Mağdur edilmiş genç hekimler

Paylaş:

Dr.Ahmet Karer Yurtdaş

Kalabalık bir grup, mağdur edilmiş genç hekimler. İhraç edilenler, güvenlik soruşturmasına takılanlar, açığa alınanlar… Yazıldı edildi, gazete haberlerine konu oldu. Kimi durumun vahametine şaştı kaldı, kimi bu sizin yaşadığınız da bir şey mi daha neler neler var dedi, kimi kesin bir suçları vardır canım dedi, kimi hadi mücadele edelim bir şey yapalım dedi ama ne yapacağını da tam bilemedi.

Henüz sonuçlanmamış ama çökmenin eşiğindeki bir toptan sindirme harekatını yaşadık,yaşamaya da devam ediyoruz. Bu harekatın büyük yaralar açtığı ve hepimize çok pahalıya patladığı kesin. Fakat istenen sonucun alınamadığı ve tekrar edelim çökmekte olduğu da hayli kesin. Bunun nedenleri, detayları çok konumuz değil, girmeyeceğiz. Ama “biz mağdurların” oynadığı rolün edilgen bir figüranlık düzeyinde olduğunu, en fazla yapabildiğimizin belli şeylere rıza göstermemek olduğunu belirtelim. Herhalde itirazı olan yoktur.

Bu mağdur olma ama tam da olmama, bir şeyler yaşama ama en kötüsünü yaşamama ne menem bir şeydir, yine canlı canlı gördük. Açıkçası pek de baş edemedik bununla. Herkes,
el yordamıyla, o an ne doğru geldiyse onu yapmaya uğraştı. Bir kaç genel eğilime bölerek bunları toparlamaya çalışayım kendimce. Kendimce dememden bilimsel bir kaygı gütmediğim anlaşılıyordur sanırım. Biraz beyin jimnastiği, hepsi bu.

Ulaşamadığımız kalabalık kesim, izole olarak mağduriyetini gidermeye odaklandı. Çoğu zaman belki de ahlaki bulmadığı yolları kullanarak. Kimisi sonuç da aldı ve haklılar da. Tümüyle çürümüş bir ortamda etik-ahlak tesis etmek tek tek bireylere düşmez.

Bir kısım, ki bunlar da iyi bir çoğunluğu oluşturuyor, yetkililere ve vicdanlara hitap etme yolunu seçti. Mümkün oldukça olaya politikayı karıştırmadan, bu yapılanın ülkenin geleceğine bir katkı sunmadığı vb. argümanlar üzerinden ilerlemeye çalıştılar. En tepedeki yönetici elitten medyaya kadar herkese ulaşarak kamu vicdanına hitap etmek amaçlandı. Yapmayın etmeyin tarzı diyelim buna. Bildiğim kadarıyla bu şekilde sonuç alan olmadı.

Bir diğer ekip, tabip odalarımızın aktivistleri. Büyük oranda mezuniyet öncesi Tıp Öğrencileri Kolu’nda faaliyet yürütmüş arkadaşlarımız. Kendim de buraya dahil olduğumdan ve bir kısım görünür sebeplerden bu kısmı biraz daha uzun tutalım.

Mağduriyeti giderme amaçlı bir politik mücadele yürütme ile mağduriyeti daha büyük bir sorunun parçası haline getirip politik mücadele alanına dönüştürme farklı şeyler. İlki ile kısmi sonuç alınabilir elbet ama rahat eder miyiz o sonuçla? Bu ekip vicdanlara seslenme gibi bir hedefin doğru olmadığı tespitini yapmıştı, nitekim aslında mağdur edilmişlerin harekete geçirilmesi muazzam bir kitlesellik sağlamaya yeter de. Fakat soru şudur, mağdur edilenler nasıl harekete geçer? Sırf onları harekete geçirmek için bazı şeyleri istemeye istemeye yapmak gerekir mi?

Soruya tatmin edici bir cevap bulmuş değiliz fakat şu iddiadayız, mağduriyetimizi kendi başına ele alarak değil, onu daha büyük bir sorunun parçası haline getirerek sonuç
alabiliriz, rejim sorununun. Bunun da ilk adımı öncelikle herkesi mağduriyetini dile getirmeye ikna etmek. Zira konuyla ilgili herkes yaşanan en büyük zorluğun evvela mağduriyeti “dillendirme” olduğunun farkında. Kamuya açık bir dillendirmeden bahsediyoruz. Özelde zaten zar zor bulduğu işini kaybetmemek, daha fazla fişlenmek istememek ve benzeri sebepler önümüzde ciddi engel.

Mağduriyet dile getirme konusunda öncü arkadaşlarımız oldu. Röportajlar verildi, videolar çekildi. Fakat durum yaygınlaşmadıkça, yük bu arkadaşlarımızın omuzlarına kaldı. Bir nevi mağdur rolü onların üzerine yapıştı, bu da uzun vadede yıprattı arkadaşlarımızı. Can sıkıcı bir duruma dönüştü. Kitleselleşmenin zorunluluğu buradan da görülebilir.

Belli genel prensipleri söyledik ama ne yapmalı konusunda hala hazır bir reçete mevcut değil. Olmayacak da. Dikkat edilirse mağdur edilmişlerin politik farklılıklarına dikkat çekmedik, zira söz konusu olan kitleselliğin sağlanması ise bu sorun en azından şimdilik talidir. Bu çizgide daha incelikli yollar bulmak elimizde. Öncelikle tartışmaları buraya, kitleselleşmenin yollarına odaklamalıyız. Geç kalmış değiliz.