Korkuyorum
Dr Hacer Kırklıkçı
5. gün
"Korkuyorum.
Gitmeyin.
Beni yalnız bırakmayın.
Kapıyı kapatmayın.
Korkuyorum.
Elimin rengi değişiyor.
Korkuyorum.
Elim uyuşuyor.
Korkuyorum."
Karşı odaya az önce yatan kadın hasta titreyen sesi ile sürekli bu cümleleri tekrar ediyor, koridordan geçen bir sağlık çalışanı onu duysun istiyor. “korkma, geliyorum, kapı kapalı kalmalı, sen serumu kapat, ben gelip bakacağım” diye cevap verenleri hiç duymuyor. Bu böylece yarım saat sürüyor.
İyi ki bu hasta şimdi geldi. Yani doktor bana bir kaç saat içinde taburcu olacağımı, ilaçlarımın son dozlarını akşam evde alabileceğimi söyledikten sonra. Çünkü sesindeki korku iki kapalı kapının ardından bana (b)ulaştı.
Beş gün önce iki gün süren ateşim oldu, düşüremedim. 184'ü aradım; mesai saati içinde en yakın sağlık kuruluşuna başvurmam söylendi. Bu kez 112'yi aradım ve ateşimin düşmediğini, işyeri hekimi olduğumu, bu hafta çok hasta baktığımı, çalışanlarımızın yurtdışından gelenlerin karantinada tutulduğu binalara hizmet götürdüğünü söyledim. 112 geldi. Tulum, maske, gözlük ve edivenli sağlık görevlileri beni Ankara Şehir Hastanesine götürdüler. Bilmem kaç numaralı acil gözlem salonunu üç kişiye sorup en az üçyüz adım attıktan sonra bulduk. Gözüm karardı, iki kez çömelerek dinlenmek zorunda kaldım. Acildeki işlemler beş saat sürdü. Akciğer tomografisinde bulgu vardı, yatışa karar verildi.
Servisteki odaya gelir gelmez (saat 04.30'da) PCR sürüntü testi alındı. Sabah ilaç tedavisi başlandı. Birbirinden zor beş gün geçirdim. Ateş, ağrılar, halsizlik, bulantı, konuşurken nefes darlığı, ayaktayken çarpıntı ve tansiyon düşmesi, tek tük öksürük, ateş, ateş, ateş. Sabah akşam ilaçlarımı getirip başucuma bırakıyorlar, birini damar yoluyla veriyorlar. Bunu dışında günde bir kez temizlik görevlisi, üç kez takipleri yapan hemşire odaya giriyor, hepsi tam korumalı; tulum, maske, gözlük, eldiven. Sabahları doktor kapıdan vizit yapıyor. Yemekler kapıya bırakılıyor, o sırada ateşim yüksekse ve kalkamıyorsam iki üç saat sonra alıp yiyebiliyorum. Tek başıma tuvalete gitmek, kusmak, su şişesinin kapağını açmak çok zor. Tansiyon aletinin manşonu antiseptikten sırılsıklam, pijamamın kolu ıslanıyor, saatlerce antiseptik kokuyor. Ateşimin düştüğü zamanlar telefonlara cevap verebiliyorum. Ailem, arkadaşlarım herkes arıyor, yalnız değilim. İşyerimdeki yöneticiler, ATO Başkanı, ATO YK üyeleri tek tek arıyorlar, yalnız değilim. Koridorda 24 saat ses var; hasta yatıyor, takipler yapılıyor, hasta devrediliyor, dışarıdalar, yalnız değilim.
Dünden beri ateşim beş altı saatte bir çıkıyor; iyiye işaret!
PCR testim iki kez negatif geldi; neye işaret?
Bir kaç saat sonra evde olacağım; ne güzel!
13. gün
Sekiz gündür evdeyim. İzoleyim. Kızım veya ablam yemeğimi odama bırakıp çıkıyorlar, duş sonrası saçımı kurutmama yardım ediyorlar, hepimiz maskeliyiz. Ateşim hala düşmedi, günde iki üç kez çıkıyor. Elim ayağım soğuyor, vücudum yanıyor, titriyorum, parol alıyorum. Bir saat sora sırılsıklam terleyerek tuhaf bir uykuya düşüyorum. Çok öksürüyorum. Rahat konuşamıyorum, nefesim yetmiyor. Ben her gün bebek adımlarıyla iyileştiğimi düşünüyorum. Beni arayan doktor arkadaşlarımsa ağız birliği yapmışcasına kontrole gitmem gerektiğini söylüyorlar. Gitmek istemiyorum. Şehir hastanesinin koridorları labirent gibi; o labirente tekrar düşmek istemiyorum. O yalnızlığı tekrar yaşamak istemiyorum. Korkuyorum.
Fakat bir şeylerin çok iyi gitmediğinin farkındayım. Onüçüncü gün ve hala ateş. Bir doktor arkadaşım özel bir hastaneye gitmeme ön ayak oluyor.
Ve bingo! Akciğer tomografi bulgularında artış var; kötüye işaret!
Hızlı kan testi pozitif geldi; neye işaret?
Doktor arkadaşlarımın yardımları ile İbn-i Sina hastanesi acile ulaşıyorum. Yeniden yatış.
21. gün
Bir saat sonra taburcu olacağım söylendi. İbn-i Sina hastanesine yattığımdan beri ateşim bir kez yükseldi, parol tablet ile düştü. İki kez PCR testi yapıldı, ikisi de negatif geldi. Japonya patentli antiviral ilaç başlandı. Beş gün kullandım, herhangi bir yan etki olmadı. Odaya temizlik görevlisi günde bir kez, hemşire üç kez giriyor. Sabah vizitleri yine kapının ardından soru cevapla yapılıyor. Ama yatağımın yanına kadar gelen doktorlar da oldu, beni dinlediler, sorularımı yanıtladılar. Ateşimin normal çıktığı her ölçüm bana baharı müjdeledi. Beni arayanlarla telefonda her gün on saniye daha uzun konuşabildim. İkinci hastane günleri daha yumuşak geçiyor. Penceremden yemyeşil bir bahçe görüyorum. Hatta bir gece dolunayı yattığım yerden dört saat boyunca izleyebildim. Hala ayakta kalınca çarpıntım oluyor.
Bu hastanede ateşölçer, tansiyon aleti ve pulsoksimetre odamda duruyor, bazen kendim de ölçüyorum. Tansiyon aletinin manşonu antiseptikle ıslanmış değil. Koridorda 24 saat hayat var. Yan odadaki hastanın refakatçisi var. Hemşireler ona günde birkaç kez maskesini takmasını, odadan çıkmamasını, hastasına saat başı bir bardak su içirmesini tembihliyorlar. Bir hemşirenin kahkahalarını çok seviyorum. Onun nöbetinde gülünecek çok şey oluyor, ya da gülünecek şeyleri kolay buluyor; ne güzel. Bir tanesi sürekli Cem Adrian dinliyor, bana da iyi geliyor. Bu hemşireler odama tek tek, korumalı giriyorlar. Bir tanesi ölçümleri yapıp dışarıya sesleniyor, dışarıdaki kaydediyor. Kimsenin yüzünü görmedim, buharlanmış gözlüklerin ardından seçebildiğim kadar gözlerini görüyorum. Onlar da beni hiç maskesiz görmüyorlar.
Az önce Enfeksiyon Hastalıkları Hocaları odama geldiler. PCR testi dört kez negatif olsa bile benim klinik olarak Covid-19 olduğumu, tedavimin tamamlandığını ve iki günlük gözlemde sıkıntı olmadığı için 14 gün izolasyon şartı ile eve çıkabileceğimi söylediler.
Eşyalarımı topladım. Penceremden görünen güzel bahçeme ve 10 metrekarelik odama veda ettim. Eve gidiyorum. Hala korkuyorum.
25. gün
Evdeki dördüncü günüm. Hergün daha iyi hissediyorum, daha iyi uyanıyorum. İzolasyona devam. Kızımın yüzünü özledim, aynı ortamda ikimiz de maskeliyiz. Evdeki ilk iki gün kendimi çok dinlemeye başladığımı farkettim. Dinledikçe, sosyal medyadan yeni semptomlar okudukça bende de bir şeyler var gibi geliyor. Buna dur demem lazım. Belki de psikolojik destek alma vakti gelmiştir? EMDR derneğine mail attım, en kısa zamanda döneceklerini söylediler. Her gün ailemle, arkadaşlarımla, ATO YK üyeleri ile yorulmadan daha uzun konuşabiliyorum. Fiziksel olarak yalnız olmak zorundayım, ama biliyorum ki hiç yalnız değilim.
Geçecek, bu zor günler geçecek biliyorum. Yavaş yavaş eski gücüme kavuşacağıma inanıyorum. Ama " korkuyorum, beni yalnız bırakmayın" diye bağıran kadın hastanın sesini hiç unutamayacağımdan korkuyorum.