Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz

Paylaş:

ATO’ DAN

2021’in sonu ve 2022’nin ilk ayları hekimler için sesini duyurma ve hak mücadeleleriyle geçti, performans sistemine itiraz ettiğimiz dönemden beri en çok sokakta olduğumuz birlikte isyan ettiğimiz dönem olabilir. Özlük haklarımızın dibe vurduğu, şiddet mobbing ve angarya yüzünden meslek onurunun ayaklar altına alındığı şu günlere nasıl geldik sorusu var tüm hekimlerin gündeminde, bunun için biraz daha geçmişe gidip Sağlıkta Dönüşüm Programının yürürlüğe sokulduğu zamana bakmak gerekiyor. TTB’nin tüm muhalefetine ve eylemliliğine karşın yürürlüğe sokulan Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın uygulanmaya başlamasıyla birlikte, hastaneler ticarethaneye hastalar da müşteriye dönüştürüldü. Hastaneler hasta ve hizmet başına para kazanan ve kar etmesi gereken kurumlar haline geldi. Kârlılığı artırmak amacıyla kısa sürede çok hasta bakmak, gereksiz tetkikler istemek olağanlaştı. Yaratılan kışkırtılmış sağlık talebi ile tamamen niceliğe odaklı, niteliksiz bir sağlık hizmeti verilmeye başlandı. Bu sistemde beklentileri yükselen ancak nitelikli bir sağlık hizmetine de ulaşamayan hastalar, tek sorumlu olarak biz hekimleri ve diğer sağlık emekçilerini görmeye başladı. Hayatın her alanında egemen olan ayrıştırıcı şiddet dili, iletişimsizlik ve hoşgörüsüzlüğün de etkisiyle sağlık alanındaki şiddet had safhaya ulaştı. Ticari bir metaya dönüşen ve kamusal niteliğini yitiren sağlık sistemi ile birlikte biz hekimler ve sağlık emekçileri de elbette köleleştik. Özlük haklarımızda, çalışma koşullarımızda, ücretlerimizde çok büyük kayıplar yaşadık. Geldiğimiz noktada halkın da hekimlerin de kaybı çok büyük. Pandeminin başından bu yana yaklaşık 9 bin hekim kamudan ayrıldı, her yıl 1000’in üzerinde hekim yurt dışına göç etmeye başladı ve bu sayı maalesef yıldan yıla artıyor. Diğer taraftan binlerce hekim bu şartlarda çalışmaya devam edemeyeceği için çareyi emekli olmakta buldu, emekliliğe yansımayan ücretlendirme nedeniyle de nerdeyse açlık sınırında yaşamayı kabul etmiş oldu. Büyük resme baktığımızda yaşadığımızın bir ‘hekim kırımı’ olduğunu söylemek yersiz olmayacaktır. Netice de tüm hekimlerin, tüm sağlık emekçilerinin birlikte direnerek karşı durması gereken Sağlıkta Dönüşüm Programı bizleri bugüne getirdi

Öte yandan özlük haklarında büyük kayıplar yaşayan ve köleleşenler sadece biz hekimler değiliz. Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de hiçbir sektör emekçilere ideal koşullar sunmuyor. Özlük haklarında günden güne artan kayıplar, güvencesizlik, mobbing, şiddet, artan enflasyon karşısında temel ihtiyaçları dahi karşılamayan ücretler… Aslında sağlık alanı da diğer alanlardan bağımsız değil. Ne yazık ki sağlık emekçileri de bu kayıplardan ve hak yitimlerinden payını alıyor, pandemiyle beraber artan iş yükü nedeniyle de bu durum sağlık emekçileri açısından daha da katlanılmaz bir hal almış durumda. Bugün doktor da, hemşire de, öğretmen de, temizlik işçisi de, maden işçisi de aynı cenderenin içinde eziliyor. Bu kadar bariz, gün gibi açık bir gerçekle karşı karşıya olmamıza karşın görüyoruz ki, yazılı -görsel medya ve sosyal medya araçları ile hem sağlık alanında hem de diğer alanlarda emekçiler ücret iyileştirme tartışmaları üzerinden ayrıştırılmaya çalışılıyor. Sağlık emekçileri birbirinin ücretini tartışır duruma getiriliyor. Şüphesiz her meslek onurludur ve aldığı riskler, işin niteliği, yetişirken verilen emek göz ardı edilmeden bir ücretlendirme esas olmalıdır. Elbette tüm emekçiler insanca yaşanacak çalışma koşullarını ve ücreti hak eder. Emek tarafında kimin daha fazla ezildiği gibi bir ayrım ve tartışma yürütmek gerçek nedenin görülmesini engellemenin yanında, sistemin emekçileri tam da istediği düzleme getirdiğini göstermektedir. Son günlerde hekim dışı sağlık emekçileri ile hekimleri ‘karşı karşıya’ getiren tartışmaları üzülerek izliyoruz. Hiçbir emekçinin diğerinin hakkını yemediğini biliyoruz. Bizim hakkımızı yiyenin, biz fakirleşirken zenginleşenler olduğunu biliyoruz. Emek tarafında hiçbir zaman yer almamış olanların hekim ücretini-bir başka emekçinin ücretini- mevzu bahis etmesine ise elbette şaşırmıyoruz.

Sağlık hizmeti tek bir meslek grubu ile yürütülemeyecek kadar kapsamlı, basamaklı bir hizmettir. Şüphesiz yıpranma payı hizmet sektöründeki birçok alanın kat be kat üstündedir. Sağlık hizmetinde karar verici konumunda bulunan biz hekimler elbette ana bir rol üstleniyoruz. Aldığımız sorumluluk ve hekim olana kadar verdiğimiz emek kimse ile mukayese edilemeyecek kadar fazla. Ancak bizler de sağlık alanında emeği ile üreten ve ücret kazanan birer emekçiyiz. Sağlık alanında hizmet veren temizlik işçisi de, hemşire de, laboratuvar teknisyeni de bizler gibi emekçidir ve tüm meslekler hak ettiği, insanca yaşamı sağlayacak ücreti ve çalışma koşullarını hak eder. Hiçbirimiz birbirimizden bağımsız değiliz. Biz biliyoruz ki haklar ayrışarak ve bölünerek değil birleşerek kazanılır. Tüm meslek grupları için aldığı risk, yetişirken verilen emek ve çalışma yoğunluğu göz önüne alınarak bir ücretlendirme esas olmalıdır. Ancak hiçbir emekçi birbirinin ücreti üzerinden değersizleştirilmemeli ve ayrıştırılmamalıdır. Bu yüzden emek tarafından bir kez daha gururla söylüyoruz; ’Sağlık bir ekip işidir’.

TTB ve meslek odaları olarak Covid’in meslek hastalığı sayılması için yürütülen çalışmalar, sağlık emekçileri için ışık kapat eyleminden, siyah kurdele eylemlerine, İstanbul’dan Ankara’ya düzenlediğimiz “Beyaz Yürüyüş”e, iş bırakma eylemine, Sağlık Bakanlığı ve Meclis önünde yapılan basın açıklamalarına kadar hekimlerin hakları için büyük bir mücadele yürütüyoruz. 26 Ocak-4 Şubat arasında başlatılan “Beyaz Nöbet” ve ardından taleplerimiz kabul edilmediği için 8 Şubat’ta yaptığımız “G(ö)rev” de bunun bir parçası idi. Son günlerde zincir market ve kurye emekçilerinin yaptığı başarılı hak arama eylemlerini görmek hepimize umut veriyor. Dünya tarihinde hiçbir hakkın mücadele edilmeden ve bedel ödemeden elde edilemediğini biliyoruz. Bu sebeple tüm hekimler, sağlık emekçileri adına daha önce de defalarca söylediğimiz gibi; “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz.”