası bir yolcu da vardı. Onu İstanbul’a tedaviye götürüyorlardı. Vapora bindirecekler, kayık vapora yanaşıyor. Tedaviye götürülmekte olan yolcu vaporun merdivenine çıkacak, biz de onun arkasındayız. Önce o çıkacak ki biz de arkasından çıkalım. Ancak bir türlü çıkmıyor ve bağırmaya başlıyor. Bu arada kayık uzaklaşıyor. Vaporda, yukarda olanları izleyen Kars milletvekili ve eşi var. Milletvekilinin eşi “ kızları kurtarın” diyerek feryat etmeye başlıyor. Çünkü kayığa gelen dalgalardan hepimiz sırılsıklamız. Tüccar ailenin kızı Şerefnur ince bir elbise giymiş, elbisesi sırılsıklam olmuş. Şerefnur sonraki yıllarda eğitime devam etmeyip lisenin dokuz ya da onuncu sınıfında bırakacaktı okulu. Daha sonra ise geçirdiği bir hastalık ardından öldüğünü duyduk. Sonunda kayıktan vapora geçerek üç dört günlük bir yolculuk ile, Ordu’ya, Samsun’a, Sinop’a ve rota üzerindeki diğer limanlara uğrayarak, güneşli bir günde İstanbul boğazına girdi vapor. Tabii biz hepimiz İstanbul boğazını hayranlıkla seyre başladık. Gemi demir attıktan sonra karşılamaya gelen ağabeylerim beni alarak konaklayacağımız yere götürdüler. ”

Şefika ve Nezihe İstanbul’da lise eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul Tıp Fakültesi’ne giderler. Tıp fakültesini bitirdikten sonra Şefika Hanım Kadın doğum uzmanı,Nezihe Hanım ise Hariciyeci olur. Şefika Ataman , Ankara’nın tek kadın hastanesi olan ve ne yazık ki Bilkent Şehir Hastanesi’ne taşınma nedeni ile kapatılan  Zekai Tahir Burak Doğumevi’nde ve sonrasında muayenehanesinde uzun yıllar çalışacaktır. Nezihe Yener ise yine Şehir Hastanesi ‘ne taşınma nedeni ile kapatılan Ankara’nın en köklü hastanelerinden Numune Hastanesi Hariciye Kliniği şefliğini yapacaktır.

Çalışmaları dönemin bilimsel dergilerinde yayınlanan Nezihe Yener’in, editörlüğünü daha sonra TTB MK başkanlığı da yapacak olan Asil Mukbil Atakam’ın yaptığı Anadolu Kliniği’nde özellikle kalp yaralanmaları ile ilgili çalışmaları yer aldı.

Yıl 1953. Etibba odaları sonrası Türk Tabipleri Birliği yasasıyla TTB MK ve tabip odaları kuruldu. 20 Haziran 1953 yılında yapılan seçimler sonrasında Ankara Tabip Odası  ilk yönetim kurulu şu üyelerden oluştu; Prof. Dr.Hasan Tahsin Kamay, Prof. Dr. Nusret Karasu, Prof. Dr. Kemal Serav, Op.Dr. Nezihe Yener, Dr. Mahir Mavioğlu, Dr. Alaaddin Erkmen, Dt. Cavit Kurdoğlu.

Kız öğrencilerin tıp fakültelerine kabulünün  oldukça zahmetli bir sürecin ardından gerçekleşebilmesi ile  İlk kadın hekimlerimiz ünvanını alan Zaruhi Kavalcıyan ile Safiye Ali’nin izinden giden ve Cumhuriyet sonrası aydınlanmanın tıp alanında yetiştirdiği değerli hekimlerimizden olan Dr. Nezihe Yener böylece Ankara Tabip Odası’nın ilk kadın yönetim kurulu üyesi olarak hekimlik ve kadın
mücadelesi  tarihine adını yazdırmış oldu. Mücadele ve meslek azminin hepimize ışık olması dileğimizdir.


Saygılarımızla.

Bu yazı Narınç Ataman’ın, Dr. Şerife
Ataman’ın hayat hikayesi üzerinden yapmış olduğu “Bir Kadın Doktorun Yaşamöyküsü Üzerinden Meslek Sahibi Cumhuriyet Kadını
Kimliğinin Oluşumu” Yüksek Lisans Tezi temel alınarak kaleme alınmıştır.