Yazma Seminerinden Mektuplar
Dr. Gül Bakır’ın UMAG-ATO işbirliğinde düzenlenen “Yazma Seminerinde” kaleme aldığı mektupları Hekim Postası okuyucuları ile paylaşıyoruz.
Can,
14.04.2022
Ali abi, yüzünde gölgenin her bir tonu külçe olmuş ranzasında oturuyor. Saatlerdir gözü sabit bir noktada, bedeni taşa kesmiş gibi… Yazmıştım hatırlarsın sana, o çok sevip saygı duyduğumuz Ali abimizi. Dün kızının ölüm haberini aldı. Uzun süredir tedavi görüyordu kızı. Savcı binbir bahane öne sürüp izin vermedi cenazeye katılması için.
Halbuki dün avlu duvarının üstündeki dikenli tellerin arasından kafasını bize uzatmış beş çiçekli ince ağaç dalını görünce nasıl da heyecanlanmıştı. Bir anda koca koca adamlar olduğumuzu unuttuk. Ali Abi iddiayı başlatmıştı. Gözlerimizi kırpıştıra kırpıştıra güneşe ve dala doğru bakarken, erik mi, kiraz mı elma ağacı mı diye atışmaya başladık … Geçen sene de aynısını yapmıştık. O ne ağacı diye sormadık hiç tepede nöbet tutan askerlere. Ali abi eriktir o dedi. Eriktir o zaman dedik ve o beş çiçeği uzun uzun seyrettik.
Tam koğuşa dönme vakti geldiğinde gardiyan Ahmet her zamanki gevşek yüz ifadesinden farklı, sıkıntılı sıkıntılı yaklaştı, Ali abiyi cezaevi müdürünün çağırdığını söyledi. İyiye alamet değildi bu. Döndüğünde soramadık ne oldu diye, yüzü, bedeni her şeyi anlatıyordu zaten.
Cenaze için izin alamayınca Ali abi, öfkemiz vücudumuza dar geldi. Hepimiz çıldırmışçasına koğuşu ayağa kaldırdık. Fayda etmedi…Yorulduk, sonra hepimiz bir köşeye çöktük kaldık.
Akşam yemeği yemeye ne takatımız vardı ne de hıncımız buna izin verdi. Çay içtik bol bol. Çorumlu dalgacı Recep ortada dolandı durdu Ali abiyi eğlemek için. Hizmet etti sürekli ve ilk kez şarkı söylemeden bir gün geçirdi.
Gece boyu herkes ranzasında yattığı yerden Ali abiyi gözledi. O hiç uyumadı biz de gözümüzü kırpmadık. Ne denir, nasıl teselli edilir bilemedik. Çocuğunu kaybeden insanı teselli edecek bir kelime bir cümle var mı ki?
15.04.2022
Bu sabah gök acımızı paylaştı, yarıldı sanki. Avluda yürümeye çalıştık olmadı. Çok ıslandık. Baktık ki…Yağmur çiçeklerimizin yapraklarını alıp götürmüş.
Oturuyoruz şu an hepimiz koğuşun bir bir köşesinde gözümüz Ali abide. Hafız Seyfettin dudakları kıpır kıpır kuran okuyor. Ben de sana zorlanarak yazıyorum.
Kızımı daha da özledim, çok özledim kokunuzu…
Özlemle kucaklıyorum ikinizi de…
Sevgilim,
22.04.2022
Mektubun geldiğinde okumak için kahvemi hazırlar, bahçemizin bitimindeki taşın üzerine oturup dereye ayaklarımı uzatır, çiçekleri koklayarak ve bu keyfin sana da ulaşmasını dileyerek hazırlanırdım.
Bu kez okurken utandım. Çektim ayaklarımı sudan. Çiçekler kokusunu yitirdi. Sabah güneşi ağır geldi, yordu beni. Göğsümün orta yerine o büyük acı tekrar oturdu. Elimde büyüyen Eylül’ümün kaybında tanıştığım, azalan ama hiç tükenmeyen acı. Tek söz edemeden sadece dokunarak ve sarılarak teselli etmeye çalışmıştım Nurcihan’ımı o zamanlar. Doğru söylüyorsun kelime yok teselli için. Dokunun Ali abiye, sarılın.
Gün saymaya başlamıştım heyecanla. Bugün sayamadım. Nerede kaldım kaçıncı günde hatırlayamadım. Ali abiyi, dalgacı Recep’i, hafız Seyfettin’i ve geride kalacak olanları düşünmek unutturdu sanırım.
Senin özlemin dışında bir sıkıntımız yok. Kızımızı sabah muhtarın oğlu Ekrem çağırdı. Koyunları doğuracakmış görmek ister misin diye. Yeni doğmuş bir kuzu gibi sıçraya sıçraya sevinçle gitti. Bu da bana yetti.
Bahçede yapıyorum resimlerimi bahar geldiğinden beri. Bahar dikenli tellerin arasından gülümsemiş size. Beş çiçek saymışsınız. Yeter ki umut solmasın, yeniden bin çiçek açar içimizde, teselli eder hepimizi. Beni teselli eden tuvalime dönerim bugün bütün gün.
Özlemin, sevgin, coşkun yüreğimizde hep. Seni çok seviyoruz…