Sağlık alanında yaşanan şiddet

Paylaş:

Dr. Ali Karakoç

ATO Genel Sekreteri

Şiddet, bir iktidar aracı olarak baskı ve kontrol amaçlı kullanılmaktadır. Kamusal hizmet sunumu anında şiddetin en yaygın yaşandığı alanların başında sağlık alanı gelmektedir. Sağlık alanındaki şiddet, yaşanan politik ortamdan, toplumsal şiddetten ayrı tutulamaz ve sağlık çalışanları için ciddi mesleki risk oluşturur. Tüm çalışanlar gibi sağlık çalışanları da güvenli bir ortamda çalışma hakkına sahiptir.
Sağlık alanında yaşanan şiddet hasta, hasta yakını ya da toplumun her hangi bir bireyi tarafından, çalışan için risk teşkil eden fiziksel ya da psikolojik tehdittir. Sağlık alanında yaşanan şiddetin kabaca üçte ikisi psikolojik (sözel tehdit, cinsel taciz ve mobbing) ve üçte biri ise fiziksel şiddet şeklinde uygulanmaktadır. Fiziksel şiddet, sözel tehdit ve cinsel taciz hasta ve hasta yakınları tarafında uygulanırken vakaların %14’ünü teşkil eden mobbing yöneticiler tarafından uygulanmaktadır. Diğer ülkelerde şiddet genelde acil servisler (ABD), psikiyatri kliniklerinde (Batı Avrupa), madde bağımlısı ve psikiyatrik rahtsızlığı olan hastalar tarafından uygulanıyorken, ülkemizde acil servisler, poliklinikler, ASM’ler, yoğun bakım üniteleri ve cerrahi kliniklerinde 20-30 yaş grubu erkek hasta ya da hasta yakını tarafından uygulanmaktadır.
2003 yılından sonra uygulanan sağlık politikaları ile (Sağlıkta Dönüşüm Programıyla) birlikte sağlık kuruluşlarına başvurular giderek kontrolsüz şekilde artarken, beklentisi yükseltilen ve bir türlü memnun olmayan hastaların! (müşterilerin) karşılaştıkları sağlık çalışanlarına yönelik uyguladıkları şiddetin aslında uygulanan SDP’ye bir eleştiri olduğunun farkındayız.  Dr. Ersin Aslan’ın görevi başında öldürülmesinden sonra 14.05.2012 yılında uygulanmaya başlanan beyaz kod verilerine göre günde ortalama 30 sağlık çalışanı şiddet görmektedir. Bu oran ancak buz dağının görünen yüzünü göstermektedir. Şiddetin çok önemli bir kısmını oluşturan kadın sağlık çalışanına, tıbbı sekreterlere ve güvenlik görevlilerine yönelik uygulanan sözel tehdit maalesef bildirilmemektedir.
Son yıllarda sağlık ve diğer tüm alanlarda uygulan politikalar,  şiddeti bir hak arama biçim olarak özendiren, cezasızlığın bir politik tercih olarak uygulandığı, sağlık hizmeti sunumunda nitelik değil niceliğin ve tüketimin kışkırtılması, sağlık emekçilerinin değersizleştirilip itibarsızlaştırılması, tıp eğitiminin ve hizmetlerinin niteliğinin hızla düşürülmesi, görsel ve yazılı basının sağlık alanında uygulanan şiddetin sıradanlaştırdığı, reyting ve tiraj uğruna uygulanan yayın politikaları ve sağlık hizmeti sunanlardan kaynaklanan nedenlerden ötürü şiddetin sıklığı ve dozu giderek artmaktadır.

2005 -2018 yılları arasında hasta, hasta yakınları ve SABİM hattı üzerinden oluşturulan şiddetin yoğun psikolojik baskısı sonucu görevi başında on meslektaşımızı kaybettik.
Uygulanan şiddet nedeniyle sağlık çalışanları psikolojik travma yaşamakta, yaralanmakta, organ kayıpları ve hatta ölümle sonuçlanmaktadır. Tüm bu yaşananların sonucunda sağlık hizmetlerinde mesleki risk almaktan kaçınma, gereksiz tetkikler ve yetersiz müdahale, defansif tıbbi uygulamalar ve tedaviyi üstlenmeme ile sonuçlanmaktadır. Tüm bu olanlardan ötürü şiddet, hekimlik meslek değerleri, toplum sağlığı ve sağlık hakkı için kaygı verici olumsuzluklara neden olmaktadır.
Peki tüm bunlara rağmen sağlık alanında şiddete çözüm önerilerimiz var mı? Tabi ki var, en son söyleyeceğimizi baştan söylemekte fayda var. Kamu otoritesi bu sorunu çözmekte kararlı ise bu alandaki tüm bileşenlerle yani emek ve meslek örgütleri (TTB, tabip odaları, sendikalar ve dernekler) ile ortak çalışmalıdır.
Tüketime dayalı kışkırtılmış ve nitelikten uzak sağlık hizmeti sunumu olan SDP’den vazgeçilerek ( 2017 Kamu Hastaneleri İstatistik Raporuna göre yıllık olarak kamu hastanelerine başvuru sayısı 357.748.167 iken, sadece acil servise 101.445.329 kişi baş vurmuştur. Ülkedeki tüm sağlık kuruluşlarına başvuru sayısı 700 milyonu geçmektedir), koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelendiği, tüm yurttaşların en kolay ve en rahat ulaşabileceği, nitelikli ve karşılığı kamu bütçesinden ödenen sağlık politikaları uygulanmalıdır.
Yeterli sayıda, güvenceli ve özlük haklara sahip nitelikli sağlık personeli çalıştırılmalı, rekabete dayalı ciro baskısı olmayan sağlık ortamı sağlanmalıdır. Yoğun iş yükünün yaşandığı acil servislerde, acil hasta ve acil müdahale kavramlarına uygun sağlık sistemi ve işleyişi oluşturulmalı, deneyimli ve kalıcı personel görevlendirilmeli, yoğun bakım üniteleri ve poliklinik çalışma koşulları iyileştirilmelidir. Hasta ve hasta yakınları için daha fazla sosyal hizmet uzmanı ve eğitimli profesyoneller görevlendirilmelidir.
Yetkililer ve idareciler hedef gösterici tutumdan kaçınmalı, şiddete uğrayan sağlık çalışanına karşı pozitif yaklaşmalı, görevlendirmede yetenek ve liyakata uygun davranmalı, standart güvenlik önlemleri almalılar. Sağlık çalışanlarına uygulanan şiddet; ‘’iş güvenliği  ve sağlığı’’ kapsamında ‘’işverenin genel yükümlükleri’’ çerçevesinde değerlendirilmeli ve yaşanan şiddet olayları iş kazası olarak kaydedilerek, SGK İl müdürlüklerine bildirilmelidir.
Meslek ve emek örgütleri, üyelerinin haklarının korunması ve mesleki risklere karşı daha etkin çaba harcamalılar, şiddete uğrayan tüm sağlık çalışanlarına destek sunmalı ve dayanışma içinde olmalılar, şiddet ve çözüm konusunda farkındalık yaratarak, çözüm süreçlerine aktif katılmalılar, hukuksal süreçlerin takipçisi olmalı ve aksayan durumlarda kurumsal olarak suç duyurularında bulunmalılar.
Sağlık hizmeti sunucuları şiddet, mesleki risk, tehlike hakkında ve öfke kontrolü konusunda eğitim almalı, iletişim becerileri kazanmalı, hasta ve hasta yakınına etik yaklaşmalı ve adalet duygusunu zedelememeli, tanı tedavi süreçlerinde doğru, hasta ile ortak tutum ve yaklaşım sergilemeliler.
Basın yayın organları sağlık çalışanlarını hedef  gösteren, objektif olmayan, yeterli bilgi edinilmeden, tiraj ve reyting uğruna yayın yapmamalı, şiddetin çözümüne katkı sunan bilgilendirici programlar ve kamu spotları yayınlamalılar.
Hukuksal olarak caydırıcılık ön planda tutularak sağlık alanına özgü cezai ve maddi yaptırımlar uygulanabilir ve TTB’nin 2014 yılında Meclis’e sunduğu yasa teklifinin kabul edilmesi gereklidir .

Sonuç olarak; kamu kurumu niteliği bulunan hekimlik meslek örgütü olan tabip odalarının önemli görevlerinden biri üyelerinin maddi ve manevi haklarını korumak ve geliştirmektir. Önemli yaşam alanımız olan çalışma alanlarımızda söz, yetki ve karar sahibi olabilmek için sağlık alanında yaşanan şiddetin önlenmesinde farkındalık, duyarlılık ve çözüm ancak birlikte mücadele ile olacağından;  sağlık çalışanlarının sağlık politikalarına yön verebilmesi, şiddete uğrayan sağlık çalışanlarının yalnız mücadelesinin çok da mümkün olmadığından; birlikte meslek örgütü desteğiyle mücadele etmesi, hukuksal olarak destek alması, etik ilkeler ve iyi hekimlik değerleri için meslek örgütüne üye olarak daha güçlü mücadele edebileceğimizi ve meslek örgütümüz ATO çatısı altında çoğalmamız gerektiğini düşünüyoruz.