Kent Günlüğü : Ulus’u Cehenneme Çeviren Kaza

Tarih 1 Şubat 1963, günlerden cuma, aylardan Ramazan ve Ulus’ta olağandan hareketli saatler yaşanıyordu. Yerel saatler 16.10’u gösterdiği sırada 11 yolcu ve 3 mürettebatıyla Lübnan’dan kalkan ve Kıbrıs’a uğradıktan sonra Ankara’ya gelmekte olan Orta Doğu (MEA) Havayollarına ait Viscount 745 D tipi yolcu uçağı, Esenboğa’ya inmek üzere alçalırken, Etimesgut’tan kalkan ve Ankara üzerinde görev uçuşu yapmakta olan Türk Hava Kuvvetlerine ait C 47 tipindeki Çubuk-28 uçağıyla Akköprü mevkiinde çarpıştı.

Esenboğa Havaalanı’nın, Çubuk-28 askeri uçağının varlığından haberi olmaması dışında
-çünkü o tarihlerde Etimesgut’tan kalkan uçaklar Esenboğa’ya bildirilmiyordu-  aslında her şey yolunda gidiyordu.

MEA uçağı Ankara’ya yaklaşmış Esenboğa kulesiyle temas arıyordu. Kule ekip şefi İhsan Dengiz yanındaki arkadaşına döndü “Middle East geldi” dedi. Sonra radyonun yanındaki mikrofonu eline aldı, düğmeyi çevirdi. Kuleyle ilk irtibatta 12 bin 500 fitte olduğunu bildirip alçalmak için izin istiyordu. Kule şefi İhsan Dengiz 6.500 fite inebileceğini, 8 bin fitte rapor edip saati bildirmesini istedi. Kulenin talimatlarına uyan Lübnan uçağının son mesajı:

Esenboğa kontrol, Esenboğa kontrol Sedar iki, altı, beş konuşuyor. 8 bin fite geldim. 6 bin 500 fite alçalıyorum. Saat Greenwich 13:09. Tekrar ediyorum 8 bin fitteyim. Saat Greenwich 13:09 anlaşıldı mı? Tamam” oldu.

Esenboğa kule ekip şefi İhsan Dengiz kontrol kulesinin çalan telefonuna uzandı:

– Alo? Esenboğa kule buyurun
– Şehirden telefon ediyorum beyefendi havada iki uçak çarpıştı, Ulus’a düştü.

İhsan Dengiz arkadaşına sarılarak hüngür hüngür ağlamaya başladı, “Sedar iki, altı, beş düştü, şehre düştü. Her şey normaldi, güzel güzel konuşuyorduk.”

 

Gökten ceset yağıyordu

Bu esnada Ulus’ta kelimenin tam anlamıyla can pazarı yaşanıyordu. Kazada sol kanadı kopan Lübnan uçağı yalpaladıktan sonra Anafartalar ve Hükümet Caddelerinin kesiştiği kısımdaki binaların üzerine düştü. Askeri uçağın parçaları ise Hisar semtindeki Yenihayat Mahallesindeki 2 evin üzerine dağıldı. Görenler “Gökten ceset yağıyordu” cümleleriyle anlatıyorlardı o anları. Gerçekten gökten ceset yağmıştı. Askeri uçağın telsiz operatörü Astsubay Hüsamettin Çelik uçaktan paraşütsüz olarak atlamış ancak Yenihayat Mahallesinde 25 numaralı evin üzerine düşerek yaşamını yitirmişti. Teğmen Fikret Tartar’ın kaputu ve şapkası kalenin tepesinde bulunmuştu. Yolcu uçağından Göğüs Hastalıkları Hastanesine düşen iki yolcudan biri hastanenin çatısını delerek kirişler arasına sıkışıp kalmış diğeri de bahçede bulunmuştu. Uçak bölündükten sonra hosteslerden birinin alevler içinde havaya fırladığını anlatıyordu görenler. Lübnan uçağındaki çocuklardan biri araba yıkayan bir işçinin üzerine, bir çocuk da dispanserin çatısına düşmüştü.

Asıl kayıp Ulus’ta verildi

Yolcu uçağındaki 11 yolcu ve 3 mürettebat ile askeri uçaktaki 3 asker hayatını kaybetti ama kaza bilançosunu asıl Ulus meydanda verilen kayıplar artırdı. Uçakların düşen parçaları insanları evlerinde ve sokakta kurban etti.  Görgü tanıkları Türk uçağının gökyüzünde bir anda parçalandığını söylüyorlardı. Kanatları, gövdesi ve içinde üç buçuk ton yakıt bulunan deposu ile… Uçakların parçaları ve akan benzinler kurbanları yerde yakalıyordu. Birçok bina tutuştuğu için kurbanların çoğu yanarak can verdi. Yolcu uçağının bazı parçaları Garanti Bankası’nın Hacıbayram Cami kısmındaki çatısının kenarına çarptı. Garanti Bankası ve aynı yerde bulunan İstanbul Bankası’ndaki havagazı borularının infilakı ve yolcu uçağından akan benzinler yangının bir anda büyümesine yol açtı. Uçağın parçası çıkış kapısını kapattığı için İstanbul Bankası’nda çalışanlar ve müşteriler içerde yanarak can verdiler, bankanın önünde dizili ayakkabı boyacılarını da aynı son bekliyordu. Yangın kadar uçak parçalarının isabet etmesi birçok vatandaşın hayatını kaybetmesine yol açtı. Ulus’tan yükselen dumanlar şehrin her yanından görünüyordu. Kısa sürede yayılan kara haber sonrasında yakınları hakkında bilgi almak isteyenler olay yerine koşarken sadece cankurtaranlar değil taksi, otobüs, kamyonlarla hastanelere ölü ve yaralı taşınıyordu. Kalabalık, itfaiye ve cankurtaranların rahat çalışmasına imkan vermeyen bir hal almıştı. Ancak saat 18.30’dan sonra kaza yeri kordona alınarak halk uzaklaştırıldı. Ulus’u cehennem yerine çeviren kaza sonrası 20 kadar dükkan, aynı sayıda doktor, avukat, emlakçı yazıhanesi, Hükümet Meydanı’ndaki dolmuş durağı ile civarda park etmiş birçok araç yandı.

101 kişi hayatını kaybetti
Gülhane, Belediye, Ankara, Mevki, İşçi Sigortaları, Tıp Fakültesi, Numune, Hacettepe Hastanelerine taşındı ölü ve yaralılar. Ölülerin kimlikleri teşhis edilmeyecek durumdaydı. Çaresiz kalan bir doktor  “Başka yaralı getirmeyin” diye ağlıyordu. Akşam saatlerinde dönemin Başbakanı İsmet İnönü beraberinde Turhan Feyzioğlu ve İçişleri Bakanı Hıfzı Oğuz Bekata  ile Numune Hastanesi’ne gelerek ölü ve yaralılar hakkında bilgi aldı. Kayıpları olan aileler ağaçlara ve duvarlara yapıştırdıkları fotoğraf ve ilanlarla yakınlarını ararlarken, Ankara Valiliği, Cebeci Şehitliğinde yüz kişilik mezar kazdırdı ve yüz kişilik de tabut yapılmasını istedi. Yaralılar için İngiltere ve Almanya’dan suni böbrek istendi. Ankara’ya 38 bin telgraf, dünyanın dört bir yanından taziye mesajı yağdı.

İlk gün resmi makamlar gece yarısına kadar 68 ölü 91 yaralı tespit edildiğini açıklamışlardı ama ağır yaralıların varlığı ile 3 Şubat’ta 74’e, 4 Şubat’ta 80’e, 5 Şubat’ta 82’ye çıktı ölü sayısı. 8 Şubat’ta kaza kurbanlarından 4’ünün daha hayatını kaybetmesiyle 91 kişinin öldüğü söyleniyordu. Geçen zamanla birlikte kurbanların sayısının 101’e, kimi kaynaklara göre 120’ye, ulaşmasıyla Ulus semalarında yaşanan bu kaza  havacılık tarihinin en büyük facialarından biri olarak kayıtlara geçti.

Hazırlayan: Sibel Durak

Bilgiler Milliyet gazetesi ve Hayat dergisinin arşivinden derlenmiştir