Mezuniyet Kareleri, Şimdi ve Burada
Dr. Emel Bayrak
ATO Yönetim Kurulu Üyesi
2 Temmuz günü Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Mezuniyet Töreni’ne katıldım. Ankara Tabip Odası’nı temsilen bir kutlama mesajı ve dereceye giren arkadaşlarımıza sembolik ödüllerimizi sunmak üzere. Onsekiz yıl önce mezun olduğum amfide kürsüde konuşmak heyecan vericiydi. Aynı zamanda Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı oldukları için Bozok Üniversitesi ve Kastamonu Üniversitesi Tıp Fakülteleri’nin de mezuniyet töreniydi. Yeni mezun meslektaşlarım biraz yorgun, biraz mutlu, çokça heyacanlıydılar. Ellerindeki pankartlar çok hoştu. Mavi saçlı bir mezun arkadaşım ’’’Kadından doktor olmaz’ mı ?! Bir de bana bak !’’ yazmıştı tuttuğu dövize. Bir başkasında son yıllarda intihar eden sağlık çalışanlarının sayısı, ‘’Hekime şiddete hayır !’’, ‘’Müşteri değil hasta’’ bir diğerinde. Parça parça yerleştirilmiş pankartlarla ‘’Atatürk’ü, Cumhuriyet’i, Hacettepe Mirasını, Mültecileri, Barışı, Hayvanları Yaşatacağız’’ yazmışlardı. Bizi bilmeyen birinin ‘’siz burda ne yaşıyorsunuz ?’’ diyeceği türden mesajlar.
Sadece akademik başarılar ödüllendirilmedi, yeni mezunlar arasında aynı zamanda sporda, edebiyatta, sanatta da güzelliklere imza atan hekimler vardı. Bu arada, çok başarılı bir sezon geçiren Tıp Fakültesi Kadın Voleybol Takımı Kaptanı aynı zamanda Türkçe Tıp dönem birincisiydi.
Hacettepe Üniversitesi Mezunlar Derneği adına Prof.Dr.Selçuk Dağdelen’ in, sivil toplum bilincinin önemini vurguladığı konuşmasının ardından aktardıklarımın bir bölümünü buradan da tüm hekim arkadaşlarıma tekrar hatırlatıyorum; ‘’ Mezun olduğunuz bu günden itibaren, sizi anlayacak birileri ile konuşma ihtiyacı duyduğunuzda, haksızlığa uğradığınızda, şiddetle karşılaşırsanız, tükendiğinizde, mesleki olarak başınız her sıkıştığında, hukuki desteğe ihtiyaç duyduğunuzda ya da sadece ‘geçiyordum uğradım’ diyebileceğiniz bir kapınız var Tabip Odanız. Size destek olacak ve aynı zamanda sizinle güçlenecek. ‘’
Elbette hepimiz biliyoruz ve sizler kolay kanacak bilinç düzeyinde insanlar değilsiniz, sizleri, ne ilköğretim yıllarınızdan bu yana sergilediğiniz üstün başarıları, gayreti, ne ailelerinizin kendi yaşamlarından vazgeçerek göğüsledikleri fedakârlıkları ne de fakülte yıllarında mecbur kaldığınız uykusuz geceleri, yaşadığınız fiziksel ve psikolojik sıkıntıları unutturacak bir meslek hayatı beklemiyor. Zorluklar devam edecek, hep birlikte göğüsleyeceğiz. İşte tam bu yüzden meslek yaşamımız dışında akıp giden bir hayat olduğunu hiç akıldan çıkarmamak gerek.
Kitaplarında Şimdi ve Burada olma felsefesini anlatan İngiliz düşünür Alan W. Watts’ın ‘Güvencesizlikteki Bilgelik’ adlı kitabını okurken; biz, baştan kendini feda etme içgüdüsüyle donanmış hekimlerin, yaşamlarımızı, pekçok meslek grubuna göre çok daha yoğun bir şekilde meslek hayatımızın kaosları, çıkmazları içinde tükettiğimizi, kendi öz güvenimizi, mutluluğumuzu, iç barışımızı, hakettiğimiz gibi yaşayabilmemizi sağlayacak düşünce ve eylemliliklerden uzak kaldığımızı ve tüm bunların bir çığ gibi büyüyerek aynı anda hepimizi etkilediğini düşünüyorum.
Watt’s şöyle anlatıyor şimdi ve burada olmanın felsefesini ;
‘’İnsanın mutluluğu, daha çok keyifli anılar ve beklentilerle ilgilidir, özellikle de beklentilerle. Bunları garanti altına aldıktan sonra berbat bir “şimdiye” katlanabilir. Bu garanti olmaksızın, anın hazzının ortasında bile kendini oldukça mutsuz hissedebilir.
İki hafta içinde ameliyat olması gerektiğini bilen bir insan düşünün. Bu süre içinde hiçbir fiziksel acı hissetmiyor, yiyecek pek çok şeyi var, arkadaşları ve insan sevgisiyle sarılmış ve sevdiği işi yapıyor. Fakat duyduğu korku yaptıklarından ve bulunduğu ortamdan zevk almasını engelliyor. Etrafında olan bitene karşı duyarsızlaşıyor. Zihni henüz gerçekleşmemiş bir şeyle meşgul olmaya başlıyor. Bu, ameliyat olup olmamaya karar vermek ya da öldüğü takdirde ailesi ve işleriyle ilgilenilmesini sağlayacak planlar yapmak gibi pratik konuların düşünülmesi değildir. Bu kararlar çoktan verilmiştir. Dahası, tamamen gereksiz bir şekilde ameliyatı düşünmektedir, bu da içinde bulunduğu anın keyfini çıkarmasını engellediği gibi ileride ortaya çıkacak hiçbir problemin çözümüne de katkı sağlamayacaktır.
Bu, tipik bir insan sorunudur. Korkunun sebebi çok yakındaki bir ameliyat olmayabilir. Bu, gelecek ayın kirası, savaş tehdidi ya da toplumsal bir felaket, yaşlılık için yeterli miktarda para biriktirmek zorunda olmak ya da ölümdür. “Şu anı bozan” bu şey geleceğe ait bir korku bile olmayabilir. Geçmişten gelen pişmanlık ve suçluluk duygularıyla şu anı taciz eden bir yaralanma, suç ya da bir patavatsızlık anısı bile olabilir bu. Anıların ve beklentilerin gücü insanların çoğu için öyle önemlidir ki geçmiş ve gelecek sadece şimdiki gerçeklikte değildir, ondan çok daha güçlü ve etkili olabilir. Geçmiş “aydınlatılmadıkça” ve gelecek umutla ışıldamadıkça, şu an mutlu bir şekilde yaşanamaz.
Hatırlama ve tahmin etme gücü, birbirinden bağımsız anların telaş ve kaosundan düzenli bir dizilim çıkarmak, duyarlılık adına muhteşem bir gelişmedir. Bu, bir bakıma insana yaşaması ve hayata uyum sağlaması için en olağanüstü gücü veren insan beyninin bir başarısıdır. Fakat bu gücü kullanma şeklimiz genellikle bu gücün bütün avantajlarını yok etmeye meyletmektir. Çünkü hatırlama ve tahminler yapabilme, ânı tam olarak yaşamamızı engelliyorsa bu durumda bize pek de yararı olmayacaktır.
Şu anki mutluluğum büyük oranda mutlu anı ve beklentilerimden oluşuyorsa, ânın pek de farkında olduğum söylenemez. Beklediğim güzel şeyler olduğunda da yine ânın farkında olmayacağım demektir. Geriye ve ileriye bakmaya alışmış olacağımdan şu an ve burada kalmam zorlaşacaktır. Bu durumda gelecek ve geçmişle ilgili farkındalığım içinde bulunduğum ânın farkındalığını azaltıyorsa, gerçek bir dünyada yaşayıp yaşamadığımı sorgulamaya başlamam gerekmektedir.
Ânın gerçekliğinden çok, beklentilerle dolu, bu türden fantastik bir yaşam, tamamen para kazanmak için yaşayan işadamlarına özgü bir sorundur. Çoğu zengin insan parayı kullanmak ve onun keyfini sürmekten çok para kazanmayı ve biriktirmeyi bilir. Yaşamayı beceremezler çünkü hep yaşamaya hazırlanırlar. Geçinmek için para kazanmak yerine para kazanmak için para kazanırlar ve bu yüzden de keyif yapma zamanı geldiğinde bunu bir türlü başaramazlar. Pek çok “başarılı” insan emekli olduğunda sıkılır ve mutsuz olur ve işine geri dönerek daha genç birinin yerini almasını engellemiş olur.’’
Hangi meslekte olursa olsun mesleğe daha yeni başlayan birine, mutlu, rahat bir emeklilik hayatı geçirmesini dilemek sanıyorum aslında aynı anda meslek yaşamı için de maddi manevi çok şey dilemek demek. Ben de hepimize mutlu ve rahat bir emeklilik hayatı diliyorum, şu an hekimlerin yaşadıkları daha doğrusu yaşayamadıkları emeklilik hayatı gibi değil..
Kaçınılmaz bir biçimde aynı zamanda bir yaşam biçimine dönüşen mesleğimizde tükenmeden, işimizi severek yapacağımız, bir gün bile aklımızdan ‘nerden doktor oldum !’,’acaba bu saatten sonra başka bir iş yapabilir miyim ?..’ düşüncelerinin geçmeyeceği yılları umut ederek bitiriyorum sözlerimi. Tabi bu düşünceleri nereden bildiğimi sormayacaksanız.
Umutla…
‘’Yeni ufuklar getirmiş,
Gülmeyi bilen çocuklar.
Bak!
Çocukların ellerinde güzel günler var.
Güzel günler var’’*
*Tükenme