Piyasalaşma, Sağlıkta Dönüşüm, Emek Sömürüsü ve Şiddet
Dr. Ali Karakoç
ATO Genel Sekreteri
1970’li yıllardan sonra Batı’da başlayan ve 80’lerden sonra ülkemizde uygulanan neoliberal politikalar ile sermayenin serbest dolaşımı, sağlık işçisinin emeğinin ucuzlaştırılması, esnek, güvencesiz çalışma, tüketime dayalı kışkırtılmış sağlık talebi ve hastalıkların sorumluluğunun öncelikle bireye yüklendiği sağlık algısı yaratıldı. Böylece sağlıkta dönüşüm programına uygun ortam hazırlanarak ülkenin sağlık sistemi yerli ve küresel sermayeye açıldı.
Sağlık hizmeti üretimi, yoğun ve vasıflı emek gerektiren bir alandır. Günümüzde bu vasıflı emeğin niteliği bilerek azaltılmaktadır. Tetkik ve tedavide faydalanılan fizik muayene ve yardımcı tanı yöntemleri yerine; yüksek teknolojili, bol tetkikli, tüketime dayalı, üzerinden sermaye birikimi elde edilen bir sistem yaratılmaktadır. Bu şekilde sağlık sistemi, sermayenin göz diktiği alan haline gelmiştir.
Sağlıkta dönüşüm politikaları ile sağlıkta piyasa oluşturularak vatandaş bu piyasanın tüketicisi haline getirildi ve neoliberal politikaların özü olan tüketim çılgınlığı yaratıldı. Bu tüketim patlaması hekim ve diğer sağlık çalışanlarının iş yükünü artırdı. Yaratılan beklentiler ile hekimler ve sağlıkçılar tıbbın gereklerine göre değil hastaların/ kişilerin, şirketlerin ve otoritenin istekleri doğrultusunda mesleklerini yapan, özerkliğini yitiren çalışanlar haline getirildiler.
Sağlık hizmeti üretiminin doğası artık değişmiştir. İşvereni ister özel sektör olsun isterse kamu yöneticileri olsun, hedeflenen hizmet üretimi artık benzerlik göstermektedir. Etkinlik, verimlilik ve rekabet söylemi ile artı değer elde etme, kâr etme, doğrudan sermaye birikimi hedefli sağlık hizmet üretimi ön plana çıkmıştır. Sağlık alanında, sermayeye birikim sağlayan ciddi bir dönüşüm sağlanmıştır. Yani sağlık emek gücü sömürüsü söz konusudur.
Tüm bu koşullar ve yoğun iş yükü altında eski mutlu günlerini özleyen hekimler, hastane ve poliklinik kapılarında bekleyen yığınlarla karşılaşınca birer emekçi olduklarını yaşayarak anladılar. Artık onlar da birer işçiydi…
Kışkırtılmış sağlık talebi; sağlık çalışanlarının iş yükünün artmasına, nitelikli sağlık hizmeti sunumunun engellenmesine ve yaratılan beklentiler ile hasta (müşteri) memnuniyetinin sağlanamamasına yol açtı. Performansa dayalı hizmet sunumu, rekabetçi ve çalışma barışının bozulduğu ortama neden oldu. Multi displiner yaklaşım gerektiren sağlık hizmeti sunumunun sekteye uğraması ile uygulanan sağlık politikaları sağlıkta şiddeti artıran faktörlerin başında gelirken, ülkenin içinde bulunduğu politik ve sosyoekonomik durum toplumun her kesiminde şiddetin katlanarak artmasına neden olmuştur. Kadına, çocuğa, hayvana uygulanan şiddet ve iş cinayetleri vb.
Dünya sağlık örgütü, şiddeti günümüzün önemli halk sağlığı sorunlarından biri olarak görüyor(1) ve şiddeti “kendine, bir başkasına, grup ya da topluluğa yönelik olarak ölüm, yaralama, ruhsal zedelenme ve gelişimsel bozukluğa yol açabilecek fiziksel zorlama, güç kullanımı ya da tehdidinin amaçlı olarak uygulanması” şeklinde tarif ediyor(2). Sağlık kurumlarındaki şiddet ise hasta ya da yakınları tarafından sağlık çalışanı için risk oluşturan; sözel tehdit ya da fiziksel saldırıyı içeren durumdur (3). Sağlık iş kolunda çalışanların şiddet ile karşılaşma riski diğer iş kollarına göre çok daha fazladır.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlık çalışanları açısından şiddet önemli mesleki bir risktir. Ülkemizde sağlık çalışanlarına uygulanan şiddetin kabaca 2/3’ünün psikolojik (sözel, mobbing ve cinsel taciz), 1/3’ünün ise fiziksel şiddet olduğu tespit edilmiştir. Sağlık Bakanlığının resmî verilerine dayanılarak ortalama günde 31 sağlık çalışanın şiddete maruz kaldığı (beyaz kod verilerine dayanarak) kayıt edilmiştir. Yine ülkemizde yapılan birçok araştırmada son bir yıl içinde şiddetin bir türüne maruz kalma oranı % 58 ile %98 oranında değişiklik göstermektedir. Avrupa, ABD ve Avusturalya’da sağlık çalışanlarının en riskli çalışma alanları; acil servisler, psikiyatri klinikleri ve yoğun bakım üniteleridir. Ülkemizde acil servisler, poliklinikler, yoğun bakım ve aile hekimliği üniteleridir. Sağlık çalışanları içerisinde hemşireler (kadına yönelik şiddetten ayrı düşünülemez), hekimler, güvenlik görevlileri, sekreter veya hasta danışmanları daha sık şiddete maruz kalmaktadırlar.
Şiddet sağlık çalışanları üzerinde uzun süreli olumsuz etki yaratmaktadır. Fiziksel şiddet yaralanmalar, organ kaybı, engelli olma ve yaşamın sona ermesine neden olurken, sözlü şiddet ise; sıklıkla psikososyal travmalara neden olmaktadır.
Sonuç olarak;
1- Uygulanan sağlık politikaları ile sağlık hizmeti sunumundaki niteliğin değil niceliğin ön plana alınması, performansa dayalı ödeme, hasta yoğunluğunun artması, nitelikli hizmet için hasta başına düşen sürenin azalması, hastaların uzun süreli beklemesi, kalabalık ortamlar, çalışma ortamlarının güvenli ve nitelikli sağlık hizmetine uygun olmaması, tanı ve tedavi işlemlerinin izole ortamlarda yapılamaması, uzun ve esnek çalışma, mesleki eğitim aşamasında yetersiz altyapı, yeterli öğretim elemanı olmadan sağlık çalışanı yetiştirilmesi ve katkı katılım payı adı altında alınan paralar ile sağlık hizmetinin ticarileştirilmesi sağlıkta şiddetin en önemli nedenidir. Hizmet alanlar tarafından sağlık çalışanlarına yöneltilen şiddet, sağlık politikalarına bir eleştiridir.
2- Şiddetin ortaya çıkışı genel olarak bireysel değil toplumsal nedenlere bağlıdır. Bu nedenlerin başında uygulanan politikalar, sosyal ve ekonomik durum gelmektedir. Şiddetin her alanda uygulanabilir olması, toplumda giderek yaygınlaşması, bir hak arama yöntemi olarak görülmesi, ülkemizin son yıllarda giderek artan şiddet sarmalının içine sokulması ve sorunun şiddetle çözülme anlayışının en yukarıdan başlayarak toplumsal ilişkilere nüfus etmesi diğer bir nedendir.
3- Kamu otoritesinin mesleki değersizleştirme, itibarsızlaştırıcı söylemleri, sağlık hizmetlerinden beklentilerin yükseltilmesi, sağlık çalışanlarının mesleki özerkliğini yok sayan talepler, sağlık hakkı (hizmet alanın ve hizmet verenin) yerine müşteri memnuniyeti kavramlarının ön plana çıkarılması, sağlık hizmeti sunumundaki tüm aksaklıkların sebebi olarak sağlık çalışanlarının gösterilmesi ve basın yayın yolu ile şiddetin özendirilmesi diğer bir şiddet nedenidir.
4- Sağlık hizmeti sunumu esnasında şiddete uğramak; iş sağlığı ve güvenliği sorunudur. Tüm çalışanlar güvenli bir ortamda çalışma hakkına sahiptirler. Şiddet riskine karşı gerekli önlem ve tedbirleri almayarak sağlık çalışanının şiddete uğramasına neden olan ve iş kazası ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirmeyen, hatta çalışanlara baskı yapan idari sorumlular da şiddet nedenidir.
5-Sağlık çalışanlarının iletişim konusunda özel bir eğitimlerinin olmaması, hasta ve hasta yakınlarına yaklaşımda yetersiz kalınması diğer bir şiddet nedenidir.
Sağlık çalışanlarının korunması, ülkenin sağlık hizmeti sunumunun ve toplumun sağlık hakkının da güvenceye alınmasıdır.
Sağlıkta şiddetin çözümü için; kamu otoritesi, sağlık ortamının tüm bileşenleri (sağlık meslek kuruluşları, birlikler, sendikalar, odalar ve dernekler) ile iş birliği yapmalıdır.
Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın terk edilmesi ve toplumsal barışın sağlanması için gösterilecek çabalar, sağlıkta şiddetin ortadan kaldırılması yönünde atılacak önemli adımlar olacaktır.
- WHO Global Status Report on Violence Prevention 2014. ISBN 978-924-1564-79-3 Word Health Organization 2014
- Turhan Ö., Ahmed F., Aslan D. ve ark. Önlenebilir bir sorun: Hekime yönelik şiddet Ankara. Türk Tabipleri Birliği Yayınları. 2014 2-4. IBSN 978-605-5867-83-6
- TTB Şiddet Sempozyumu Raporu Ankara. Türk Tabipleri Birliği Yayınları. Eylül 2007
1970’li yıllardan sonra Batı’da başlayan ve 80’lerden sonra ülkemizde uygulanan neoliberal politikalar ile sermayenin serbest dolaşımı, sağlık işçisinin emeğinin ucuzlaştırılması, esnek, güvencesiz çalışma, tüketime dayalı kışkırtılmış sağlık talebi ve hastalıkların sorumluluğunun öncelikle bireye yüklendiği sağlık algısı yaratıldı. Böylece sağlıkta dönüşüm programına uygun ortam hazırlanarak ülkenin sağlık sistemi yerli ve küresel sermayeye açıldı.
Sağlık hizmeti üretimi, yoğun ve vasıflı emek gerektiren bir alandır. Günümüzde bu vasıflı emeğin niteliği bilerek azaltılmaktadır. Tetkik ve tedavide faydalanılan fizik muayene ve yardımcı tanı yöntemleri yerine; yüksek teknolojili, bol tetkikli, tüketime dayalı, üzerinden sermaye birikimi elde edilen bir sistem yaratılmaktadır. Bu şekilde sağlık sistemi, sermayenin göz diktiği alan haline gelmiştir.
Sağlıkta dönüşüm politikaları ile sağlıkta piyasa oluşturularak vatandaş bu piyasanın tüketicisi haline getirildi ve neoliberal politikaların özü olan tüketim çılgınlığı yaratıldı. Bu tüketim patlaması hekim ve diğer sağlık çalışanlarının iş yükünü artırdı. Yaratılan beklentiler ile hekimler ve sağlıkçılar tıbbın gereklerine göre değil hastaların/ kişilerin, şirketlerin ve otoritenin istekleri doğrultusunda mesleklerini yapan, özerkliğini yitiren çalışanlar haline getirildiler.
Sağlık hizmeti üretiminin doğası artık değişmiştir. İşvereni ister özel sektör olsun isterse kamu yöneticileri olsun, hedeflenen hizmet üretimi artık benzerlik göstermektedir. Etkinlik, verimlilik ve rekabet söylemi ile artı değer elde etme, kâr etme, doğrudan sermaye birikimi hedefli sağlık hizmet üretimi ön plana çıkmıştır. Sağlık alanında, sermayeye birikim sağlayan ciddi bir dönüşüm sağlanmıştır. Yani sağlık emek gücü sömürüsü söz konusudur.
Tüm bu koşullar ve yoğun iş yükü altında eski mutlu günlerini özleyen hekimler, hastane ve poliklinik kapılarında bekleyen yığınlarla karşılaşınca birer emekçi olduklarını yaşayarak anladılar. Artık onlar da birer işçiydi…
Kışkırtılmış sağlık talebi; sağlık çalışanlarının iş yükünün artmasına, nitelikli sağlık hizmeti sunumunun engellenmesine ve yaratılan beklentiler ile hasta (müşteri) memnuniyetinin sağlanamamasına yol açtı. Performansa dayalı hizmet sunumu, rekabetçi ve çalışma barışının bozulduğu ortama neden oldu. Multi displiner yaklaşım gerektiren sağlık hizmeti sunumunun sekteye uğraması ile uygulanan sağlık politikaları sağlıkta şiddeti artıran faktörlerin başında gelirken, ülkenin içinde bulunduğu politik ve sosyoekonomik durum toplumun her kesiminde şiddetin katlanarak artmasına neden olmuştur. Kadına, çocuğa, hayvana uygulanan şiddet ve iş cinayetleri vb.
Dünya sağlık örgütü, şiddeti günümüzün önemli halk sağlığı sorunlarından biri olarak görüyor(1) ve şiddeti “kendine, bir başkasına, grup ya da topluluğa yönelik olarak ölüm, yaralama, ruhsal zedelenme ve gelişimsel bozukluğa yol açabilecek fiziksel zorlama, güç kullanımı ya da tehdidinin amaçlı olarak uygulanması” şeklinde tarif ediyor(2). Sağlık kurumlarındaki şiddet ise hasta ya da yakınları tarafından sağlık çalışanı için risk oluşturan; sözel tehdit ya da fiziksel saldırıyı içeren durumdur (3). Sağlık iş kolunda çalışanların şiddet ile karşılaşma riski diğer iş kollarına göre çok daha fazladır.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlık çalışanları açısından şiddet önemli mesleki bir risktir. Ülkemizde sağlık çalışanlarına uygulanan şiddetin kabaca 2/3’ünün psikolojik (sözel, mobbing ve cinsel taciz), 1/3’ünün ise fiziksel şiddet olduğu tespit edilmiştir. Sağlık Bakanlığının resmî verilerine dayanılarak ortalama günde 31 sağlık çalışanın şiddete maruz kaldığı (beyaz kod verilerine dayanarak) kayıt edilmiştir. Yine ülkemizde yapılan birçok araştırmada son bir yıl içinde şiddetin bir türüne maruz kalma oranı % 58 ile %98 oranında değişiklik göstermektedir. Avrupa, ABD ve Avusturalya’da sağlık çalışanlarının en riskli çalışma alanları; acil servisler, psikiyatri klinikleri ve yoğun bakım üniteleridir. Ülkemizde acil servisler, poliklinikler, yoğun bakım ve aile hekimliği üniteleridir. Sağlık çalışanları içerisinde hemşireler (kadına yönelik şiddetten ayrı düşünülemez), hekimler, güvenlik görevlileri, sekreter veya hasta danışmanları daha sık şiddete maruz kalmaktadırlar.
Şiddet sağlık çalışanları üzerinde uzun süreli olumsuz etki yaratmaktadır. Fiziksel şiddet yaralanmalar, organ kaybı, engelli olma ve yaşamın sona ermesine neden olurken, sözlü şiddet ise; sıklıkla psikososyal travmalara neden olmaktadır.
Sonuç olarak;
1- Uygulanan sağlık politikaları ile sağlık hizmeti sunumundaki niteliğin değil niceliğin ön plana alınması, performansa dayalı ödeme, hasta yoğunluğunun artması, nitelikli hizmet için hasta başına düşen sürenin azalması, hastaların uzun süreli beklemesi, kalabalık ortamlar, çalışma ortamlarının güvenli ve nitelikli sağlık hizmetine uygun olmaması, tanı ve tedavi işlemlerinin izole ortamlarda yapılamaması, uzun ve esnek çalışma, mesleki eğitim aşamasında yetersiz altyapı, yeterli öğretim elemanı olmadan sağlık çalışanı yetiştirilmesi ve katkı katılım payı adı altında alınan paralar ile sağlık hizmetinin ticarileştirilmesi sağlıkta şiddetin en önemli nedenidir. Hizmet alanlar tarafından sağlık çalışanlarına yöneltilen şiddet, sağlık politikalarına bir eleştiridir.
2- Şiddetin ortaya çıkışı genel olarak bireysel değil toplumsal nedenlere bağlıdır. Bu nedenlerin başında uygulanan politikalar, sosyal ve ekonomik durum gelmektedir. Şiddetin her alanda uygulanabilir olması, toplumda giderek yaygınlaşması, bir hak arama yöntemi olarak görülmesi, ülkemizin son yıllarda giderek artan şiddet sarmalının içine sokulması ve sorunun şiddetle çözülme anlayışının en yukarıdan başlayarak toplumsal ilişkilere nüfus etmesi diğer bir nedendir.
3- Kamu otoritesinin mesleki değersizleştirme, itibarsızlaştırıcı söylemleri, sağlık hizmetlerinden beklentilerin yükseltilmesi, sağlık çalışanlarının mesleki özerkliğini yok sayan talepler, sağlık hakkı (hizmet alanın ve hizmet verenin) yerine müşteri memnuniyeti kavramlarının ön plana çıkarılması, sağlık hizmeti sunumundaki tüm aksaklıkların sebebi olarak sağlık çalışanlarının gösterilmesi ve basın yayın yolu ile şiddetin özendirilmesi diğer bir şiddet nedenidir.
4- Sağlık hizmeti sunumu esnasında şiddete uğramak; iş sağlığı ve güvenliği sorunudur. Tüm çalışanlar güvenli bir ortamda çalışma hakkına sahiptirler. Şiddet riskine karşı gerekli önlem ve tedbirleri almayarak sağlık çalışanının şiddete uğramasına neden olan ve iş kazası ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirmeyen, hatta çalışanlara baskı yapan idari sorumlular da şiddet nedenidir.
5-Sağlık çalışanlarının iletişim konusunda özel bir eğitimlerinin olmaması, hasta ve hasta yakınlarına yaklaşımda yetersiz kalınması diğer bir şiddet nedenidir.
Sağlık çalışanlarının korunması, ülkenin sağlık hizmeti sunumunun ve toplumun sağlık hakkının da güvenceye alınmasıdır.
Sağlıkta şiddetin çözümü için; kamu otoritesi, sağlık ortamının tüm bileşenleri (sağlık meslek kuruluşları, birlikler, sendikalar, odalar ve dernekler) ile iş birliği yapmalıdır.
Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın terk edilmesi ve toplumsal barışın sağlanması için gösterilecek çabalar, sağlıkta şiddetin ortadan kaldırılması yönünde atılacak önemli adımlar olacaktır.
- WHO Global Status Report on Violence Prevention 2014. ISBN 978-924-1564-79-3 Word Health Organization 2014
- Turhan Ö., Ahmed F., Aslan D. ve ark. Önlenebilir bir sorun: Hekime yönelik şiddet Ankara. Türk Tabipleri Birliği Yayınları. 2014 2-4. IBSN 978-605-5867-83-6
- TTB Şiddet Sempozyumu Raporu Ankara. Türk Tabipleri Birliği Yayınları. Eylül 2007