Korona günlerinde “Kadınlara ve Kız Çocuklarına Yönelik Şiddet” Konusunu Unutmamalıyız

Paylaş:

Dr. Şevkat Bahar-Özvarış

 Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi (HÜKSAM)

Dünyada en büyük insan hakları ihlallerinden biri olan toplumsal cinsiyet temelli şiddet, Covid-19 pandemisi olmadan önce de bir halk sağlığı sorunu olarak karşımızdaydı. Dünya genelinde son bir yılda 250 milyona yakın 15-49 yaş kadın ve kız çocuğu, eşi ya da birlikte yaşadığı erkeğin cinsel veya fiziksel şiddetine maruz kalmaktaydı1. Pandemi öncesi dönemde, kadına yönelik şiddetin saptanmasında, bildiriminde ve rapor edilmesinde sorunların olduğunu, şiddet gören kadınların ancak %40'ından daha az bir kısmının şiddete uğradığında bununla ilgili yardım isteme veya bunu bildirme yoluna gittiğini ve kadınların sadece %10’unun yardım aramak için polisi aradığını biliyorduk1.

Birleşmiş Milletler örgütü olan UN WOMEN, pandemi sürerken pek çok ülkede kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddetin arttığını rapor etmekte ve ev içi şiddet acil yardım hattı ve sığınma evi talebi konusunda artan sayıda yardım çağrıları aldıklarını bildirmektedir1,2. Arjantin, Kanada, Fransa, Almanya, İspanya, İngiltere’de3 ve Amerika Birleşik Devletleri'nde4, hükümet yetkilileri, kadın hakları aktivistleri ve sivil toplum kuruluşları tarafından hazırladıkları raporlarında pandemi nedeniyle yaşanan bu kriz sırasında ev içi şiddetin ve acil barınma için yardım talebinin arttığını belirtmektedir5-7. Aynı konuda, Singapur’da8 ve Kıbrıs'taki9 kadına yönelik şiddet ile ilgili acil yardım hatları aramalarında % 30'dan fazla artışın olduğu bildirilmektedir.

Dünyada şu anda Covid-19 pandemisi ile mücadele ve kriz nedeniyle dört milyara yakın insanın önlem olarak evlerine kapanmış olmaları, giderek artmakta olan görünmeyen bir salgını, hatta ölümcül bir tehlikeyi de beraberinde getirmektedir. Böylesi kritik dönemler bir yandan kadınların yaşadıkları şiddetin, kadın cinayetlerinin, tacizin, tecavüzün artmasına yol açarken, bir yandan da bunların üstünün örtülmesine ve görünmez kılınmasına neden olmaktadır. Hareketin kısıtlandığı, insanların her yerde az sayıda olduğu ve koruma sistemlerinin zayıfladığı salgın sırasında kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet artmaktadır. Çünkü, salgında evde kalma ve karantinayla birlikte, güvenlik, sağlık ve maddi endişelerin yarattığı gerilim ve gerginlik artmaktadır. Ev içinde kapalı kapılar ardında şiddet içeren davranışları kontrol etmenin mümkün olmayacağı herkes tarafından bilinmektedir. Ayrıca, evde kalmayla ilgili sınırlama, eşlerinden şiddet gören kadınların sosyal izolasyonunu artırmakta ve bu durum onlara yardımcı olabilecek kişilerden ve kaynaklardan kadınları daha da uzaklaştırmaktadır.

Mevcut pandemi koşullarında, kadınların ve kız çocuklarının telefon ve acil yardım hatlarına erişimine ilişkin kısıtlamalar ve kolluk kuvvetleri, adalet ve sosyal hizmetler gibi kamu hizmetlerinin aksaması da dahil, bu alanlarda yaşanan sorunlar bu olumsuz durumları daha da büyütmektedir. Bu aksamalar, cinsel saldırıya (tecavüz) uğrayanların sağlık hizmeti almasını, ruh sağlığı ve psiko-sosyal destek gibi ihtiyaç duyduğu bakım ve desteği almasını da tehlikeye atabilmektedir. Ayrıca, bu aksamalar bu tür suçlarda faillerin cezasız kalmasını da körüklemektedir1-2.

Birleşmiş Milletler bu nedenlerle tüm hükümetleri, Covid-19 pandemisiyle ulusal mücadele paketlerini oluştururken kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddetin önlemesi konusunda yapılacakları da bu paketlerin önemli bir parçası olarak görmesi konusunda çağrıda bulunmaktadır1. Her ülkenin, şiddete uğrayan kadın ve kız çocukları için sığınma evlerinin sayısının ve kapasitesinin artırılması, acil yardım hatlarının oluşturulması ve bunlara ilişkin farkındalığın artırılması için özel bütçe ayırmasını ve geniş çabaların gösterilmesi gerektiğini belirtmektedir. Şiddete uğrayanlar için sosyal desteğin genişletilmesi, telefonlara ya da internete erişimi olmayan kadınlara ulaşmak için yeni teknoloji tabanlı çözümlerin kullanılarak yardım hatlarının, psiko-sosyal destek ve danışmanlığın sağlanmasının güçlendirilmesi gerektiğini belirtilmektedir. Kolluk güçleri ve adalet hizmetlerinin kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddet olaylarına ve faillerine karşı cezasız kalmadan mutlaka öncelik verilmesini sağlamak üzere harekete geçmesi belirtilmektedir1.

Kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddetle pandemi koşullarında mücadele kapsamında acil yardım hizmetleri açısından bazı ülkeler yaratıcı çözümler bulmuşlardır. Örneğin; İspanya’da ve Fransa’da salgın koşullarında şiddet uygulayanla aynı evde olduğu için yardım hatlarını arayamayacağı için eczaneler ile kadına yönelik şiddetin önlenmesi için yürüttükleri kampanya kapsamında kadın eczaneye gidip "maske 19" isteyince eczacı doğrudan kadına yönelik şiddet acil yardım hattını aramaktadır. İngiltere göçmen kadınlar için "silent touch" (sessiz dokunma) uygulamasını başlatmıştır. Fransa’da süpermarketlerde kadınlar için danışma masaları açılmış, şiddet gören kadınların kriz döneminde kalabilecekleri yerlerin ayarlanması için özel bütçe ayrılmıştır2.

Bu salgın döneminde artarak devam eden kadına yönelik şiddet ve cinayetler nadir olaylar ve bireysel sorunlar değildir. Sistematik olarak devam eden bu şiddet döngüsünü önlemek için hükümetler kadın ve çocukların haklarını korumaya ve desteklemeye yönelik önlemler almalıdır. Sosyal desteğin ve kolluk kuvvetlerinin müdahalesinin azaldığı “evde kalma” ve karantina şartları altında eşlerinden şiddet gören kadınların acil durum hatlarına, yardım hizmetlerine ve sığınma evlerine erişiminin kolaylaştırılması gerekmektedir. Bu nedenle kadına yönelik şiddet için acil yardım hatları ve hizmetler en “temel hizmetler” olarak kabul edilmeli ve açık tutulmalı, kolluk kuvvetleri mağdurların çağrılarına yanıt vermeye duyarlı hale getirilmelidir.

Ayrıca, pandemi koşullarında, savaş ve çatışmalar nedeniyle kendi topraklarından çok uzaklarda, başka ülkelerde yaşamak zorunda kalan mülteci kadınların durumu da özel önem taşımaktadır. Mülteci kadınların çoğunun, hijyenik koşullarda yaşayacakları bir evinin bile olmadığı, hatta barınma sorunu yaşadıkları bilinmektedir. Kamplarda, çadırlarda, gecekondularda zor ve sağlıksız koşullarda yaşayan mülteci kadınlar, temiz su ve sabun, maske gibi en temel kişisel koruyucu önlemlere, yeterli gıdaya bile erişmemektedirler. Sokağa çıkmama ve evde kalma sürecinde hem ev içinde eşleri hem de hiç tanımadıkları insanlar tarafından şiddete uğrama olasılıkları fazladır. Dil sorunu ve yabancı düşmanlığı nedeniyle, şiddet uygulayan eşlerini veya birlikte yaşadığı kişiyi ihbar ettiklerinde sınır dışı edilme korkusuyla güvenlik, adli kurumlar ve sağlık kurumlarından gerekli hizmeti alamadıkları bilinmektedir. Bu kapsamda mülteci kadınların da bu hizmetlerden yararlanmaları için özel olarak çalışma yapılmalı, kendi dillerinde başvurabilecekleri yerlerin bilgisi paylaşılmalıdır. Gerekli durumlarda kadına ve kız çocuklarına yönelik hizmet ve bilgiye erişimleri ile ilgili tercüman desteği sağlanmalıdır.

Türkiye’de en son yapılan kadına yönelik şiddet araştırmasına göre; her üç kadından biri (%36), eşi ya da birlikte olduğu erkek tarafından fiziksel şiddete, %40’ı duygusal şiddete, %12’si cinsel şiddete, %30’u ise ekonomik şiddete uğramakta ve hemen hemen her gün bir kadın hayatını kaybetmektedir10. Aynı araştırmaya göre, fiziksel ve/veya cinsel şiddet gören kadınların yarısı (%56) gördüğü bu şiddeti yakın çevresine anlatırken, sadece %11’i bir resmi kurum veya sivil toplum kuruluşuna yardım almak üzere başvurmuştur. Kurumsal başvuruların en yüksek olduğu bölge % 19 ile Batı Marmara, en düşük olduğu bölge ise % 3 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi’dir10. Özetle, temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği yatan kadına yönelik şiddet, Türkiye’de acil önlemlerin alınması gereken ciddi bir halk sağlığı sorunudur.

Türkiye’de hal böyle iken ve sayıları 5.5 milyon olan, geçici koruma altında olan Suriyeli ve diğer göçmenler ile birlikte yaşamakta iken, yukarıda da bahsedildiği gibi salgın koşullarında tüm dünya ülkelerinde kadına yönelik şiddette artışın olduğu rapor edilir iken, İçişleri Bakanlığı kaynağının ne olduğunu da açıkça belirtmeyerek dünyadaki durumun tersine Türkiye’de salgın koşullarında kadına yönelik şiddetin azaldığını belirtmektedir. Buna inanmak zordur. Ayrıca; sosyal medyada, Macaristan gibi milliyetçi-muhafazakâr yönetimlerin işbaşında olduğu ülke parlamentolarının son günlerde aldığı gerici ve ırkçı kararlardan da cesaret alarak, kadına yönelik şiddet ile ilgili yasamız olan 6284 sayılı yasanın temel dayanak aldığı İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırılar söz konusudur. 6284 sayılı yasanın içeriğini bilmeyenleri yasaya karşı olmaya yönlendirmek üzere kasıtlı olarak ve gerçeği yansıtmayacak şekilde “ailesiz bir gelecek hedeflediği” iddia edilerek İstanbul Sözleşmesi’nin ve hatta 6284 sayılı yasanın iptal edilmesi için toplumu çağın gerisine götürecek talepler ile imza kampanyaları düzenlendiğine şahit olmaktayız. Türkiye’de kadına yönelik şiddet konusunda gerçekler ortada iken, ülkemizde bu salgın döneminde kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddetin önlenmesine için İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkılması ve 6284 sayılı yasanın maddelerinin ödün vermeksizin hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Covid-19 pandemisi, tüm dünyayı ve ülkemizi daha önce benzerini yaşamadığımız bir sınavdan geçirmektedir. Şimdi tüm insanlık için temel amaç, sadece korona virüsten kurtulup hayatta kalmak değil, bu pandeminin karanlık ve görünmeyen yüzü olarak ortaya çıkan kadına yönelik şiddeti önleyerek ve gelişmenin merkezinde kadını bir güç olarak görerek bu süreçten yenilenmiş ve gelişmiş olarak çıkmak olmalıdır.

Kaynaklar:

  1. UN Women. The Shadow Pandemic: Violence Against Women and Girls and COVID-19 https://www.unwomen.org/en/news/stories/2020/4/statement-ed-phumzile-violence-against-women-during-pandemic (Erişim tarihi: 9.3.2020)
  2. UN Women. COVID-19 and ending violence against women and girls https://www.unwomen.org/en/digital-library/publications/2020/04/issue-brief-covid-19-and-ending-violence-against-women-and-girls (Erişim tarihi: 9.3.2020)
  3. “Coronavirus: I'm in lockdown with my abuser” https://www.bbc.com/news/world-52063755 (Erişim tarihi: 9.3.2020)
  4. “Domestic violence cases escalating quicker in time of COVID-19” https://missionlocal.org/2020/03/for-victims-of-domestic-violence-sheltering-in-place-can-mean-more-abuse (Erişim tarihi: 9.3.2020)
  5. “Lockdowns around the world bring rise in domestic violence” https://www.theguardian.com/society/2020/mar/28/lockdowns-world-rise-domestic-violence (Erişim tarihi: 9.3.2020)
  6. Domestic violence cases jump 30% during lockdown in France” https://www.euronews.com/2020/03/28/domestic-violence-cases-jump-30-during-lockdown-in-france (Erişim tarihi: 9.3.2020)
  7. “During quarantine, calls to 144 for gender violence increased by 25%” http://www.diario21.tv/notix2/movil2/?seccion=desarrollo_nota&id_nota=132124, Ing. (Erişim tarihi: 9.3.2020)
  8. “Commentary: Isolated with your abuser? Why family violence seems to be on the rise during COVID-19 outbreak” https://www.channelnewsasia.com/news/commentary/coronavirus-covid-19-family-violence-abuse-women-self-isolation-12575026 (Erişim tarihi: 9.3.2020)
  9. “Lockdowns around the world bring rise in domestic violence” https://www.theguardian.com/society/2020/mar/28/lockdowns-world-rise-domestic-violence (Erişim tarihi: 9.3.2020)
  10. 10. HÜNEE. Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması. 2014. Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsü, Ankara, 2015