Nazım’a Yolculuk, Nazımla Yolculuk (Ankara ‘da bir güzel sergi)

Dr. Mehmet Çakmak

-Vatan hasretinin şairi! 

– Barışın şairi!

– İşçi sınıfının şairi! 

– Türkçenin en büyük şairi!

Nazım Hikmet birçok biçimde tanımlandı, tanımlanabilir. Ama onu cümlelere sığdırmak, cümlelerle sınırlamak ne mümkün! 

Hakkında binlerce yazı, yüzlerce kitap yazılmış, daha da yazılacak. Birçok filme, tiyatroya, sanat eserine konu olmuş, olacak. 

Hala hakkında az bilinen, bilinmeyenler var. 

İşte
Ankara’da Nazım hakkında az bilinen, hiç bilinmeyen çok sayıda bilgi, belge, resim, fotoğraf, yazı içeren bir sergiyi gezdim. 28 Ekim’in tatil olan yarım günümü geçirdiğim sergi oldukça detaylı hazırlanmış. 20 Eylül’de İş Bankası İktisadi Bağımsızlık Müzesi’nde açılan “Nazım’a Yolculuk” sergisinin düzenleyicisi, bizim kuşaktan sevilen bir matematik hocası Prof. Haluk Oral. 

Prof. Oral müthiş bir koleksiyoncu, araştırmacı ve yazar. Birçok kitabının yanında sergide yer alan bilgi ve belgeleri içeren “Nazım Hikmet’ in Yolculuğu” kitabı da var. Şöyle diyor bu sergiyi açarken:

– “Hiç kimse tek başına dünyaya gelmiyor. Nazım Hikmeti, Nazım Hikmet yapan bir ailesive bir geçmişi var. Ailesi, atalarını da anlatarak tarih kitabı gibi bir şey yazdım”

Dolayısıyla sergi de bir tarih sergisi. Az-çok bildik o tarihin içinde saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. 

Soy geçmişi, çocukluğu, öğrenim yaşamı…

İlk şiirler, işgal yılları, Kurtuluş Savaşına katılmak için Ankara’ya gidiş, Mustafa Kemal’le görüşme…

Ömür boyu sürecek partili yaşam, öğretmenlik, Sovyetlere gidiş(ler) , evlilik(ler),  Mayakovski, şiirler, kitaplar…

Güdümlü yargılanmalar, kumpaslar, cezaevleri, kitaplar, yasaklar, aşklar…

Açlık grevi, Moskova yılları…

“Çin’den İspanya’ya, Ümit Burnu’ndan
Alaska’ya kadar
her mili
bahride, her kilometrede dost(lar) ve düşman(lar)…”

 Ayrıntılar, ayrıntılar… 

 Kronolojik olarak döneme ve konuya göre numaralanmış kümeler biçiminde düzenlenmiş yazı, belge, resim ve fotoğraflar. Ancak kümelerin kendi içindeki akışının numaralanmayışı bir eksiklikti veya vardı da görmeyişim eksiklik!

Kümelerin dışında bütün duvarlar boyunca Nazımın yaşamına dahil olmuş yüzlerce kişinin çizim tabloları sıralanmış. 

Yüreğimin yağını eriten ayrıntılardan biri, Che’nin karısına yazdığı mektupta Nazım’ın “Karıma Mektup” şiirinden alıntısı ve bu konuda evinin kapısında halen duran plaket. 

 Atalarından biriyle ilgili yazının özetiyle bitireyim. 

 Büyük dedelerden Konstanty (Constantin…olmalı) Borzecki haritaya, resime meraklıdır; muhtemelen siyasete de… Nazımın annesi Celile Hanımın dedesi , aynı zamanda karısı Münevverin de babasının dedesi Borzecki. 1848’de Almanya’nın Magdeburg şehrinde hapis yatar. Prusya’daki bir bağımsızlık eylemine katılmıştır. Sonra sınır dışı edilir… Uzun yollar…Osmanlı’ya sığınma, Müslümanlığı kabul, Mustafa Celaleddin Paşa oluşa varan metamorfoz…

Bu şehirde (Magdeburg) 1581’de basılan ve 200 yılda 60.baskıya ulaşan “Kitab-ı Mukaddesin Seyahat Kitabı” acaba bu büyük dedenin kitaplığında da var mıydı? Her şeye meraklı olan küçük Nazım, bu ünlü kitabı da bir elden geçirmiş miydi? O ünlü Davet şiirindeki

 “… Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket…” betimlemesine o kitaptaki Asya’nın  resmediliş biçiminin çocuk zihninde bir esin olarak kalması olabilir miydi?

Sergiyi hazırlayanlara göre, kitapta Asya’ya ve Küçük Asya’nın ‘kısrak başı’ biçimine bakılırsa neden olmasın… Atın kısraktan çok beygiri andırıyor olmasını saymazsak!…

Yaklaşık 4 saat kaldığım sergiden, güvenlik görevlisinin “afedersiniz hocam, 4 dakika sonra müze kapanıyor. Yarın yine bekleriz…” sözleriyle kibarca kovularak çıktım. 

Müzenin mermer merdivenlerinden harika bir sonbahar akşamına inerken, hangi kitaptan olduğunu anımsayamadığım “hiçbir hayat bir kitaba sığmaz” sözleri aklımdan geçti. 

Bir de ne zaman bir Nazım Hikmet Müzesi’ne kavuşacağız sorusu… 

 31 Aralık’a kadar “Nazım’a Yolculuk” a katılın. Nazımla kısa, doyulmaz bir yolculuk edin derim. O bavullarıyla sizi bekliyor!