Sonuç ve Değerlendirme

Paylaş:

Dr. Seçkin Kara

Depremin ardından 16 Şubat-1 Mart tarihleri arasında Malatya merkez Battalgazi, Yeşilyurt ile çevresindeki yıkım gören Doğanşehir, Akçadağ, Kale ilçelerinin yanı sıra, Maraş’ın kuzeyindeki Elbistan, Afşin, Göksun, Nurhak ve Ekinözü ilçelerini dolaşama şansımız oldu. Bu ziyaretlerin ilk iki gününde Dr. Özcan ve Dr. Güray’la, sonrasında Dr. Özan’la birlikteydik. Maraş’ın kuzey ilçelerini ise Ankara’dan gelen gönüllülerimiz olan Dr. Gül Bakır ve Dr. Gülgün Kıran’la birlikte gerçekleştirdik. Ayrıntılı hızlı değerlendirme raporlarımız TTB’nin internet sayfalarında bulunabilir. Burada o nedenle daha çok bu ziyaretlerimizin rapora pek girmeyen yönlerine işaret etmek istedim.

Maraş’ın kuzey ilçelerine yaptığımız ziyaretlerde de yıkım, enkaz, yerinden olmuş halk gördük diyebilirim. Nurhak’taki pratisyen arkadaşımız, depremin olduğu gece, çocukların donmaması için nasıl çadır kurup soba yaktıklarını ama sobanın yanındaki suyun bile buna rağmen donduğunu anlattı. Ekinözü’nde karşılaştığımız yaşını almış bir köylü, evi yıkılmadığı için bir yardım almadıklarını, 7 tane malı (hayvan) olduğu için köyde kaldığını söyledi ve “Ben yaşlıyım, ölsem de olur; oğlum genç, onların yaşaması lazım!” diyerek durumu özetledi. Ekinözü, depremde toprağın yarıldığı yerlerden bir tanesiymiş, söylendiğine göre ancak biz hastane binasına gideceğimiz için bunları göremedik. Bir kaç genellemeyle bitirmek mümkün.

 • Çadır Geçici Yerleşim Alanları (GYA), genellikle doğru veya yeterli zemin düzenlemesi yapılmadan kurulmuştu! Birbirine fazla yakındı! Yangın önlemleri konusunda eksik ve yanlışlar göze çarpıyordu: tüplerin çalınacak düşüncesiyle çadır aralarına konmaması, güvenlik güçlerinin bulunduğu yerlerde toplu olarak bulundurulması en sık görülen yaklaşımdı. Buna karşın, yüzde 25-30 civarı örnekte, yangın tüplerinin görece doğru kullanıldığını gözlemledik. Çadır kentlerin çoğunda itfaiye aracı vardı, ancak gece soğuktan tankerdeki suyun donması sebebiyle, iş yine önlemlere ve yangın tüplerine düşüyor!

• Çadırlar, nasıl kurulmuşsa o haliyle kalıyor! Bu nedenle, doğru çadır (GYA) kurma yöntemine ilişkin eğitimlerin ciddiye alınması ve işin en başından doğru yapılması yaşamsal önemdedir! Çünkü bizim görüp uyardığımız örneklerde herhangi bir düzeltici faaliyet olmadığı gibi buraları daha sonraki yağmurlarda su bastı!

• Malatya örneğinde hazırlıklarını gördüğümüz ve önümüzdeki günlerde, artarak hayata geçmesini beklediğimiz barınma biçimi, şehir merkezindeki çadır kent şeklindeki GYA’ların kapatılarak, şehir dışındaki daha organize olan ve kalıcı konutların yapılacağı zamana kadar halkın ayrı hanelerde barınabileceği, orta-uzun erimli konteyner GYA’lara yerleşimin sağlanması şeklinde olacak gibi görünüyor. Bu şekilde, hijyen sorunu önemli ölçüde çözülebilir, uyuz ve bit olgularının da azalması için gerekli ön koşullar sağlanmış olur.

• Aşevlerinden sıcak yemek temini, çadır yerleşimlerinde ateş yakılmasının dolayısıyla yangın tehlikesinin önüne geçilmesine de hizmet eder ve şayet diyetisyen gözetiminde yapılırsa, geniş kitlelerin doğru ve yeterli beslenmesini görece kolay sağlamaya da yarar. Öte yandan, barınmacılara fazla seçenek sunmamasıyla, toplum psikolojisini olumsuz etkilediği de dikkate alınmalıdır. Bu yönüyle mutfak birimi bulunan konteynerlerde, konteyner kentlerde yaşamak, kendi ocağını kullanmak insanlar için normale dönmek açısından önemlidir.

• Elektrik sobalarının kullanılmasına bağlı yangınlar, 1999 depreminden kalan en önemli deneyim olmuşa benziyor! Gördüğümüz çadır kentlerde, sadece bir tanesinde çadırlara bilerek elektrikli ısıtıcı kullanımı amacıyla elektrik veriliyordu, ancak konuştuğumuzda, yetkili kişi, buna uygun elektrik kabloları kullandıklarını ve hava çok soğuk olduğu için sadece odun sobasıyla çadırda ısınmanın mümkün olamayacağı için bu yola başvurduklarını söyledi (Göksun, Belediye Kapalı Pazaryeri çadır kenti).

 • Elektrikli ısıtıcı verilmeyen çadırlara odun sobası verilerek, odunla ısıtma sağlandığını yaygın uygulamanın bu olduğunu gözlemledik! Fakat bu defa, kısa bacalar yüzünden bütün çadırların etrafı, çoğunlukla içleri de dumanla doluyor ve solunan havanın kirlenmesine, akut ve kronik solunum problemlerine yol açıyor. Bunu şikayet ettiklerinde ise görevli personel her zaman dikkate almayabiliyor.* Biz bu gibi durumlarda görevli sağlık personelinin (hekimlerin) müdahil olması ve şayet sağlık sorunu yaşanıyorsa, bunu tespit ettiklerinde ilgili bireylerin durumunu idarecilere bildirmelerini önermiştik. Birimdeki hekim, bununla kalmayıp, maruziyeti azaltmak için doğru düzenlemelerin yapılmasına da (bacaların yükseltilmesi, çadır aralıklarının arttırılması, sobalarda naylon gibi toksik maddelerin yakılmasının engellenmesi, vb.) aracılık edebilir.

• Yardım malzemeleri, örneğin giysiler, GYA’lara düzensiz olarak getirilip genellikle ortalık yere bırakılıyor ve barınmacılar buradan seçmeye çalışıyor. Buna seçme demek zor, bir düzen olmayınca, olay “kim ne kaparsa”ya dönüşüyor! Çocuklara oyuncak dağıtmak için yapılan da farklı değildi. Doğrusu gereksinimlerin idare tarafından tespiti ve buna göre liste üzerinden, insan haysiyetini önceleyen bir dağıtımın yapılmasıdır. Çevre kirliliği ve israfın önlenmesi de bu şekilde görece kolay olacaktır.

• Tuvalet ve banyo konuları en yaygın göze çarpan eksiklerdendi. 25 kişi için 1 tuvalet, 50 kişi için bir banyo hesabıyla yeterli sayıda kabinin temini ve bunların yerleşim yerinde en yakın 30 en uzak 50 metre mesafede olacak şekilde yerleştirilmeleri, gece iyi aydınlatılmaları gereklidir. Ayrıca plastik kabinli ve kuru tip denilen kasetli tuvalet kabinlerinin genellikle hiç kullanılmadıkları (!) söylendi; gözlemlerimiz bunu doğruladı.

• Banyo kabinlerinin kurulması, sıcak su teminindeki sıkıntılar ve barınaktaki ısınma olanaklarıyla birlikte düşünülmek zorunda olduğundan; kişi başı sayı yeterli olsa dahi her kişinin banyo olanağına ulaşması için tek başına yeterli değildir. Banyo yapmayı başarsa bile, kabinden çadıra gelene kadar üşütmemek de gereklidir; bu da kabin mesafesinin önemine bir diğer kanıt oluyor. Ayrıca, tuvalet(ve banyo) kabinlerinin suyu şayet yukarıya konan bir hazneden geliyorsa, suyun kışın donmasıyla tesisat tümden iptal olabiliyor; bu ise tuvaletin (banyonun) iptal olması demek!

• Ziyaret ettiğimiz GYA’lar genellikle ya bir okul, AVM gibi bir binanın dışına (otopark, bahçe) ya da halka açık parklara kurulmuşlardı; bu nedenle binanın içindeki veya parkta bulunan tuvaletlerin barınmacıların ihtiyacına yanıt vermesi düşünülmüş olmalıydı. Gördüğümüz örneklerde genellikle sayının yeterli olmadığı, ilave kabinlerin ise genellikle önceden bulunanların yakınına yerleştirildiğini saptadık. Yeni kabinlerin, öncekilerin yanına konması bir tercih değilse eğer, duyumsal bir davranış ve yanlış sonuçlara yol açıyor: Elbistan’da Pınarbaşı çadır kenti tuvaletleri buna bir örnek verilebilir. Park, bir tarafından 15-20 metrelik bir tepeye yaslanıyor ve tepeden aşağıdaki düzlüğe inen, oldukça dik bir eğim var. Parkın tuvaletleri, plan gereği, yukarıya yerleştirilmiş; böylece tuvaletlere çıkmak için beton merdivenler de yapılmış ve her defasında tuvalete çıkma isteyenlerin, 50-60 civarında basamak çıkmaları gerekiyor! Sayıca az olan tuvaletlerin yanına(!) seyyar kabinler konulmuş; barınmacıların geceleri bir yana gündüzleri bile bunları kullanabilmeleri çok sıkıntılıydı; bir barınmacı durumu “vatandaş oraya kadar gitmiyor, çadırın yanına hallediyor!” diye özetledi

13 Şubat günü Maraş'ın 13 Şubat Mahallesindeki enkazların arasında ayağıma takılan bir koyun bebek. Ya onunla oynayan çocuk nerede?

13 Şubat günü Maraş'ın 13 Şubat mahallesindeki enkazlar arasında ayağıma takılan yumuşak bir şey, bir koyun bebek. Ya, onunla oynayan çocuk nerede? 

*MişMiş Park çadırkentindeki görevli polis memuru, “Benim bildiğim astım bulaşıcı değil ama burada herkes, sobalı çadırlardan kurtulmak için astım olduğunu söylüyor! “ demişti