Ruh Sağlığı Yasası Çıkacak Mı?

Paylaş:

Dr. Burhanettin Kaya

Hekim Postası Yayın Kurulu Üyesi 

Psikiyatri Topluluğu ülkemizin bir ruh sağlığı yasasının olması için uzun yıllardır büyük bir mücadele içinde. Türkiye ulusal bir ruh sağlığı politikası ve ruh sağlığı yasası olmayan bir ülke olarak çağdaş bir ülkenin sahip olması gereken en önemli göstergelerinin birinden uzun yıllardır yoksun. Hem psikiyatri topluluğunun, özellikle Türkiye Psikiyatri Derneğinin gündemi zorlamasıyla olsa gerek 2006 yılında bir Ulusal Ruh Sağlığı Politika metni oluşturulmuş, 2011 yılında ise Sağlık Bakanlığı tarafından Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı, Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği işbirliği ile yayınlanmıştır. Bu eylem planı metni görece çağdaş bir ruh sağlığı hizmetlerinin yaygınlaşmasını hedeflese de, o sırada uygulanmakta olan sağlıkta dönüşüm planı ile çelişen; toplum temelli ve ulaşılabilir ruh sağlığı hizmetleri gibi bu sistem içinde gerçekleşmesi olanaklı görünmeyen-ütopik hedefleri de içermekteydi. Ulusal Ruh Sağlığı Politikası metninde, meslek örgütlerinden alınan görüşler metne hemen hiç yansıtılmamış, metnin son hali neredeyse ifade ve imla hatalarının düzeltilmesi amacıyla üniversitelerin, meslek örgüt ve derneklerinin değerlendirmelerine açılmıştı. Burada yapılan öneriler de çoğunlukla değerlendirilmeye alınmamış, büyük eksiklikleri,  yanlışları ve belirsizlikleriyle bir politika metnine dönüştürülmüştü. Metin, Avrupa Birliği uyumu da dikkate alınarak oluşsa bile Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, bağımsız tabip odalarının müdahale ve denetimini içermiyordu. Bir süre sessiz kalan bu metin, görece özgün eklemeler içerse de 2011 yılında bir ruh sağlığı eylem planı olarak yayınlanmış ama bu eylem planı tam olarak hayata geçirilemediği gibi, planın hedefleri ile çelişen yeni-liberal politikaların ışığında; ‘Sağlıkta Dönüşüm’ başlığında sağlıktaki ticarileştirmeye büyük bir hızla devam edilmişti. Ruh Sağlığı Eylem Planı’nı oluşturanlar bile, o planın hayata geçirilişinden hoşnutsuzluklarını birçok kez dile getirmişlerdi. Hükümetler güncel siyasetin gereksinimlerine göre, eylem planındaki ilkeleri ihlal etmiş ve tanımı güç bir oluşum yaratmışlardı. Eylem planının hedeflediği toplum içinde ruh sağlığının çok yönlü iyileştirme ve önleme birimleri şu anda ya bir semt polikliniği gibi tedavi hizmeti veren ya da sanatsal ve el işi çalışmaları yapan; neredeyse destekleyici ilaç firmalarına eşantiyon üreten ve koruyucu ruh sağlığı bağlamında etkili bir iş yürütemeyen;  kimi zaman da bir sürgün yeri kimliği kazanan Toplum Ruh Sağlığı Merkezlerini ardında bıraktı. Planlanan psikiyatri yatakları ise, şehir hastaneleri gibi nasıl işleyeceği konusunda hiçbir örneği olmayan, kaynak tüketimi üzerine kurulu bir sistemin içinde belirsizleşti. Şehir hastaneleri, kamu özel ortaklığı anlayışının bir ürünü olarak yeşil alanları, ormanları,  kentlerin soluk aldığı doğal alanları tahrip ederek dalga dalga yayılıyor ve yeni istihdam biçimleri de üreten bu yapıların içinde, psikiyatrinin ne hale geleceğini henüz kimse bilmiyor. Eskiden depo hastaneler şehrin uzağındayken, şimdi merkezde ulaşılabilir hastaneler, adı ‘şehir’ olan hastaneler adı altında, bir bir şehrin dışına taşınıyor.

Türkiye Psikiyatri Derneği, bir Ruh Sağlığı Yasa Tasarısı oluşturmuş, o dönemde kurulmasına öncülük ettiği Ruh Sağlığı Platformu aracılığıyla da bunu tartışma ortamına taşımıştır. Çeşitli hükümetlerden bazı milletvekili ve bakanların kimi zaman bu süreci sahiplenmeleri ile bazı çalışmalar yürütülmüş ama her birinin sonunda tasarı, rafa kaldırılmıştır. Bu süreçte kimi zaman zorla sürece dâhil ettiği, diğer ruh sağlığı alanında çalışan meslek gruplarının örgütleriyle birlikte bu konuyu gündemde tutmaya çalışmıştır. Bunu bir dönem Türkiye Psikiyatri Derneği yöneticiliği yapan biri olma vasfımla da söylüyorum; ruh sağlığı alanında çalışan bazı örgütlerin bu sürece katılmalarında bir ruh sağlığı yasası çıkarılması, ruh sağlığı sorunlarının çözülmesi değil, kendi meslek yasalarının çıkması ve rahatça ticari faaliyet sürdürme arzuları ana gerekçe olduğu görünüyordu. Bu nedenle hemen her zaman hükümetlerle ters düşmeyen hatta işbirliği yapan bir tutum sergileme eğilimi gösteriyorlardı. Buna rağmen Türkiye Psikiyatri Derneği, ruh sağlığı hizmetinin bir ekip hizmeti olduğu düşüncesiyle mesleki sınırlara çok önem vererek ve bunun ilkelerini belirleyip koruyarak, bu süreci birlikte yürütme kararlılığında oldu. Basına yönelik tüm çalışmalarında, 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı günü etkinliklerinde,  tüm önemli günlerde Ruh Sağlığı Yasası’nın gerekliliğini vurgulayan açıklamalar yaptı, toplantılar, etkinlikler, yürüyüşler gerçekleştirdi, “Ruh Sağlığı Yasası! Hemen Şimdi” sloganı ile konunun önceliğini her daim gündeme getirdi. Birçok meslektaşımız büyük emek vererek içtenlikli bir çalışma yürüttü.

Peki, şimdi neredeyiz? Türkiye Psikiyatri Derneği, 2014-2015 yıllarında daha önceki yasa çalışma gruplarının emeği ve ürünlerini dikkate alarak bir taslak metin hazırlamıştı. Bu metin, o güne kadar yazılmış çağdaş ruh sağlığı hizmetleri adına en kapsamlı ve kapsayıcı yasa taslağı idi. Hazırlanan bu taslak temel alınarak, bir süredir Ruh Sağlığı Yasası ile ilgili bir milletvekilinin işbirliği ile bir çalışma yürütülüyor. Bu çalışmaya bildiğimiz kadarı ile ruh sağlığı alanındaki tüm meslek derneklerinin yöneticileri katılmakta. Her ne kadar Türkiye Psikiyatri Derneği’nin taslak metni üzerinden başlamış olsa da ne yazık ki bu güne dek yürütülen çalışmalardan geriye gidildiği ve psikiyatri mesleği açısından önemli kayıplar içerdiği görülüyor. Tasarının son haline bakıldığında psikiyatri sözcüğü nerdeyse metinde hiç yer almıyor. Oysa ruh sağlığı yasaları genellikle hastane hizmetlerinin organizasyonuna ilişkin yasal düzenlemeleri daha çok içermektedir. Bu haliyle çıkarsa büyük etik sorunlara,  hizmette karışıklıklara ve yeni sorunlara yol açacak gibi görünüyor.  Şu soru her an gündemimizde. Yasa, bugüne dek yaşanan ruh sağlığı sorunlarını ve çalışma ilkelerini düzenleyecek bir içerikle yasalaşabilecek mi? Bu beklenti gerçekleşecek mi? Yoksa onca emek boşa gidecek, kendisine partisi içinde etkili konum elde etmek isteyen bir “çalışkan“ milletvekilinin ihtiyacı ortadan kalktığında, daha önce Fatma Şahin örneğinde olduğu gibi, komisyona bile girmeden yine tozlu raflarda kalmaya devam edecek mi?

Tüm tıp topluluğunun ve özellikle psikiyatrların, ruh sağlığı yasa tasarısını özenli bir şekilde gözden geçirmeye ve görüşlerini psikiyatri ve tıp kamuoyuyla paylaşmalarına, bir tartışma başlatmalarına, bu sürece müdahil olmalarına ihtiyaç var. Yalnızca bir ruh sağlığı yasası için değil, ülkedeki tarihsel adaletsizliğin yarattığı, biçimlediği, tüm ruh sağlığı hizmet, çalışma, özlük, hukuksal ve etik sorunları çözebilecek güçte bir ruh sağlığı yasası için “hemen şimdi “ diyerek…