Tıp Eğitimi

Paylaş:

Dr. Vedat Bulut

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı 

Türkiye’de 104 tıp fakültesi programı olan üniversite mevcuttur.  Ayrıca 3 adet KKTC, bir adet Azerbaycan merkezli üniversitelerde de Türkiye vatandaşı öğrencilerimiz bulunuyor. Son olarak Sağlık Bilimleri Üniversitesi İstanbul Merkezli Uluslararası Tıp Fakültesini kurdu. Bu yıl yerleştirmeler ve kayıtlar henüz tamamlanmamış olmakla birlikte 2019-2020 eğitim-öğretim yılında 15.050 tıp öğrencisi fakültelerinde eğitime başlayacak. 

Tıp öğrencilerinin eğitiminde çağdaş yöntemleri kullanan ve yaygınlaştıran tıp fakültelerimiz kuşkusuz var. Ancak her şehre bir tıp fakültesi açmak  bir siyasi tercih olarak belirince tıp eğitiminin standart uygulama ölçütleri tartışılır hale geldi. Üniversitelerin uluslararası sıralamalarını belirleyen pek çok ölçek bulunmakta, bu sıralamaları belirleyen kurumların uyguladıkları temel ölçütler; öğrencilerinin istihdam oranları, öğrenci dostu olması, GZFT analizleri, öğrenci/öğretim elemanı oranı, uluslararası ağkent görünümleri, coğrafi yerleşimleri, tercih sıralamaları, patentler, proje sayıları, yayın ve atıf sayıları, kamuoyu anketleri, uluslararası görünümleri gibi değişkenleri içermektedir.  Son dönemlerde en önemli skorlama artık 4. kuşak üniversitelerin endüstriye ve ülke ekonomisinin kalkındırılmasına olan katkıları olarak belirdi. Dünyada pek çok kuruma benzer şekilde Türkiye’de de URAP tarafından her yıl yayımlanmakta ve 4. kuşak üniversite yaklaşımını içermeyen kıstaslar nedeniyle tartışmalara yol açmaktadır. Genel geçerliliği bulunan yeni yaklaşımsa üniversiteleri bütünlük içerisinde değerlendirmek yerine kürsüler ve fakülteler bazında ele almanın daha yerinde olduğu şeklinde.

Bu yazımızda tıp eğitiminde çağı yakalayamadığımızın altını çizerek, bir planlama önerisi sunacağız. Tıp eğitiminde temel sorunlardan biri çoğunluğu X kuşağından olan eğitimcilerin, Z kuşağı için tıp eğitimi planlaması yaparken, kuşaklar arası farklılığı gözden kaçırmaları olarak gözleniyor. Yeni tıp öğrencilerinin ders notları tutmadığı konusunda kaygılanan öğretim üyeleri, bu öğrencilerin ses kayıtlarını alarak metine döktüğünü öğrenince paniğe kapılmakta. Koridorlarda ve amfilerde cep telefonlarıyla meşgul olduğu izlenimi yaratan öğrenciler, aslında ders programlarından açık ders kaynaklarına kadar her bilgiye saniyeler içerisinde ulaşıyor. Öğrenciler konuları ezberlemesi istendiğinde bunun gereksiz olduğunu biliyor ve sorunla karşılaştığında çözümün cebinde olduğundan emin. Tek sorunumuz internet bağlantımızın kesilmesi halinde ne olacağı. Bu nedenle gelişmiş ülkelerin temel önceliği özellikle eğitim alanlarında sürekli ve kesintisiz internet veri akışını sağlamak şeklinde gelişiyor. Çok yakın bir gelecekte LED internet tüm dünyaya ağı yayacak gibi görülüyor. Gelecek kuşağın iletişime olan gereksinimleri nefes almak kadar doğal bir talep haline geliyor. Bulut temelli teknolojiler (Cloud based technology) ve kesintisiz küresel internet hizmeti geleceğimizi şekillendirecek.

Kristal Z kuşağı özellikle tıp fakültelerinin ilk üç yılına hakim olan geleneksel eğitim sistemine bağlılık içerisinde olan X kuşağının didaktik eğitim sistemiyle uyumsuz. Fakülteler PDÖ, KDT, KBL ve iletişim becerileri gibi karşılıklı etkileşim yöntemiyle eğitim ve öğretimlerini çeşitlendirmiş olmakla birlikte uzaktan eğitim, webinar ve HR tıp eğitimi uygulamalarında oldukça hantal ilerlemekte.Tıp fakültelerinin öğrencilerine nanoteknoloji, biyoteknoloji ve informatik alanlarında bilgi ve deneyim aktarmanın ileride Türkiye’nin know-how, inovasyon ve patent birikimine olumlu katkıları olacaktır. Günümüzde İsrail’de bulunan Hadassah Hastanesinde hastane gelirlerinin toplamının %70’inden fazlasını bu hastane bünyesinde kurulan tıbbi cihaz ve teknoloji üretimini yapan ve pazarlayan şirket sağlıyor.Hasta gelirlerine ve sosyal güvenlik kurumlarının ödemelerine muhtaç olmaktan çıkmanın tek yolu bu gözüküyor. Üniversitelerin tıp fakültelerin son üç yılına hakim olan stajyerlik ve intörnlük eğitimleri kontenjanların yoğunluğu hasta başında yeterli ziyaret alanlarının olmamasına, mesleğin yetkin donanımlı öğretim üyeleri tarafından tecrübe aktarımının zayıflamasına yol açmaktadır. Bu açıdan kontenjanların belirlenmesinde staj gruplarının öğrenci sayısının 12 öğrenciyi geçmeyecek şekilde planlanmasına gereksinim vardır. Ülkenin kaç doktora gereksinimi var sorusundan yola çıkarak planlama yapmanın geleceğin sağlık ortamını tehdit ettiği görülmektedir. Bu soruyu acilen mevcut eğitim kapasitemizle kaç iyi donatılmış hekim yetiştirebiliriz şeklinde tekrar ele almak yararlı olacaktır.

Sonuç olarak Türkiye’de üniversiteler ve tıp fakülteleri 2. ve 3. kuşak üniversiteler olarak halen eğitim, araştırma ve sağlık hizmetleriyle sınırlı olacak şekilde devinim gösteriyor. Bu nedenledir ki tıp fakültesi mezunları endüstriyel üretime katkı yapmaksızın, sağlık sektörünün cenderesine sıkışmış durumda. Eski kuşak tıp eğitimcilerinin Z kuşağına kulak vermesi ve onların planlamalara katılımlarının temsilciler düzeyinde sağlanarak, taleplerini değerlendirerek ve çağın gerçeklerini görerek tıp eğitimini köklü bir güncellemeye uğratmaları çok büyük yarar sağlayacaktır.