Palabıyık Minnoşlar ile gelen isim: Dr. Ayşe Saray

Uzmanlık alanı olan  radyolojinin soyut kesitsel anatomisiyle de ilişkilendirilen, içsel yolculuğundan kesitleri içeren “Düşsel Gerçekler”, “Düşsel: Mavi” ve “Düşsel: Ateş” soyut fotoğraf sergilerinin yanı sıra tek başına ayakta durabilmek için erkek kimliğine bürünmek zorunda kalan kadınlara atfettiği “Palabıyık Minnoşlar” resim serisi ile izleyenleri  kara/mizah ve kendi iç/dünyalarıyla yüzleştirmeye devam eden Dr. Ayşe Saray, “özüme döndüm” dediği yolculuğu Hekim Postası için anlattı.

Röportaj: Sibel Durak

Dr. Ayşe Saray hem yeteneğinin hem kendisi gibi ressam olan annesi Yurdanur Özdinç’in etkisiyle çocuk yaşlarda tanışıyor resimle. Zafer Pasajı’ndaki Devlet Güzel Sanatlar Galerisinde, Osman Zeki Oral ve Eşref Üren’in Cıvıltı Atölyesi’ne katılıyor başta.

Sonrasında devam ediyor. Öğrenim hayatı boyunca da yeteneği öğretmenlerinin dikkatinden kaçmıyor. Ancak zamanı gelince kendisi gibi pek çok kişinin geldiği o yol ayrımına vardığında benzer cümleleri duyuyor “Evet resme
yetenekli ama güzel sanatları seçerse ilerde yapacakları sınırlı. Başka alanlara yönelmesinde fayda var.”

Bu düşünce ve yönlendirmeler ile hekim babasının izinden ilerliyor. 1987 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oluyor. Bir gün gelip de tıp eğitimi alacağı ise aslında aklında yok Dr. Saray’ın. Liseyi matematik çıkışlı olarak bitiriyor. Biyolojiyle hiç ilgisi olmadığını söylüyor. Nasılsa kazanamam, mimarlık, mühendislik gelir diyerek yazıyor tıp fakültesini ancak tahmin ettiği gibi olmuyor. “O zamanlar güzel sanatlara sıcak bakılmıyordu. Benzer durumdaki pek çok arkadaşımın yaşadığı gibi yeteneklerimiz fark edilmesine rağmen aile isteğine uyarak ilk tercihimi tıptan yana yaptım. Matematiğe fazla çalışmışım demek ki o netler sonucu tıbba girdim ve devam ettim. ” diye anlatıyor tercihinin sebebini.

“Akademik bir ortamda eğitim almanın farklı katkıları olurdu”

Zaman zaman tıp okumasaydım dediği oluyor. Güzel Sanatları bitirip bu yolda yürüyen insanların yaratıcılıklarının farklı yönde ilerlediğini düşünüyor çünkü. “Kişisel gelişim mutlaka gereken bir şey ama akademik bir ortamda eğitim almanın çok farklı katkıları olurdu.” diyor. Ancak diğer yandan ülke koşullarının sınırlayıcılığını da göz ardı edemiyor. Yine de fakülte yılları boyunca resimden vazgeçmiyor. Fakültede düzenlenen atölyelere katılıyor bu süre zarfında. Mezuniyet sonrasında daha teknik ve teknolojik bulduğu için radyoloji alanına yöneliyor. Bu
yönelimin çalışmalarının soyuta kaymasında etkili olduğunu düşünüyor. “Çünkü aslında bizim anatomik görüntü olarak gördüğümüz şey dışardan bakan için gayet soyut görüntüler” tarifini yapıyor.

“Özümüzü arıyoruz ya da özümüze dönmeye çalışıyoruz”

Resim çalışmalarına mecburi hizmet yıllarında fotoğraflar da eşlik etmeye başlıyor. Koşulları, ev ve meslek hayatı elverdiğince kendisine uygun bulduğu atölye ve çalışmalara katılarak ilerliyor yolunda. Bugün durup düşününce kurduğu cümle “Benim için resim mutlaka bir yerde patlak verecekti. Sonuçta özümüzü arıyoruz ya da özümüze dönmeye çalışıyoruz.” Yaptığı çalışmaları “Bazen fotoğraf ön plana çıktı bazen resim. Hepsinin birbirini tamamladığını düşünüyorum. Bazen fotoğrafta siyah beyaz, resimde renkli… Bazen resimde siyah beyaz, fotoğrafta renkli… Böyle farklı dengelemeler oldu.” diye anlatıyor.

Sürecin koştura koştura gitmek olmadığını düşünüyor. Kimi gün geliyor kendini geriye çekip durma gereği duyuyor. Kimi günse çağlayana kapılmışçasına hızlı sürdürüyor çalışmalarını. Durmanın, düşünmenin, gözlemlemenin de insanı bu süreçte beslediğine inanıyor. Bundan sonrası için kendisine net hedefler belirlemiş değil. Akışa bırakmanın ayrı sürprizleri olduğunu düşünüyor. Emin olduğu tek şey ise bu yolda ilerlemeye devam edeceği…