Soma, Ermenek, Amasra... İşçi Sağlığı’ndan Doğru Bir Gedik Oluşturmak!

Paylaş:

Yazının yazıldığı bu günler­de; Ankara’ya yürüyen maden işçileri bizlere bir kez daha şu satırları hatırlattı: “Madenci genetiği, insan bilinci vs beri dursun; hayati tehlike algı­layan her karıncanın DNA’sın­da kayıtlı olan içgüdü bile baki kaldıysa bedende, direniş de en doğal biyolojik davra­nıştır...” (Tayfun ÖZUSLU-Ma­den Mühendisi).

Soma, Ermenek, Amasra ve sermaye düzeninde sonrası ge­lecek işçi cinayetleri bizlere şu tarihsel örnekleri de çağrıştı­rıyor elbette: 1969 Alpagut’ta ve 1980 Yeni Çeltek’te ‘özyö­netim/özdenetim düzeni’ kuran (bir kelebeğin ömrü kadar kısa bir süre için olsa bile) ‘Grizu Fedaileri’nin örgütlü direnişi vardı ve var olacaktır da...

Başta Türkiye tarihinin en büyük işçi katliamı Soma (13 Mayıs 2014) olmak üzere Er­menek, Amasra katliamları bi­reysel, teknik değil, sosyal, si­yasal ve iktisadi boyutları olan organize bir suçtur. Ve bu du­rumda teknisist bir gözle de­ğerlendirmede bulunmak an­lamlı olsa dahi elbette yeter­sizlikler içerecektir.

Madenlerde (kömür ocakla­rında), ciddi ve önleyici gü­venlik kontrollerinin; nasıl bir kurumun merkezi güdümünde, nasıl bir mesleki eğitimden ge­çen ve hangi tür ehliyet, liya­kat tecrübe, sorumluluk ve yetkilere sahip kadrolarca yü­rütüldüğü/yürütüleceği konu­sunda TTB, TMMOB ve sendi­kalar tarafından binlerce sayfa doküman oluşturulmuş ve ka­muoyuyla paylaşıldığı gibi ilgili kurumlara da uyarı niteliğinde  iletilmiştir. Ancak; Gelip geçen hükümetler ve şimdiki iktidar ‘teklif ve tavsiyelerimize’ kulak asmadığı gibi üstüne üstlük ‘teklif ve tavsiyelerde bulunma’mızdan da rahatsız olmuştur. Adeta, kendisinin icraatını kısıtlayıcı ve sermayenin girişimciliğini engelleyici ‘siyasi bir faaliyet’ olarak değerlendirmiştir.

Ve bu nedenle artık lafın bittiği bir menzile ulaşılmıştır.

Madencilik karlı bir sektör olarak giderek sermayenin iş­tahını kabartırken, madencilik sektörünün karlılık oranları da diğer tüm sektörlerin karlılık oranından oldukça yüksektir. Tüm sektörlerde brüt satış kar­lılığı yüzde 12-13 iken bu oran madencilikte yüzde 30-37 ara­sında bir seyir izlemektedir (Kaynak: Bilim, Sanayi ve Tek­noloji Bakanlığı, Girişim Bilgi Sistemi-Aktaran Aziz Çelik, TTB/MSG Dergisi Sayı: 49-50, sayfa:4).

Bu kar sermayeye aittir ve bu nedenle madenlerdeki işçi cinayetlerinin sorumluluğu ‘alt düzey teknisyenlere, mühendislere’ ve yine İş Yasası’nda tanımlanan işveren vekillerine yıkılamaz.

Bu sorumluluk teknik kadroya yıkılamayacağı gibi kapitalist üretim sürecinde sorumluluğun kime ait olduğu ‘iş’e gönderme yaparak anlaşılabilir hale gelir ancak. Marx, Kapital’in birinci cildinde; “Emek sürecinin basit ögeleri şunlardır:

1. İnsanın kişisel etkinliği, yani işin kendisi;

2.İşin konusu ve

3.İşin araçları.” dır der ve buradan da anlaşılacağı üzere kişisel etkinliği gerçekleştirecek olan insan, emekçidir/işçidir. Emekçinin/işçinin işin araçla­rıyla işin konusu üzerine ger­çekleştireceği etkinliğe iş denir. Bu tanım geneldir. Yani bize işin kapitalist niteliğini söyle­mez. İşin niteliğini anlayabil­memiz için, etkinliği gerçek­leştiren öznenin yani emekçi­nin/işçinin, işin konusu ve işin araçlarıyla kurduğu ilişkiye bakmamız gerekir. İşin konusu ve araçlarıyla kurulan ilişkiden kasıt, emekçinin/işçinin, işin konusu üzerinde, işin araçla­rıyla, hangi organizasyona uy­gun olarak faaliyette buluna­cağı değil, mülkiyet ilişkisidir. İşin doğasını belirleyen unsur mülkiyet ilişkileridir. Ve gü­nümüzde/kapitalist üretim iliş­kileri içinde madenlerde üretim araçlarının mülkiyeti serma­yeye veya sermayenin kolektif temsilcisi olan devlete aittir. Yani üretim araçlarına kimlerin sahip olduğu işliklerdeki işle­yişin kimler tarafından da be­lirlendiğinin karşılığıdır. İsterse burada işçi-işveren, sermaye-işçi arasına devlet-hükümet-iktidar girerse girsin sonuç de­ğişmez. Üstüne üstlük buradan doğru devlet çözümlemesine uzansak da sorun daha bir net­leşir ve üstelik de sorunun po­litik olduğu daha bir açık hale gelir.

Bizlerin maden ocaklarında yaptığı teknik incelemeler ve buna dair önerdiğimiz işçi sağ­lığı ve iş güvenliği önlemleri alınsa/alınmış olsa veya kimi­lerine göre madende çalışan işçiler daha dikkatli olsa, devlet doğru dürüst denetlese, işçi sağlığı ve iş güvenliği kültürü yerleşse, yasal mevzuat tamı tamına uygulansa vs..vs... hatta sermaye ‘aşırı kar’ hırsından vazgeçse dahi yine işçiler öle­cek, sakat kalacak, hastalana­caktır... Ayrıca tüm bunlar ya­pılsa dahi hepsi işyerine odak­lanan, teknik bir bakış açısını içermektedir. Ve aşırı kar ve normal kar arasındaki nispi ilişkiyi görememek, kolaylıkla kapitalist devletin bir formunu neoliberal devlet diye lanet­lerken, diğer formunu sosyal devlet diye kutsamaya götürmez mi bizleri?!

Mesele, kapitalist biçim ve görüngülerin arasındaki farkların ayırdında olmak, bu farklılıkları unutmadan kapitalizmin kendisine karşı bir mücadele örgütleyebilmektir.

O halde burada bir ayrımı daha; Mesleki Demokratik Kitle Örgütü anlayışını ATO/Hekim Postası yayınında ortaya koymak gerekiyor: Sermayeden ve devletten bağımsız duruş.

Soma-Ermenek-Amasra’…da meydana gelen işçi cinayetlerinin nedenini aramak için; teknik bilgilerimizin ekonomi-politiğe girdi olacağı bakış açımızı işyerinin dışına, hem de üretim süreçlerinin en temel çarklarının en dip noktalarına ve bunun da ötesine üretim ilişkilerine yani mülkiyet ilişkilerine sokmamız gerekiyor.

10 yıl gibi kısa sayılabilecek bir zaman dilimi içerisinde üç büyük maden kazasında oluşan işçi cinayetlerinin farklı maden ocaklarında ve benzer nedenlerle meydana gelmesi, aslında bu kazalara neden olan sorunun kapitalist üretim sürecindeki mülkiyet ilişkilerinden kaynaklanan yapısal bir sorun olduğunun izahıdır.

Yapısal bir sorun olduğu vurgusundan sonra; “Üç maden kazasının oluşturduğu kitlesel işçi cinayetlerinin nedeni nedir?” sorusuna; “Son tahlilde mülkiyet ilişkilerine bağlı kapitalist üretim ilişkileri sorumludur.” demek bu yazının baştan ve kestirmeci bir biçimde, teknik ve ekonomi-politik diyalektik bağ bütünlüğünden koparılıp körel(til)mesidir. Çünkü kapitalizm sonsuz esneme kapasitesi sayesinde bugünkü biçimiyle varlığını sürdürmektedir. Kapitalizmin bu sonsuz esnekliği ona hareket alanı sağlarken; bizlere de sonsuz veriler sunar. Bizlerin Mesleki Demokratik Kitle Örgütü olarak bu verileri kapitalizmin teşhiri anlamında politik mücadeleye ışık tutacak hale getirmemiz ise kaçınamayacağımız bir görevdir. Ve bilelim ki; azımsanmayacak bir ölçüde ‘teknik politikaya veri sunar.’

Özel bir alanı (madenlerde işçi sağlığı ve iş güvenliğini) mesleki-teknik bir analize tabi tutarken, Marksizm’in bizlere yol gösterdiği ve tarih biliminin bizlere sunduğu bir yöntemle bu özel alanı genel ekonomi-politik bir kulvara bağlayabiliriz. Ve artık meselenin ekonomi-politik bir zeminden doğru ortaya çıktığı, politik olduğu ve çözümünün de politik olması gerektiği bir kalıba evriliriz.

O halde; teknik bir konu gibi görünen ‘özel alan’ genel politik bir zeminden doğru yaklaşımı hak eder hale gelmiştir. Ancak bu ‘özel alan’da sermaye esneklik içerisinde üretimini sürdürürken ve tatlı karlarını bizlere de güzel işler yapıyormuş gibi (ülke ekonomisine katkı sunuyormuş, emekçiye iş imkanı yaratıyormuş vs...) gösterirken bu tatlılığın bizlere nelere mal olduğunun gösterilmesi de teknik incelemeler ile ilmek ilmek çözülüyor. Ve kapitalist bir düzende işçi sağlığı merkezli bir gedik oluşturmak da bizlere görev olarak sunuluyor.

Peki iyi huylu-güler yüzlü sermaye maden ocaklarında işçileri öldüren, bizleri ağlatan ve bu haliyle kapitalizme karşı öfkelendiren ne gibi görünür teknik eksiklikler oluşturmuştur?

Soma’da: Sonuçları itibariyle ülkemizin en büyük maden faciasının yaşandığı Soma’yı özel sektörün işlettiğini biliyoruz. Burada yani yeraltı kömür işletmesinde kömürün kendiliğinden ısınması ve yanması (oksidasyonu) ile oluşan karbonmonoksit gazının çalışma ortamına yayılması sonucu 301 maden işçisi yaşamını yitirmiştir. ‘Trafo patlaması’, ‘terörist grupların sabotajı’ denilerek olayın gerçek nedeni saklanmaya çalışılsa da, teknik raporlar düzenlendikçe olayın gerçek nedeni görünür olmuştur.

Ermenek Kömür Ocağı işyeri hekimi Dr.Fikri, 1960 Ankara Tıp Mezunu 

Karaman’ın Ermenek ilçesinde: 18 işçinin öldüğü maden faciası davasına ilişkin 373 sayfalık gerekçe açıklanmıştır. Bakın ne deniyor: “Eski imalatlara ilişkin haritalar, sonraki üretim faaliyetleri sırasında göz önünde bulundurulmamıştır... Ocaktaki kömür çıkarma faaliyetleri sırasında, güvenlik amacına yönelik olarak tekniğine ve mevzuata uygun sondaj çalışmaları (kontrol sondajı) yapılmamıştır... İşçiler havasızlıktan, suda boğularak ve karbonmonoksit zehirlenmesinden ölmüştür... Yasal zorunluluk ve hayati önem arz etmesine rağmen, acil durumlarda ocağın derhal boşaltılmasını sağlayacak bir alarm tertibatı ocak içerisinde kurulu bulunmuyor vs...”

18 işçinin ölümünde temel etken olarak kabul edilen eksikliklerin şirket tarafından giderilmediği ‘Bilirkişi Raporları’nda mevcut.

Kamuoyunun Sayıştay Raporlarıyla gördüğüne paralel olarak izlenimlerimiz de göstermiştir ki; önlenebilir ölümler göz göre göre gelmiştir. Bu yönüyle Soma, Ermenek, Amasra’…da gerçekleşen işçi cinayetleri bir kaza olarak değerlendirilemez.

TTB olarak sermaye düzeni tarafından katledilen işçilerin ailesine bir kez daha başsağlığı dilerken; sınıf dayanışması duyarlılığı ve sorumluluğu gereği, kapitalist üretim ilişkilerinin kodladığı sermaye düzeninde sınıftan yana bir gedik oluşturabildiysek... görevimizin bir kısmını yerine getirmişiz demektir!.. Ötesi sınıf örgütlerinin ve politik mücadele örgütlerinin alanına dairdir ve günümüzün gerçekçi bir sorunu olarak önümüzde durmaktadır.

(Not: Yazının hazırlanmasında emek koyan Dr. Levent Koşar'a selam olsun.)