Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunun 96. yılında sağlığımız

Paylaş:

Dr Vedat bulut

Anayasamızın sosyal devlet ilkeleri olan; adalet, sağlık, güvenlik ve eğitimin devlet tarafından ücretsiz eşit ve de erişilebilir olarak vatandaşlarına ulaştırılması gerçekleştirilemedi. Bu dört alanın tümünde kapitalist sistemin dayatmalarıyla özelleştirmeler yapıldı ve yoksulluğa itilen yurttaşların sağlık kurumlarına ve sağlığa erişimi aksadı. Turizm işletmecisinden Turizm Bakanı, özel okul sahibinden Milli Eğitim Bakanı, vakıf hastanesi sahibinden Sağlık Bakanı icat etmiş nadir ülkelerden olduk.

Hastayı müşteri gören kirli kapitalizm sağlık çalışanlarını köleleştirdi. Kamu çalışanlarının iş güvencesi despotizmin iki dudağı arasına sıkıştı ve haksız, hukuksuz uygulamalarla soruşturmasız ve adli davası olmadan binlerce sağlık çalışanı Gestapo fişleriyle işinden ve aşından edildi. Rantçılığın, yağmacılığın, yolsuzluğun karşısında seslerini yükseltenler terörist yaftalamalarıyla baskı gördü ve susturulmaya çalışıldı.

Vatandaşlarımızsa bir taraftan prim ve vergi ödemekte, bir taraftan GSS (Genel Sağlık Sigortası) dediğimiz haksız uygulamadan etkilenmektedir. Bu da yetmez gibi kişi başına sağlık harcaması için doğrudan cepten çıkan para yıllık 500-600 TL’yi geçmiştir. Bu harcamayı eczanelerde muayene parası, ilaç farkı gibi, hastanelere başvurduğunuzda hoca farkı, fark ödemesi gibi kavramlarla yapmaktayız. Sağlıkta sürdürülebilirlik önemli bir kavramdır ve bu sistemin maalesef sürdürülebilirliği yoktur. Kişi başına 9 defa hekime müracaat eden vatandaşlarımızın %60’ından fazlası 2. ve 3. basamak sağlık kurumlarına başvurmuştur. 2018 yılı için kayıtlara geçmiş sağlık çalışanlarına uygulanan fiziksel şiddet 661 adet, sözel şiddet ise 12.179 adet, hem sözel hem fiziksel şiddet birlikte 3001 adet olarak gerçekleşmiştir.

Ankara’nın merkezinde boşaltılacak ve Şehir Hastanelerine yani kapitalizme kurban edilecek hastanelerin yatak kapasitesi 7150 adettir. Açılan Bilkent ve açılacak olan Etlik Şehir Hastanelerinin toplam yatak kapasitesiyse 7300 adettir. 150 adet yatak için Türkiye’yi 25 yıl boyunca borçlandıran YİD yatırımının kamuya maliyetiyse 3 milyar doların üzerindedir. Yatak başına 20 milyon dolarlık yatırım yapma dünyada eşi benzeri olmayan bir nitelikli dolandırıcılığın örneğidir.

Üçüncü basamak nitelikli sağlık hizmeti veren üniversite hastanelerinin iflasa sürüklendiğini görmekteyiz. Bunun nedenleri ödemeleri yapan SGK’nın bu ödemeleri geciktirerek ve kesintilere uğratarak yapmasıdır. Üniversite hastanelerine yeterli sağlık personeli istihdamı sağlamayarak, döner sermayelerine personel ödemeleri yükü bindirilmiştir. Vergilendirmede de özel sağlık sektörüne tanınan pozitif ayrımcılık üniversiteler için tanınmamaktadır. Bu cari dengelerle oynayarak üniversite hastaneleri iflas ettirilmektedir.

Kaz Dağları’ndan Hasankeyf’e, Türkiye’nin dört bir yanında doğa ve tarihin yağmalanması, ekosistemin tahribatıyla karşı karşıyayız. Orta ve uzun vadede bu uygulamaların halk sağlığına yansıyan sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.

Ellerinde kutsal kitaplarla, sırtlarını dinlere dayayan asalaklardan dünya tarihi ve ülkeler çok çekmişlerdir. Nihayet çakma Şeyhülislam  “Şimdi insanların kendi aralarında anlaşarak -ceza alanı hariç- birçok alanda ve ilişkide şeriat kurallarını uygulamalarına da engel yoktur.” diyerek dilinin altındaki baklayı çıkarmıştır.

Sağlığımızın Cumhuriyetimizin değerlerinin korunduğu kadar olduğunu görebiliyoruz. Cumhuriyetimizin 97. yılında daha sağlıklı olmak umudumuzu koruyarak 96. yılımızı buruk kutlamaktayız.