Sistemin İnsanlığa Armağanı

Paylaş:

Bu salgın insanların insan gibi, hayvanların hayvan gibi, bitkilerin bitki gibi yaşamasına müsaade etmeyen sistemin insanlığa armağanıdır.

Dr. Onur Hamzaoğlu

Dünya Sağlık Örgütü kuruluşundan itibaren ilk kez 2009 yılında Domuz gribinden dolayı uluslararası kamusal acil durum ilan etti. 30 Ocak 2020 tarihi itibariyle de Korona virüsüyle nedeniyle altıncı kamusal acil durumu ilan etti. Yani 1946 yılında kurulan DSÖ tüm acil kamusal ilanları 21. yüzyılın ilk çeyreğini ilan etmiştir. 
Çiçek hastalığı dışında tümü daha önce yalnızca hayvanlarda hastalık yapan, daha sonra da hayvanlardan insanlara geçme özelliği kazanan, yani aslında birer zoonoz olan bu etkenler bir süre sonra da insandan insana bulaşmaya başlamışlardır. Bunlardan bir tanesi de coronavirüs.Ne oluyor da sadece hayvanlarda bulunan bir etken bir süre sonra insanlarda da hastalık yapmaya başlıyor?
Virüs veya bakteri gibi mikroorganizmalar hiçbir zaman hayvanı ya da insanı hasta etmek için gelmez. Kendisi hayatta kalmak adına mücadele eder. Nasıl ki tüm canlılarda bir evrim süreci var, virüslerde bu daha hızlı oluyor, değişen dış etkenlere uyum sağlayıp hayata kalabilmek için mutasyona uğruyorlar ve kendilerini dış koşullara uyumlu hale getirmeye çalışıyorlar.
Bu hastalık, bu virüs; insanların insan gibi, hayvanların hayvan gibi, bitkilerin bitki gibi yaşamasına müsaade etmeyen kapitalizmin armağanıdır. Çin’in Wuhan bölgesinde dünyanın en büyük 500 uluslarası şirkettenindrn 230’unun fabrikasının bulunduğu, bu fabrikada çalışan işçilerin haftanın altı günü fabrikada yatıp, kalktığı ve sadece bir gün köylerine gidebildikleri, makine başından yatakhaneye, yatakhaneden makine başına şeklinde bir vardiya sistemleri olduğunu biliyoruz. O bakımdan o kentteki yoksulluklar, eşitsizlikler üzerinden bir değerlendirme yapmak gerekir.
Hayat böyle akmaya devam ederse; son yirmi yıllık zaman diliminde DSÖ’nün şu zamana kadar 6.’sını ilan ettiği acil durum ilanlarının sayısı ve sıklığı giderek artacaktır.
Türkiye’de salgının ilk günlerinde önce içişleri bakanı ve daha sonra da sağlık bakanı açıkladı: “Talep çok arttığı için insanlar kolonyaları ve maskeleri dahil bulamıyorlar ya da karaborsaya düştükleri için 5-10 katı fiyatına alabiliyorlar. Hükümet maske üreticilerini topluyor ve onların artık ihracat yapamayacaklarını, şu fiyattan şu kadar üretip teslim etmeleri gerektiğine dair sözleşme imzaladıklarını ve imzalamayanları ise kapatabiliriz” demişlerdi.  Hani liberalizm nerelerde? Kapitalizmin, liberalizmin insanlık karşısında olduğu, insanlık dışı olduğu ve akıl dışı olduğunun bir örneğidir bu. Olağanüstü durumlarda iyice ayyuka çıktığı için aklımızda tutalım. Bu salgınla mücadele yaşamın bütün alanlarının; sağlık, eğitim, ulaşım, barınma vb. tümünün kamusal olmasını zorunluluğunu bir daha bize gösteriyor. İnsanların insan, hayvanların hayvan, bitkilerin bitki gibi yaşayabildiği bir dünya ancak bu şekilde kurulabilir.
Özel hastanelerin de pandemi hastanesi ilan edilmesini böyle yorumlayabiliriz. 10 Mart’ta ilk resmî vaka açıklandıktan sonra kendilerini şüpheli vaka olarak değerlendiren yurttaşlar özel ve vakıf hastanelerine başvurdular, ancak bu hastaneler bu yurttaşları kabul etmediler. Hükümet, doğal olarak felaket daha büyük boyutlara çıkmasın diye ve bu kurumların aslında sağlık hizmeti sunmak için değil sadece para kazanmak için o kurulduğu deşifre olmaması için çaba gösteriyor. Toplumun üreten ve ezilen bileşenleri olarak bütün bunları akılda tutmamız gerekiyor. Bu salgın sönümlendikten sonra nasıl bir hayatı talep edeceğiz? Bu yoğun ve maalesef kayıplarla gerçekleşecek acı deneyimler bunun ipuçları olacaklar.
 
Salgının haberi geldikten sonra Türkiye’de önemli bir işlem yapıldı. Hepsini söylememiz gerekir.  Çinden gelmek isteyen yurttaşlarımız özel uçakla ülkeye getirildi, test yapıldı ve hastalık olmadığı tespit edilmesine rağmen bu vatandaşlarımız yine de 14 gün boyunca karantinaya alındılar. Herhangi bir hastalık bulgusu göstermeyince sosyal yaşama karıştılar. Çinden getirilen yurttaşların karantinaya alınma süreci bilimsel bilginin halk yararına uygulanmasıdır.
Ancak daha sonra bu doğru uygulama devam ettirilmedi. Örneğin; İran’da salgının başladığı söylenmesine rağmen sınır kapıları hemen kapatılmadı. Hastalar ve temaslılar malesef ülkeye giriş yaptılar. Bunun dışında Avrupa’da hastalığın bulunduğu kentlerden ülkeye gelen birçok yolcu sadece ateş kontrolü ile evlerine yollandılar. AB ile çıkan sorunlar sonucu ülkenin dört bir yanından göçmenler kitleler halinde Trakya bölgesine taşındılar. Daha vahimi Şubat ayında umreye gidenlere izin verildi. Umreden dönenlerin özellikle 11-12 bini sadece ateş kontrolü yapılarak evlerine gönderildi. Halbuki, bu toprakların bir geleneği olduğu üzere umreden gelen yurttaşlar kendilerinde hastalık hissetmedikleri için bir gelenek olarak hem yakınlarıyla hem de komşularıyla temas ettiler.  Umreye giden kitle içindeki 44 milletvekili  meclise geldiler, bürokratlar işlerine döndüler. Bir süre sonra gördük ki, ülkenin geneline yayılmış umreden gelenlerin bir çoğunda hastalık çıkmaya başladı. Sonradan akılları başlarına geldi, şimdi de umreden dönmüş olanları da bazı kentlerimizde yurtlarda ve uygun olmayan koşullarda, çoğu yerde sağlıkçı olmadan sadece tuttular. Çinden gelen yurttaşlara uygulanan karantina uygulamasının Avrupa’dan ve umreden gelenlere de uygulaması gerekirdi.
 
Yetersiz miktarda test uygulandığı için gerçek sayımızı bilmiyoruz. Sağlık çalışanlarının çalışma koşulları ne yazık ki sağlıklı bir şekilde düzenlenmedi. Salgın için birinci basamağın çok iyi örgütlenmesi gerekiyor. Epidemiyoloji bilimi der ki; böyle durumlarda aktif sürveyansın çalışması gerekir. Yani, nerede hasta olduğunu gidip bulacaksınız ve tanısını koyacaksınız. O da çok fazla test yapmayı gerektirir. Hastaların yaklaşık %96’sı hastalığı hafif ve orta düzeyde geçiriyor. Dünyadaki vakalara bakıldığında %4’ü hastaneye ve yoğun bakıma gereksinim duyuyor. Haliyle tanı koyup durumu iyi olanları evine yollamanız ve onların da takibini evlerinden yapmaya devam etmeniz gerekiyor. Sağlıkta dönüşüm programı uygulanmadan önce yetersiz de olsa bu sistem Türkiye’de vardı. Bir ilçenin, bir mahallenin sağlık durumunun nasıl olduğu o mahalleye ilçeye hizmet sunan birinci basamak çalışanları tarafından bilinirdi. Yeniden bu sistemi hayata geçirmeye gereksinimimiz var. Bu salgın uzun sürecek. Evde olanları izlemek, hasta olanları bir an önce tanılarının konarak ve izolasyonunu sağlamak gerekiyor.
 
Sağlık bakanı tarafından test kitlerinin ülkemiz tarafından da üretildiği  ve son 15 gün öncesine kadar yurt dışına ihraç edildiği açıklandı. Bunu anlamak mümkün değil. Birileri para kazanacak gayesiyle kitler ihraç edilmeseydi halkın yararına kullanılabilirdi.
 
Maalesef ibadethanelerle ilgili uygulamalar da çok sonradan geldi. Bu hataydı. Türkiye’de biliyorsunuz Sünni Müslümanlar özellikle Cuma günleri toplu namaz kılıyorlar. Bu cemaatler de büyük oranda yaşlı olması ve yakın temas halinde duracak olmaları çok tehlikeliydi.  Sağlık emek meslek örgütleri ve halktan gelen tepkiler sonucu hükümet geç de olsa bu hatasından döndü.
 
Hizmet sektöründe çalışanların, beyaz yakalıların bir kısmı evden çalışmaya geçebildiler. Ancak madenlerde, fabrikalarda, tersanelerde, şantiyelerde çalışan işçiler salgın açısından çok kötü koşullarda halen çalışmaya devam etmektedirler. Bu işçilerin koşullar normalleşip iyileşene kadar ücretli izinli olması gerekir. Üretim durdurulması dışında çalışma süreçlerinde de düzenleme yapılabilir.
 
Maske için bile “artan talep üzerine fiyatı artırırım, arz-talep üzerinden bu dengeyi koyarım” diyen neoliberalizmin çürüdüğü ve özünde insana karşı olduğu görülmüştür. 2007’de ABD’de mortgage ile başlayan kriz bütün dünyaya yayıldı ve hala devam ediyor. Onun devamında bütün bunları yaşadığımızı görelim. Kapitalizmin neoliberalizm süreci bütün bunların ebesi oldu. Bütün yaşamın, sosyalizme ulaşana kadar kamusal kurgulanması gerekiyor. Yeni salgınların gerçek ilacı, sömürünün kalktığı, herkesin gereksinimin karşılanma hedefinin olduğu, doğanın ve insanın yaşamın öznesi olduğu bir dünyadır.
Kübalı sağlıkçılar sosyalizan bir perspektifle İtalya’dalar. Herşeyin kamusal yaşandığı, bütün sosyal gereksinimlerin bütün yurttaşlar için karşılandığı, bir dünyanın bir ucundaki Kübalı sağlık emekçileri kendi ülkelerinde salgın varken, bir taraftan oradaki mücadeleyi sürdürüyorlar ve şimdi İtalya ve dünyanın diğer bölgelerine yardıma çıktılar.
Birbirimizden haberdar olacağız. Dayanışma ağlarımızı genişleteceğiz ve bu dayanışma ağlarının ötesinde de gereksinimlerimizi karşılaması gereken hükümetten taleplerimizi ortaklaştıracağız. Bu dönemi böyle aşabiliriz.


*Konuyla ilgili konuşma kayıtlarının çözümünden derlenmiştir...