Ziraatten tıbba

Çok korkağım, benden doktor olmaz” derken kendisini Cahit Sıtkı Tarancı, Mediha Eldem, Nazmiye Demirel, Semiha Berksoy ve daha nice ismin doktoru olarak bulan Dr. Türkan Arı, meslek hayatını Hekim Postası için anlattı.

Röportaj: Sibel Durak

Memur bir ailenin kızı olan Dr. Türkan Arı, hemen her memur çocuğu gibi il il geziyor Anadolu’yu. Siirt, Adana, Mersin derken liseyi Sivas’ta bitiriyor. O yıllar taşrada kız çocuklarının okumasına iyi gözle bakılmayan yıllar ama annesi ısrarcı oluyor üniversiteyi okuması için. Sıra geliyor fakülteyi seçmeye. Bu seçimde, tek başına Ankara’ya gelip okuyacağı için ne olmak istediğinden çok, nerde kalacağı belirleyici oluyor. Dr. Arı sırf bu nedenle, fakülte bahçesinde yurt olduğu için Ziraat Fakültesinde karar kılıyor. Ziraat Fakültesine yazılmak için geliyor Ankara’ya. Ankara’da bürokrat olan amcaları, çalışkan bir öğrenci olan Türkan Arı’nın yeni açılan tıp fakültesi yerine ziraat fakültesine gidecek olmasına razı olmuyorlar. “Doktor olacaktın niye ziraat seçiyorsun” diye sorduklarında Arı, “Çok korkağım, yapamam” cevabını veriyor. Yine de bu cevap amcalarını ikna etmiyor ve Türkan Arı’yı başvurunun son gününde Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesine yazdırıyorlar. 

Okumak için semt semt geziyorlar

1948’de böylece başlıyor fakülte yılları. Bugünün Ankara’sından çok farklı bir Ankara ve daha yeni kurulmuş bir fakülte. Bir fakülte var, o fakültenin -Morfoloji Binası- maketi var ama henüz ortada bir bina yok. Hal böyle olunca“burada okuyacağız” diye hayalini kurdukları Morfoloji binası yerine ilk yıl Fizik, Kimya, Biyoloji dersleri için Kızılay’dan binip otobüse Beşevler’e gidiyorlar ve bugün Gazi Üniversitesi rektörlüğünün olduğu binada görüyorlar dersleri. Histoloji dersleri için Hıffzısıhha’ya… Anatomi, Fizyoloji dersleri için Dikimevine gidiyorlar.

Dikimevinde ders gördükleri yapının Gülhane’den kalma binalar olduğunu, ahır olarak kullanılan binaların tamir edilerek fakülteye dönüştürüldüğünü anlatıyor Dr. Arı. Hocaları içinse Almanya ve Fransa’da eğitim almış askerlerin profesör olarak kendilerine hocalık ettiğini söylüyor ve ekliyor: “ Hocalarımız güler yüzlülerdi, öğrencilerine kıymet verir, her konuda yanlarında dururlardı.”

Kadavra salonuna girmesiyle korkusunu yeniyor

Korkağım yapamam dediği doktorluğa da alışmaya başlıyor iyice. Korkusunu yendiği gün ise hala aklında: “Kemik vizesinde, vizeyi imzalatmaya gideceğim. Hocayı arıyorum meğerse kadavra salonunun sonundaki odadaymış. Bir heyecanla salona girdim. Bütün kadavraların üzeri örtülüydü. O gün hocanın yanına gidip vizeyi imzalattım.”

Sonra gün geliyor kadavra ile çalışmaları gerekiyor yine korkmuyor en son mezardan çıkan kemiklerle çalışırken bir yandan leblebi yediğini fark ediyor.

İlk hastası Mediha Eldem

Fakülteyi bitirip ihtisas için bölüm seçmesi gerektiğinde henüz yeni bir klinik olan fizik tedavide karar kılıyor. Bu karar onu sonradan hayat arkadaşı olacak Dr. Necati Arı ile tanıştırıyor. Şansının da yardımıyla başvurusundan bir ay sonra fizik tedavi asistanlığına kabul ediliyor.Henüz genç bir hekim olan Dr. Arı’nın ilk hastalarından biri o yıllar Ankara’daki tek kadın-kadın doğum uzmanı Dr. Mediha Eldem oluyor. “Mediha hanımı çok sevdim o da beni çok sevdi”diye anlatıyor.  Arkasından Cahit Sıtkı Tarancı yatıyor kliniğe. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in eşi Nazmiye Demirel de hastaları arasında. Koridorda aryalar söyleyen Semiha Berksoy da…

Bu süre içinde Dr. Necati Arı ile bir aile kuran Dr. Türkan Arı, kariyerine kızının doğumu ile  ara veriyor. Sonrasında yeni görev yeri Ankara Hastanesi oluyor. Şimdilerde gözden düşse de o yıllar, doktorları sınavla seçilen, asistanların duşlu odalarının olduğu, lüks oteli andıran bir hastane imiş Ankara Hastanesi. Ancak buradaki çalışma süresi çok uzun sürmüyor çünkü eşi de bu hastaneye şef olarak atanınca karı-koca aynı kurumda olamayacakları için Dr. Türkan Arı Numune Hastanesine atanıyor.  

“Numune’de çok güzel yıllarım oldu”

Taşınmasından ötürü büyük üzüntü duyduğu Numune Hastanesini “Numune’de çok rahat ve güzel yıllarım oldu. Çok hasta gördüm. Çok çeşitli hasta gelirdi, kuduzu ilk orda gördüm mesela. Formalite işlerin çoğunu da orada öğrendim. Hiçbir hastayı reddetmezdik. Çoğu tedavi olur çıkardı. Hasta otobüsten, trenden iner taksiye beni hastaneye götür deyince şoförler bir tek Numuneyi bilirdi, alır getirirdi. Taşındı dediklerinde çok üzüldüm. İçim sızladı. Yeni binalar yapılmış, onarılmıştı, hepsini heba ettiler. Yılların hastanesiydi orası” cümlelerini kuruyor.

“Hastalarımı çok severdim onlar da beni çok severlerdi.”

Numune Hastanesinden sonra yeniden fakülteye dönmek isteyen Dr. Arı,  ortopedi kliniğine uzman olarak kabul ediliyor ve bundan sonra meslek hayatının büyük kısmını burada geçiyor. Son
olarak Gazi Üniversitesi Spor Hekimliğinden 1982 yılında emekli oluyor.Emeklilik sonrası bir daha çalışmıyor. Çalıştığı her kurumda çalışma arkadaşlarına “O kadar yol geliyor insanlar. Burası pastane değil hastane. Zengin hastalara başka, yoksul hastalara başka davranmayın, burası sizin ekmek kapınız yoksullara daha iyi davranırsanız paranızın bereketi artar” söylediğini aktarıyor. Ve tüm o yıllarını “Çok güzel çalıştım. Hastalarımı çok severdim onlar da beni çok severlerdi.” diye özetliyor.